Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 15-16 Haziran'daki Azerbaycan ziyareti Türkiye-Azerbaycan ilişkileri açısından yeni bir dönüm noktasını oluşturdu. Tıpkı Azerbaycan'ın zaferini kutladığı 9-10 Aralık 2020'de gerçekleştirdiği ziyaret gibi Erdoğan ve beraberindeki heyetin bu ziyareti ikili ilişkilerin ötesinde de mesajlar içerdi.
Ziyaretin ikili ilişkiler açısından anlamı, Azerbaycan'ın kültür başkenti konumunda olan ve 28 yıl Ermenistan işgalinde kaldıktan sonra özgürleştirilen Şuşa'yı da içermesiydi. Bundan iki yıl önce Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ın Şuşa'yı provokatif ziyareti ve burada sergilediği halk oyunu İlham Aliyev ve Azerbaycan halkı tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Öyle ki Aliyev'in Azerbaycan'ın zaferinin ardından yaptığı ilk açıklamada "ne oldu Paşinyan (raks eyliyordun)?" sorusuyla söz konusu provokasyonu unutmadığı görülmüştü. Bu provokasyondan iki yıl sonra ise Paşinyan'ın yerine bu kez özgür Şuşa'da Aliyev ve Erdoğan'ın etrafında zafer şöleni ve halk oyunları vardı.
İki cumhurbaşkanı Şuşa'da yaptıkları açıklamada ikili ilişkilerin geldiği noktayı vurgulamış ve gelecekteki yol haritasına yönelik de önemli ip uçları vermiştir. Ayrıca on yıllardır Ermenistan işgali altında kalan ve bu esnada ciddi tahribata uğrayan Şuşa ve özgürleştirilen diğer bölgelerin hızlı bir şekilde yeniden inşasına yönelik görüşler dile getirilmiştir. Gence ve Nahçıvan'ın ardından Erdoğan'ın Şuşa'da da Başkonsolosluk açılacağını ifade etmesi Türkiye'nin özelde Şuşa'ya; genelde ise özgürleştirilen topraklara verdiği önemin bir göstergesi olmuştur.
Öte yandan Erdoğan'ın ziyaretinin en önemli yönü iki liderin imzaladığı Şuşa Beyannamesi'dir. Şuşa Beyannamesi, Türkiye-Azerbaycan iş birliğinin geldiği noktayı gösterdiği kadar bundan sonra izleyeceği yol haritasını da ortaya koyan önemli belgelerden birisi olarak şimdiden tarihe geçmiştir.
Öncelikle Şuşa Beyannamesi ikili ilişkilerin niteliksel olarak "ittifak" düzeyine çıkarıldığını deklare etmiştir. Birçok ülke arasında ittifak kurulabilse de Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin nev-i şahsına münhasır niteliği nedeniyle dünyada bir benzeri bulunmamaktadır. Kurulan ittifak ne asimetrik ne bir tarafın diğerini himaye/etki altına alması ne de salt çıkar odaklıdır. Buradan hareketle Şuşa Beyannamesi iki ülke arasında var olan kardeşliğin güçlü bir şekilde mühürlenmesi ve bu mührün dünyaya deklare edilmesidir.
Şuşa Beyannamesi taraflardan birisine yönelik tehdit veya saldırı söz konusu olduğunda hızlı ve kararlı bir şekilde beraber hareket etmeyi öngörmektedir. Bununla beraber beyannamede uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Şartı'na uygun olarak küresel ve bölgesel barış ile istikrarın sağlanmasına yönelik ortak çabalara vurgu yapılması ittifakın savunmacı ve barışçıl karakterini yansıtmaktadır. Öte yandan bir tehdit bulunmasa bile iki ülkenin Güvenlik Konseylerinin milli güvenlik konularında düzenli ortak toplantılar gerçekleştirecek olması ikili ilişkilerde yeni ve önemli bir aşamayı temsil etmektedir.
Bunun yanı sıra deniz, hava ve uzay alanı ile siber güvenlik ve medya alanında geliştirilmesi öngörülen iş birliği ve özellikle savunma sanayii alanında ortak üretimi ve teknoloji paylaşımını da içeren iş birliğine yapılan vurgu hayati önemdedir. Şuşa Beyannamesinden önce çeşitli alanlarda gerçekleştirilen iş birliği ve bu iş birliğinin ortaya çıkardığı pratik sonuçlar düşünüldüğünde; iki ülkenin de mevcut alanlardaki iş birliğini derinleştireceği ve yeni alanlarda hızlı bir şekilde iş birliğine girişeceği açıktır.
Öte yandan İkinci Karabağ Savaşı'nda ateşkesi sağlayan Üçlü Bildiri'de ifade edilen ancak henüz bir ilerleme sağlanamayan Zengezur Koridorunun açılması ve bunun tamamlayıcısı olarak Nahçıvan-Kars demiryolunun inşasına vurgu yapılması Türkiye-Azerbaycan arasında doğrudan ulaşım açısından önemli bir husus. Bu durum Edirne'den Çin sınırına kadar bütün Orta Asya devletleriyle Azerbaycan üzerinden yeni ve güçlü bir ulaşım ağının ortaya çıkması anlamına gelmektedir.
Şuşa Beyannamesinin ikili ilişkilerin ötesinde etki oluşturan bir yönü de Türk dünyasına yöneliktir. Beyannameye göre taraflar Türk dünyasının birlik ve refahına hizmet edecek çabaların artırılmasını vurgulamıştır. Bu bağlamda Türk dünyasındaki dayanışmayı artırmak için Türk Konseyi ve ilgili kuruluşların faaliyetlerine ivme kazandırmayı taahhüt etmişlerdir.
Türkiye ve Azerbaycan'ın Türk dünyasına yönelik vizyon ve hedeflerinin ikili ilişkiler düzeyinde kalmayacağı ve katma değerinin yüksek olacağı söylenebilir. Nitekim Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'ın üyesi olduğu Türk Konseyi'nin Genel Sekreteri Baghdad Amreyev tarafından Şuşa Beyannamesi'nden bir gün sonra yapılan açıklama, bu hususun en önemli sinyalidir. Amreyev açıklamasında Şuşa Beyannamesini "Türk devletleri arasındaki kapsamlı işbirliğinin belirgin bir Türklük bilinci ile nasıl daha üst seviyelere evirilmesi gerektiğini gösteren örnek bir belge" olarak nitelendirmiş ve Konseyin desteğini ifade etmiştir.
Sonuç olarak Şuşa Beyannamesi her ne kadar Türkiye ve Azerbaycan arasında imzalanmış olsa da Beyannamede ifade edilen hususların etkisinin iki devletle sınırlı kalmayacağı açıktır. Şuşa Beyannamesi bölgesel dengeleri etkileyen, bölgesel istikrarı destekleyen ve Türk dünyasını da yakından ilgilendiren bir manifesto niteliğindedir. Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin (Şuşa Beyannamesi'ndeki hususlar dâhil) gelişip derinleşmesinin, orta ve uzun vadede Güney Kafkasya'da ve Türk dünyasında referans alınacak bir ilişki modeli olduğu açıktır.