Yunanistan'da merkez sağ ve merkez sol partilerinin yıllar süren hegemonyası sonrasında ilk kez merkez dışı bir partinin iktidara gelmesinin uyandırdığı heyecan ve tepkiler ülke sınırlarını aştı. Özellikle merkezden uzak sağ ve sol akımların güçlenmesiyle siyasi yelpazenin genişlediği Avrupa'da, SYRIZA'nın iktidara gelişinin AB'de yerleşik ekonomik ve siyasi düzene zarar verici sonuçları olabileceğine dair kaygılar dile getiriliyor.
Mevcut sistemden nemalanan çevrelerin bu tür kaygıları zinde tutarak insanlara korku zerk etmeye çalışmaları anlaşılabilir. Fakat şu aşamada AB'nin geleceği hakkında endişeye kapılmak için henüz erken.
SYRIZA, adındaki 'radikal' ifadesine rağmen ülkedeki en radikal sol parti değil. Seçimlerde yüzde 5,5 oy alarak mecliste 15 sandalye elde eden Yunanistan Komünist Partisi (KKE) ve oyları yüzde 1'in altında kalan ANTARSYA gibi partiler, ülkedeki sorunlara SYRIZA'dan çok daha radikal çözüm yolları öneriyorlar. SYRIZA ise önceleri AB, sermaye ve emperyalizm karşıtı keskin ve sloganvari söylemler kullanmış olsa da son birkaç yılda partinin aldığı kitlesel destek arttıkça bunlar daha gerçekçi bir çizgiye çekildi.
İdeolojik taassuptan uzak, aydın bir kadroya sahip olan SYRIZA, ülkenin ekonomi politikasında ve idari yapısında ani ve radikal değişimlere gitmekten çekinmemekle beraber uluslararası toplumun taraf olduğu tasarruf tedbirleri ve borç ödemeleri konularında müzakereye ve makul koşullarda uzlaşmaya açık bir görüntü çiziyor.
Mutedil radikal
Halbuki son yıllarda iyice ayyuka çıkan olumsuz ekonomik şartlar, yüksek işsizlik, devletin verimsizliği, sosyal hizmetlerin gerilemesi ve elbette yolsuzluklar, Yunanistan'da oyları çok daha radikal bir partiye kaydırabilirdi. Şayet ulusal ve uluslararası düzeydeki ekonomik ve siyasi sistemleri baştan aşağı reddeden ve kökten değiştirme macerasına atılmaktan çekinmeyecek bir sol parti iktidara gelseydi veya oylar radikal sağı temsil eden Altın Şafak'ta birleşseydi işte o zaman gerek Yunanistan, gerekse AB için tehlike çanlarının çaldığını söyleyebilirdik. Şu aşamada ise SYRIZA, Yunanistan için olduğu kadar AB için de bir şans.
Burada SYRIZA'nın, geçmişte PASOK'un yaptığı gibi zamanla merkeze kayacak veya kaba bir tabirle sistem içinde 'ehlileştirilebilecek' bir hareket olduğunu kastetmiyorum. Söylemek istediğim: SYRIZA'nın yıkıcı değil yapıcı özelliğinin ön planda olması.
Radikalizmin yükselişi, Yunanistan'da daha kontrol edilemez ve tahripkar bir biçimde cereyan edebilirdi. Bu ihtimal henüz tamamen ortadan kalkmış olmasa da SYRIZA hükümeti ile uluslararası toplum arasında yürütülecek müzakerelerle Yunan halkını daha fazla radikalizme itebilecek şartların giderilmesi sağlanabilir.
Korkulu rüyalar
SYRIZA, iktidara gelir gelmez attığı adımlarla kendisinden beklenen tedbirlerin birçoğunu uygulamayacağını gösterdi. Bu şartlarda bütçe fazlasının uluslararası Troyka'nın beklediği gibi çıkmayacağı, ödemelerin de belirlenen takvime göre yapılamayacağı muhtemel. Şayet Troyka takvimde diretirse, gelişmeler Yunanistan'ın iflasına ve Euro bölgesinden çıkmak zorunda kalmasına kadar gidebilir. Bu belki kısa vadede AB için maddi bir kayıp yaratmaz; fakat bir üye ülkenin acımasız bir biçimde kaderine terk edilmesi sembolik anlamda AB'nin bütünlüğüne büyük bir darbe vurabilir.
AB'nin siyasi ve ekonomik yapısının sürdürülebilirliğine yönelik şüphelerin artması da birçok ülkede Euro bölgesinden ayrılma fikirlerini güçlendirebilir. Troyka'nın tasarruf tedbirlerindeki gevşemeyi anlayışla karşılaması, Yunan hükümetinin de yapısal reformlar konusunda aceleci ve kararlı hareket ederek geçmişteki hataların tekrarlanmayacağı konusunda uluslararası sermayedarlara güvence vermesi böyle bir senaryoyu önleyecektir.
Borçların silinmesini AB'nin kabul etmek istememesi anlaşılır bir durum. Zira SYRIZA'nın bu yöndeki talebinin olumlu karşılık bulması, Avrupa'nın nispeten küçük bir ülkesindeki bir radikal partinin dahi AB'ye meydan okuyabildiği anlamına gelecektir, ki bunun da Avrupa çapında hangi sonuçlara yol açacağı kestirilemez.
Öte yandan, Yunanistan'ın mevcut borçlarını yıllar boyunca ödeyemeyeceği ve ödemeler devam ettiği sürece ekonomik büyümeyi özkaynaklarıyla sağlayamayacağı da bir gerçek. Dışarıdan alınacak yeni krediler ülkenin uzun vadede borç yükünü artırmaktan başka bir işe yaramayacağı gibi Yunan halkı da geçmişte siyasetçi ve bürokratların yaptığı hataların faturasını ödemeye devam edecek.
Bu şartların devamının SYRIZA'yı ve/veya Yunan toplumunu daha radikal seçeneklere iteceği açık. AB, Yunanistan'ın borçlarını silmese dahi Yunan halkı üzerindeki baskıların hafifletilmesi yolunda yeni hükümetle ortak çözüm yolları geliştirerek buna engel olabilir. Aksi takdirde AB'deki korkulu rüyalar devam eder.