G20 Zirvesi vesilesiyle Hamburg'da bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Almanya'nın önemli gazetelerinden Die Zeit'e verdiği röportajda "Almanya intihar ediyor" dedi. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın zirve sonrasında bu ülkede bulunan Türkiye kökenlilere yönelik bir miting yapması engellendi. Buna karşın Almanya'da da terör örgütü olarak kabul edilen PKK Alman sokaklarında, Alman güvenlik kurumlarının eşliğinde gösteriler yapabiliyor. Erdoğan'ın Alman gazetesine verdiği demeçteki "intihar" da tam bu çifte standarda vurgu yapmak içindi.
Özellikle Gezi ayaklanmasından bu yana başta Alman medyası olmak üzere Batılı basın yayın organları olumsuz anlamda Türkiye'ye odaklandı. Belli bir güç odağı tarafından yönlendirildiği izlenimi veren ve Türkiye'yi uluslararası arenada yalnızlaştırmaya çalışan Batı medyası planlı bir stratejinin etkin bir parçası olarak hareket ediyor. Bu bağlamda hemen her olayda Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğünün ayaklar altına alındığı suçlamasında bulunan çevrelerin Almanya'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'a miting izni verilmemesini eleştirmemeleri düşündürücüdür. Ne Alman medyası ne de başka Batılı ana akım medya organlarında söz konusu karar hakkında olumsuz herhangi bir kayda değer görüş serdedilmedi. Batılı medya organları "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" misali topu Türkiye'nin sahasında tutmak için çalışmaya devam ediyor.
Alman medyasının çifte standardı
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Almanya intihar ediyor" ifadesi bir yönüyle özelde Alman medyası, genelde ise Batı medyasının çifte standartlı tutumunu ifşa ediyor. Ayrıca Alman siyaset ve hukuk dünyasının içinde bulunduğu aymazlığa da dikkat çekiyor. Bu minvalde, medya organları ile paslaşarak Türkiye'ye eleştiri oklarını yöneltmekten geri durmayan Alman siyasilerinin adeta 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasına hayıflanır bir yaklaşım içinde olmaları dikkat çekiyor. Almanya Başbakanlık binasının önünde sanatsal faaliyet sosuna bandırılarak açılan bir pankartta "Bu arabaya sahip olmak istiyorsan diktatörü öldür" şeklinde bir mesaj ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın resmedilerek suikast çağrısında bulunulması Alman siyaset dünyasında herhangi bir tepki uyandırmadı. Alman siyasiler barış ve huzur ortamının korunmasının her şeyin üstünde bir değer olduğunu ve bu vesile ile Türkiye'deki siyasal farklılık ve çatışmaların Almanya içine taşınmaması gerektiğini dillendiriyor. Buna karşılık aynı siyasilerin Almanya'da yaşayan Türkiye kökenlilerin büyük çoğunluğunca sevilen Erdoğan'a yönelik bu türden tutumlar karşısında sessiz kalmalarının Almanya'nın huzuruna katkı sağladığını söylemek mümkün müdür?
"Bağımsız" Alman yargısı
Aynı şekilde sürekli bağımsız olduğu dillendirilen Alman yargısının bu nefret uyandırıcı eylem karşısında hiçbir işlem yapmamasını nasıl açıklamalıyız? Söz konusu Erdoğan olunca kılını dahi kıpırdatmayan "bağımsız" Alman yargısının -tıpkı "bağımsız" Alman medyası gibi- tehdit edilen kişi Almanya Başbakanı Angela Merkel olunca hızlı bir şekilde hareket ettiğini önceki tarihlerde yaşanmış bazı örnekler bize göstermektedir.
Hatırlanacağı gibi Ekim 2015'te İslam düşmanı PEGİDA'nın yapmış olduğu bir gösteride Angela Merkel ve Sigmar Gabriel'in sadece isimlerinin yazılı olduğu afişlerin darağaçlarında sallandırılması nedeniyle Alman yargısı ivedilikle soruşturma başlatmıştı. Yine aynı Alman yargısı 2016 başlarında Facebook'ta "Merkel'i vurun" şeklinde bir ifade kullanan bir yorumcu hakkında da gecikmemişti. Son bir örnek olarak Mayıs 2016'da Başbakan Merkel'in seçim bürosunun önüne bırakılan domuz kafası nedeniyle Başbakan aleyhine hakaret gerekçesiyle soruşturma başlatan bağımsız Alman yargısı nedense konu Cumhurbaşkanı Erdoğan olunca ortadan kayboldu. Birçok örnekten sadece birkaçına değinerek göstermeye çalıştığımız gibi Alman yargısı da medya ve siyaset dünyası gibi bir kurgunun önemli bir bileşenidir.
Son tahlilde medya, siyasetçi ve hukuk düzeniyle Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığında bir araya gelen Almanya -tüm aksi yöndeki retoriğine rağmen- medya ve hukuk alanında bağımsız mekanizmalara sahip değildir. Bunun yanında ülkeyi yöneten Alman siyasilerinin de ülkede mukim üç milyonu aşkın Türkiye kökenlinin huzurunu bozacak şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı şeytanlaştırıcı bir tutum içine girerek kendi meşruiyetlerini zedelemeleri Almanya'nın intiharı değil de nedir?