Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HÜSEYİN ALPTEKİN

Türkiye-Mısır ilişkilerinde yeni bir sayfa açılırken yeniden Ortadoğu

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yaptığı açıklamada "Mısır'la diplomatik düzeyde temaslarımız başladı" bilgisini paylaştı. Açıklamasında diplomatik görüşmelerin ön koşulsuz olarak başladığı bilgisini aktaran Çavuşoğlu, Mısır dışişleri bakanıyla zaten bir iletişim kanalının sürdüğünü, iki ülke arasında istihbarat düzeyinde de temaslar olduğunu ifade etti.

Türkiye'nin bölgede sorun yaşadığı ülkelerle ilişkilerinin iyileşmesi tabii ki sevindirici bir gelişme. Hatırlamak gerekirse Türkiye'nin Mısır ile ilişkilerinin Arap Baharı sürecinde demokratik seçimlerle iktidara gelen Muhammed Mursi döneminde zirve yaptığı söylenebilir. Mursi'nin 2013 yazında bir darbeyle indirilmesinden sonra Mısır'la ilişkilerimiz bozulmuştu. Tabii ilişkilerin bozulmasını sadece bu iki ülkenin karşılıklı tutumlarıyla sınırlayamayız. Mısır'daki 2013 darbesi de Türkiye'deki 2016 darbe girişimi de küresel ve bölgesel aktörlerin bölge siyasetini şekillendirme girişimlerinden bağımsız anlaşılamaz. Sisi idaresini en önce kimler tanımış, ona silah sağlamışsa bizdeki darbeciler de onlardan destek aldı. Nitekim ABD'nin Fetullah Gülen'i Türkiye'ye iade etmemesi, kaçak FETÖ mensuplarını kimi ülkeler iade ederken kimilerininse desteklemesi de bu darbe kalkışmasının uluslararası destek ağının haritasını netleştirmekte.

Türkiye-Mısır ikili ilişkilerini de şekillendiren bu uluslararası arka planı biraz açalım. Mısır'daki 2013 darbesi öncesinde Ortadoğu üç hat üzerinden şekillenmekteydi. İlk olarak, Türkiye, Katar ve Mısır sıkı bir blok görüntüsü vermekteydi. Suriye, Filistin, Libya ve Tunus gibi ülkelerin kiminde savaşlar kiminde seçimlerle devam eden güç mücadelesinde Türkiye'nin dahil olduğu bu bloka yakın aktörler öne çıkmaktaydı.

2013 darbesi Mısır'ın dış politikasını bölgedeki ikinci blok olarak öne çıkan BAE, Suudi Arabistan, İsrail eksenine oturttu. Yani sık sık duyduğumuz "Türkiye neden Mısır ile ilişkilerini bozdu?" sorusu yersiz çünkü zaten darbenin amaçlarından biri de bu ilişkinin bozulmasıydı. BAE ve Suudi Arabistan yörüngesindeki Sisi Türkiye ile yakın ilişkiler geliştiren Mursi'yi devirince ilişkilerin zedelenmemesi düşünülemezdi.

Mısır bu darbeyle blok değiştirirken blokun geriye kalan iki ülkesinden Türkiye de çeşitli girişimlerle yıpratılmaya çalışıldı, en son 2016 darbe girişimiyle hükümet devrilmeye çalışıldı. Türkiye darbeyi savuşturdu ama sıradaki hedef, blokun diğer üyesi Katar oldu. Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Bahreyn 2017 yazında Katar'la diplomatik ilişkilerini kesip hava sahalarını bu ülkeye kapattılar. Nitekim ablukayla istikrarsızlaştırılıp hizaya çekilmek istenen Katar'ı krizden büyük oranda Türkiye çıkardı. Katar'ın erişmekte zorlandığı temel ihtiyaç maddelerini ivedilikle tedarik eden Türkiye Katar'da kurduğu askeri üs ile bu stratejik ortağını güvence altına almış oldu.

