Son bir haftadır enerji konusu Türkiye'nin gündemini yoğun şekilde meşgul etmektedir. 21 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından "müjde" başlığıyla açıklanan Karadeniz'deki doğal gaz keşfi Türkiye'de artık yeni bir dönemin habercisi olarak nitelendirilmekte.
İlk yapılan açıklamalar bu gazın Türkiye'nin 6 ila 7 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayacağı yönündeydi. Ancak bu kaynağı 6-7 yılda tamamen iç tüketime sunarak bitirmenin ne kadar mantıklı olduğu ayrı bir tartışma konusu. Söz konusu sahadan yıllık 10 milyar metreküp gaz üretimi gerçekleştirilmesi durumunda bile Türkiye'nin yaklaşık 30 yıllık doğal gaz ihtiyacının yüzde 20'si bu kaynaktan karşılanabilir. Ayrıca Türkiye bu keşfi 2021 ve 2025'te sonlanacak doğal gaz kontratlarının yeniden düzenlenmesi ile ilgili müzakerelerde bir koz olarak kullanmalıdır. Bu bakımdan Türkiye sahada elde ettiği başarıyı pazarlık masasına da taşıyacaktır.
Dünya şu anda bir doğal gaz bolluğu dönemi yaşamaktadır ve gaza sahip olan ülkeler kaynaklarını satacak pazar aramaktadır. Türkiye ise yıllık ortalama 50 milyar metreküp doğal gaz tüketimiyle gerek bölgesinde gerekse küresel ölçekte önemli bir aktör. Dolayısıyla, eğer bu süreçten tam anlamıyla fayda sağlamak istiyorsak, keşif ile gelen söz konusu pazarlık gücünü sonuna kadar kullanma yönünde güçlü bir irade sergilenmelidir.
Ekonomik kazanımlar
Türkiye'nin enerji kaynaklarına harcadığı tutar yıllık 40 milyar dolar seviyesindedir. Bu da ülkedeki en ciddi makroekonomik problemlerinden biri olan cari açık sorununu derinleştirmektedir. 2023 yılında ekonomiye kazandırılması beklenen keşifle birlikte toplam enerji harcamamızın yaklaşık üçte birlik kısmını oluşturan ithal doğal gaz faturamızın önemli bir kısmını tasarruf etme imkanına kavuşacağız. Dolayısıyla uzun yıllardan beri süregelen ve adeta kronikleşen cari açık sorununu çözmek adına Türkiye'nin eline kritik bir fırsat geçmiştir.
Bununla beraber Türkiye'deki enflasyon bileşenlerinin ana parametrelerinden biri olan enerjinin fiyatlar üzerinde hatırı sayılır bir etkisi bulunmaktadır. Öte yandan kendi enerji kaynağımıza sahip olmamız özellikle doğal gaz fiyatlarının enflasyon üzerindeki etkisini kontrol edebilme imkanını beraberinde getirecektir. Dolayısıyla bu keşfin Türkiye'de doğal gazın yoğun bir şekilde kullanıldığı sektörlere olumlu katkı sağlayacağı açıktır. Bu bakımdan gerek Hazine ve Maliye Bakanı gerekse Enerji Bakanı'nın yaptığı açıklamalar üzerinden, gerçekleştirilen bu keşfin hem hanehalkının hem de sanayi kesiminin elektrik ve doğal gaz faturalarına indirim olarak yansıyacağını söyleyebiliriz.
Süreç nasıl işleyecek
Yapılan keşif memnuniyetle karşılanırken bundan sonrası için sürecin ne şekilde işleyeceği ve ilerleyen dönemlerde arama-sondaj faaliyetlerinin nasıl ilerleyeceği üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husustur.
Keşfin yapıldığı bölgede şimdiye kadar 2 bin kilometrekare büyüklüğündeki bir alanda sismik araştırma yapılmıştır. Bu bölgenin tamamının 8 bin kilometrekare olduğu ve jeolojik formasyonun keşfedilen sahayla benzer özellikler taşıdığı bilinmekte. Dolayısıyla ilk etapta bu bölgedeki çalışmalara ağırlık verilmesi ve yeni sondajların yapılarak sahadaki ilave rezerv potansiyelinin belirlenmesi önemlidir. Bu amaçla 2020 başında enerji filomuza katılan ve halihazırda bakım süreci devam eden Kanuni sondaj gemisinin de yakın zamanda bölgeye gönderilmesi gündemde. Enerji Bakanı Fatih Dönmez'in verdiği bilgilere göre yaklaşık iki ay içerisinde bu bölgeden yeni keşif bilgileri gelebilir.
Diğer taraftan, Karadeniz'de gerçekleştirilen keşif Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yürüttüğü arama ve sondaj faaliyetleri açısından da önemli bir motivasyon sağlayacaktır. Türkiye'de bu keşifle birlikte psikolojik bir bariyerin yıkıldığı söylenebilir. Geçmiş dönemlerde bazı kesimler tarafından sıklıkla dile getirilen "Türkiye'de petrol ve doğal gaz kaynağı yok" söylemi artık geride kalmıştır. Bundan sonraki süreçte Türkiye hem Doğu Akdeniz'de hem de Karadeniz'de daha güçlü ve kendinden emin bir şekilde faaliyetlerini sürdürecektir.
Doğu Akdeniz bölgesinde Meis Adası'nın güneybatısı ve Girit'in güneyi başta olmak üzere önemli rezerv alanlarının olduğu biliniyor. Bununla beraber Doğu Karadeniz'de Hopa ve Artvin açıklarında ciddi hidrokarbon potansiyeli bulunmakta. Bu bağlamda söz konusu bölgelerdeki arama ve sondaj faaliyetleri istikrarlı bir şekilde devam edecektir.
Türkiye, gelinen nokta itibarıyla derin deniz faaliyetleri bakımından önemli hamleler gerçekleştirerek bağımsız ve milli bir irade ortaya koymaktadır. Bu tutum Türkiye'ye son derece önemli kazanımlar sağlamıştır. Mülkiyetleri bize ait olan yerli ve milli enerji ekipmanları kullanılarak gerçekleştirilecek keşifler, Türkiye'yi enerji bağımlılığından kurtararak ülkenin bölgesel ve küresel gücünü pekiştirecektir.