Bir süredir CHP'nin iç gündemini 36. Olağan Kurultay meşgul ediyordu. Partinin iç ve dış gelişmelerle ilgili politika ve strateji kararlarını almakla yetkili 60 kişilik parti meclisinin de kurultay sonunda belirlenecek olması 2019 seçimlerine giden süreçte partinin söylemini şekillendirecek ekibin oluşturulması anlamına da geliyor. Partideki bu değişim sürecinin Olağan Kurultay'ın ardından gerçekleştirilecek tüzük kurultayı ile devam edeceği beklentileri mevcut. Bütün bunların ötesinde Olağan Kurultay'ın asıl önemi partideki genel başkanlık mücadelesinin seyrini netleştirmesinden ve CHP içinde Kemalist ve Ulusalcı kesimlerle sol çevrelerin arasındaki hakimiyet mücadelesinin sonucunu belirleyecek olmasından kaynaklanıyor.
GENEL BAŞKANLIK MÜCADELESİ
2010'da CHP genel başkanı seçildiğinden bugüne dört olağanüstü, iki de olağan kurultay tecrübesi yaşayan Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik parti içi eleştiriler dönem dönem dozunu artırıyordu. Bu sebeple geçmişteki kurultaylarda olduğu gibi 36. Olağan Kurultay'da da genel başkanlık koltuğuna talip yeni isimler ortaya çıktı. Kurultay'da Kılıçdaroğlu'nun karşısında rakip olarak Yalova Milletvekili Muharrem İnce, eski İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal, eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve eski CHP İstanbul Ümraniye İlçe Başkanı Alparslan Çabuk bulunuyor. Buna rağmen CHP'nin Parti Tüzüğü'ne göre genel başkanlık seçimine girmek için 1.100 kurultay delegesinin 120'sinin imzasının gerekmesi, bu sayıya ulaştığını duyuran İnce dışındaki isimlerin resmi olarak Kurultay'da yarışmasını imkansız kılıyor.
Yine de partide Kılıçdaroğlu'nun yönetiminden rahatsız olduğunu belirten bu isimlere parti içinden gelen ciddi bir destek bulunduğu görülüyor.
CHP'de Kılıçdaroğlu'ndan duyulan rahatsızlığın boyutu kurultaya giden süreçte partinin önde gelen isimlerinin yaptığı açıklamalardan da anlaşılıyor. CHP İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke ve İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner'in kurultaydan kısa süre önce yayınladıkları ve Kılıçdaroğlu yönetiminin hatalarla dolu olduğunu ifade ettikleri bildiriyi partideki huzursuzluğun bir yansıması olarak görmek mümkün. Bu ve benzeri pek çok açıklama parti içinde gruplaşmaların ortaya çıktığını ve yönetimden duyulan rahatsızlığın had safhaya ulaştığını gösteriyor. Bu noktada meselenin sıradan bir genel başkanlık yarışı değil CHP içindeki Kemalist ve Ulusalcı kesimlerle sol çevrelerin arasındaki hakimiyet mücadelesi olduğu unutulmamalıdır.
Zira uzun süredir parti içindeki bu iki grup arasında bir kavganın süregeldiği ve CHP'deki eksen kayması ile geleneksel çizgiden savrulmanın sınırlarını bu kavganın sonucunun şekillendireceği görülüyor.
CHP'DE EKSEN KAYMASI
CHP içindeki henüz nihayete ermeyen bu mücadelenin boyutunu daha iyi anlamak için partide son birkaç yıldır hakim olan siyasi söylemi ve bu söylemin partide yarattığı savrulmayı yakından incelemek gerekir. CHP'nin bu süreçte sahiplendiği agresif söylem partiyi merkezden ve geleneksel çizgisinden uzaklaştırırken ideolojik yönden yakın olmadığı çevrelerle etkileşime soktu. Bu çevrelerin başında HDP ve temsil ettiği siyasi anlayış geliyor. Özellikle 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında CHP'nin güncel gelişmelere verdiği tepkinin partinin geleneksel çizgisinden tamamen sapması, Kılıçdaroğlu'nun başa geçmesinin ardından zaman içinde parti yönetiminde Kemalist ve Ulusalcı kesimlerin ağırlığını azaltmasının sonucu olarak okunmalı.
Bu ekibin tasfiyesinin ardından partinin ideolojik çizgisi ile bağdaşmayan isimlerin üst yönetimde yer alması partideki söylemin radikalleşmesinin sebeplerinden birisi. Örneğin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında devlet geleneğinin bir gerekliliği olarak hükümet ve devlet kurumlarının yanında durması gerekirken "kontrollü darbe" söylemi ile marjinalleşmesi ve 16 Nisan referandumunda çıkan sonuçların ardından seçimlerin meşruiyetini tartışmaya açması partideki eksen kaymasının iki örneği olarak göze çarpıyor.
CHP içindeki eksen kaymasını örneklendiren en son olay, kurultaydan çok kısa bir süre önce Canan Kaftancıoğlu'nun İstanbul İl Başkanı seçilmesiydi. Kaftancıoğlu'nun söylem ve eylemleriyle CHP'nin geleneksel çizgisinin tamamen dışında bir isim olması hatta bu çizgiyi itibarsızlaştırması parti içindeki sol siyasete ılımlı bakan isimlerin bile tepkisini çekmişti. Fakat CHP Genel Merkezi'nin Kaftancıoğlu ve söylemlerini sahiplenmesi, kurultay öncesinde Genel Merkez'de etkin grubun Kemalist ve Ulusalcılardan ziyade sol çevreler olduğunu gösteriyor.
Her ne kadar eskisi kadar güçlü olmasalar da parti içindeki Kemalist ve Ulusalcı grupların bu değişime direndiği görülüyor. Bu direnişin bir yansıması olarak genel başkanlığa adaylığını koyan Ümit Kocasakal'ın partinin asıl probleminin Atatürkçü çizgiden uzaklaşması olduğunu söylemesi ve adaylık sürecindeki söylemini bunun üzerinden şekillendirmesi göze çarpıyor.
Yine de 36. Olağan Kurultay ile beraber CHP'nin geleneksel çizgisine dönmesinin uzak bir ihtimal olduğu ve Kurultay sonrasında partinin daha da radikalleşebileceği söylenebilir. Hiç kuşkusuz bu radikalleşme partinin 2019 seçimlerine doğru etkileşimini artıracağı ve hatta ittifak kurma sürecine gidebileceği grupların belirlenmesinde de etkili olacaktır.