Bölgedeki üçüncü blok ise İran önderliğinde sürmekteydi. İran Suriye'de Esed rejimi, Lübnan'da Hizbullah, Irak'ta iktidar mücadelesindeki destekçileri ve Yemen'de iç savaşın taraflarından Husiler ile bir hat oluşturmuştu. Bu hat bugüne kadar korunmakla beraber İran'ın bölgedeki etkinliği büyük oranda kırıldı. İran'a yönelik Amerikan ambargosu, Irak ve Suriye'de İran milisleri ve liderlerinin hedef alınması bölgede Tahran etkisini büyük oranda zayıflattı. Öte yandan İran'ın arka bahçesi olarak gördüğü Suriye'de Türkiye 2016 yazından itibaren gerçekleştirdiği askeri harekatlar ve oluşturduğu güvenli bölgelerle İran'dan daha etkin bir aktöre dönüşüp Irak'ta da attığı askeri ve diplomatik adımlarla etkisini artırdı. Ortadoğu'da son beş yılda İran etkisi gerilerken Türkiye etki alanını genişletti.

Türkiye bu süreçte Katar'a yönelik ablukayı kırarak üstüne burada bir de askeri üs kurdu, Katar'a insansız hava araçlarından zırhlı kara araçlarına kadar pek çok askeri satış gerçekleştirip Katar ordusunu kuvvetlendirdi. Türkiye ayrıca Suriye'de oluşturduğu güvenli bölgelerle nüfuz alanını genişletti, böylelikle yeni göç dalgalarını yerinde engelledi, sınır güvenliğini sınır ötesinden garanti altına aldı ve ABD'nin sponsorluğunda kurulmaya çalışılan PYD koridoru projesini çöpe attı. Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları anlaşmasıyla Doğu Akdeniz'de kendisini dışarıda bırakmaya çalışan blokun oyununu bozdu, bu stratejinin bir diğer adımı olarak Libya'nın başkentindeki kuşatmayı yardı, Fransa-Rusya-BAE-Mısır destekli savaş lordu Hafter'i Sirte'ye kadar itti.

Öyle görülüyor ki Türkiye'nin dayattığı bu yeni gerçekliği küresel ve bölgesel aktörler de tanıma eğilimindeler. Türkiye'nin artan etkinliğine son aylarda İran direnç göstermeye çalışırken Suudi Arabistan ve BAE'den gelen yumuşama sinyallerine bu ülkelerden Türkiye'ye yeni yatırım haberleri eşlik etti. Mısır'ın Yunanistan'la Ağustos ayında imzaladığı deniz yetki alanları anlaşmasında da Meis Adası'nı hesaba katmayarak Türkiye'nin tezlerine uygun bir tutum sergilemesi Ankara tarafından olumlu bir mesaj olarak görüldü. Bu açıdan Mısır'la diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması da bir sürpriz olmamalı. Hatta Mısır'la gerçekleşen bu yakınlaşma İsrail ile ilişkilerdeki sorunların da giderilmesine önayak olabilir.

Küresel ve bölgesel aktörlere Türkiye ile çatışmak kaybettirdi, bu maliyetli stratejiyi uzatmanın anlamı yok. Türkiye de komşularının toprak bütünlüğüne ve milli iradesine saygı duyulması gerektiğini sürekli yineleyen bir ülke olarak maksimalist taleplerden uzak durmakta, yapıcı bir tutum sergilemekte. Aslında bu şartlarda yakınlaşmak tüm taraflar için daha makul, daha kazançlı. Dileyelim bölgede gerçekleşen bu yakınlaşma küresel ilişkilere de yansır. ABD 15 Temmuz darbecilerini ülkesinde beslemese ve PYD-PKK'ya kalkan olmakta ısrarcı olmasaydı Washington ile ilişkilerimiz zaten bozulmayacaktı, aradaki sorunlar düzelecekse eğer ABD'nin bu ısrarlarından vazgeçmesiyle düzelecek. Umalım ABD ile yaşadığımız sorunlarda da kimi bölge ülkeleriyle yer yer yaşadığımız sorunlarda da istisnasız her zaman Türkiye'yi haksız gören içerideki yazar ve siyasetçilerimiz "Türkiye yalnız" safsatasını artık bir kenara bırakırlar. Katar, Azerbaycan, Pakistan, Libya gibi ülkelerle stratejik ortaklıklarımız sürerken, Balkanlar'da Yunanistan dışında her ülkeyle ilişkilerimiz gelişme katetmişken, Afrika'da bir uçtan bir uca sıkı bir ilişki ağı örmüşken, İran'la yaşadığımız sorunlara rağmen Irak'la ilişkilerimiz ivme kazanmışken ve nihayet BAE-Suudi Arabistan-Mısır hattı muhtemelen İsrail'in de eklenmesiyle Türkiye'ye yönelik tutumunu değiştirmek üzereyken şu yalnızlık iddiasını dillendirmek komik oluyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA