Türkiye ile Yunanistan arasında 2016'dan beri ara verilen istikşafi görüşmelere devam etme kararı alındı ve görüşmelerin 61. turu 25 Ocak'ta İstanbul'da yapıldı. İlki 2002 yılında yapılan istikşafi görüşmeler, 2016'da yapılan 60. turun ardından Yunanistan'ın talebiyle durdurulmuştu. Prensip olarak görüşmelerin içeriği gizli tutulduğu için ilk 60 turda nasıl bir ilerleme sağlandığı konusunda bilgi sahibi değiliz ancak iki ülke arasındaki sorunların çözümünde önemli bir ilerlemenin sağlanamamış olması, görüşmelerdeki ilerleme konusunda fikir vermektedir.
Türkiye ile Yunanistan arasında 61. turu yapılan görüşmelerin kapsamının ne olduğu da önemli. Yunanistan'a göre Türkiye ile arasındaki tek sorun deniz yetki alanları, daha açık bir ifadeyle kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgenin belirlenmemiş olması. Oysa iki ülke arasında bu konu dâhil olmak üzere karasuları, statüsü belli olmayan coğrafi formasyonlar, hava sahası ve adaların askersiz statüsünün muhafazası gibi alanlar başta olmak üzere çözülmesi gereken bir dizi sorun bulunmakta.
Beş yıl aradan sonra neden şimdi?
Beş yıldır yapılmayan görüşmelerin neden 2021'de yeniden yapılmaya başlandığı üzerinde durulması gerekir. Öncelikle görüşmelerin yeniden başlatılma kararı büyük ölçüde 2020 yılında Doğu Akdeniz jeopolitiğinde yaşanan jeopolitik gerilimle yakından ilişkilidir.
Türkiye Doğu Akdeniz'deki hak ve çıkarlarını korumakta kararlı olacağını ve bunun için gereken adımları atmaktan çekinmeyeceğini açık bir şekilde göstermişti. Yunanistan ise Türkiye'nin hamlelerine karşılık vermemesi durumunda sadece Doğu Akdeniz'de ve Güney Kıbrıs bağlamında değil; Ege Denizi'nde ileri sürdüğü taleplerinden de feragat etmek zorunda kalacağını fark etmişti. Atina yönetimi bunun için 2020'de başta AB platformunda olmak üzere Türkiye karşıtı geniş bir cepheyi harekete geçirmeye çalışmıştı. Bu çerçevede Yunanistan ve Güney Kıbrıs AB'den Fransa'nın da desteğiyle Türkiye'ye karşı yaptırım kararları çıkarmaya çalışmış fakat başarı sağlayamamıştı. Türkiye ile farklı cephelerde farklı mücadeleler içinde bulunan aktörlerin Yunanistan'ın yanında yer alması söz konusu olmuş ve siyasal ve askeri açıdan Yunanistan'a zımni ve sarih destek mesajları verilmişti. Ancak bu hususlar, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki politikalarını ve kararlılığını etkilememişti.
Doğu Akdeniz'de gerilim yapay bir şekilde de olsa tırmanırken Türkiye, Yunanistan ile arasındaki sorunları görüşmek için önkoşulsuz müzakere davetini yapmış ve müzakerelere açık olduğunu sıklıkla dile getirmişti. Dolayısıyla Yunanistan açısından görüşmelere yeniden başlanması, Türkiye üzerinde yeterli baskıyı oluşturamaması ve müzakereden kaçan taraf görüntüsüne sahip olmak istememesiyle ilişkilidir. Türkiye açısından bakıldığında ise, AB üzerinden oluşturulmak istenen baskının azaltılması, üçüncü tarafların soruna müdahil olarak kendi gündemlerini dayatmasının engellenmesi ve sorunları diplomasi dışı bir yöntemle çözmeyi öncelemediğini, müzakere talebinde samimi olduğunu göstermesi açısından görüşmelere yeniden başlanması önemlidir.
Görüşmek görüşmemekten daha iyi
Türkiye ve Yunanistan sorunların çözülme yöntemlerinin ötesinde henüz sorunların tanımlanması konusunda hemfikir değildir. Hangi konunun "sorun" olduğu konusunda mutabakata ulaşılsa bile sorunların çözüm yöntemi konusunda taraflar arasında derin farklılıklar bulunmaktadır. Bu noktada Türkiye ile Yunanistan da iki ülke arasındaki müzakereleri destekleyen taraflar da söz konusu derin farklılıkların farkındadır. O halde taraflar neden istikşafi görüşmeler yapmaktadırlar?
Burada temel motivasyonun görüşmeler yoluyla gerginliğin azaltılması olduğu söylenebilir. Görüşmelerin devam etmesi tarafların bir sonuca ulaşamasalar da gerginliğin tırmanmasını istemediklerinin bir göstergesi niteliğindedir. Öte yandan taraflar arasında derin farklılıklar nedeniyle sorunların çözümü zor olsa da imkânsız değildir. Nihayetinde söz konusu görüşmeler belirli bir noktadan sonra adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözümün başlangıcını oluşturabilir.
Burada Türkiye'nin tutumu oldukça nettir: Sorunların bir paket halinde ele alınıp hakkaniyete ve uluslararası hukuka uygun bir şekilde çözülmesi. Türkiye, sorunların çözümünde izlenecek yönteme ilişkin olarak herhangi bir kategorik karşıtlık dile getirmemiştir. Bu nedenle görüşmelerin geleceğinde Yunanistan'ın tutumunun belirleyici olacağı söylenebilir.
Yunanistan'ın son dönemde tekrar artan savunma harcamalarına rağmen kısa, orta ve uzun vadede Türkiye'yi tek başına dengelemesi beklenmemektedir. Arkasına ne kadar destek alırsa alsın kendi maksimalist gündemini ödün vermeden ve Türkiye'ye rağmen uygulayamayacağı açıktır. İkili ilişkileri Ege'deki sorunları görmezden gelerek ilelebet sürdürmek de mümkün değildir.
Bu gerçekliklerden hareketle, Ege'de geçmişte olduğu gibi herhangi bir yol kazası yaşanmadan ve gerilim içinden çıkılmaz bir noktaya gelmeden, sorunun tekrar görüşülmeye başlanması anlamlı olup kısa vadede büyük beklentiler içine girilmemelidir. Her halükarda sorunlar sürdürülemez bir krize dönüşmedikçe, sonuç üretmese de görüşmek görüşmemekten daha iyidir.