Geçtiğimiz günlerde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler'in resmi ziyaretiyle gündeme gelen Irak'ta güvenlik zafiyeti ve istikrarsızlık devam ediyor. Son olarak 21 Ocak'ta başkent Bağdat'ta meydana gelen intihar saldırılarında 32 kişi hayatını kaybederken ve 110 kişi de yaralandı. Şu ana kadar saldırıyı üstlenen olmadı. Başta Cumhurbaşkanı Berham Salih olmak üzere Iraklı yetkililer bu saldırıları Irak'ı istikrarsızlaştırma girişimi olarak değerlendirirken nihai durum sadece Irak için değil aynı zamanda bölge adına da oldukça endişe vericidir.
Güvenlik sorunu
Son birkaç yıldır halkın yetersiz kamu hizmetini, işsizliği ve yolsuzluğu protesto ederek sokaklara indiği Irak'ta güvenlik en önemli sorunların başında geliyor. DEAŞ ve PKK gibi terör örgütlerinin varlığının yanında farklı silahlı milis grupların (Haşdi Şabi) ülke genelindeki artan etkisi Bağdat yönetimi açısından otorite/meşruiyet krizi yaratmaktadır. Farklı bir ifadeyle Irak resmi güvenlik güçleri ülkede şiddet tekeline sahip değildir. Başkentte yapılan son saldırılar bu durumun bir sonucudur. Ne yazık ki 21 Ocak saldırısı ne ilk ne de son olacaktır.
Terör uygun coğrafya, insan kaynağı ve silaha ulaşabildiği her ortamda ortaya çıkabilmektedir. Merkezi otoritenin zayıflığı ve silaha ulaşmanın kolaylığı Irak'ın kuzeyini terör için elverişli hale getirmektedir. PKK'nın bölgedeki varlığına (Kandil ve Sincar) ilaveten 2014'te DEAŞ'ın ortaya çıkması ve Irak topraklarının üçte birini ele geçirmesi terörün bir ülke için ne derece büyük bir güvenlik sorunu olduğunu teyit etmektedir. Her ne kadar geçtiğimiz aylarda Bağdat ve Erbil yönetimleri terörle mücadelede ortak hareket etme kararı alsa da (Sincar anlaşması) uygulamada hala eksiklikler görülmektedir. Sonuç olarak kapsamlı bir strateji ve güçlü bir uygulama iradesi ortaya konmadan terörle mücadele başarısızlık kaçınılmazdır. Irak'ta yaşanan tam olarak budur.
Terör tehdidinin yanında silahlı milis grupların ülke genelinde artan etkisi Irak'taki güvenlik sorununun diğer bir boyutudur. Son dönemlerde Haşdi Şabi içerisinde yer alan Ketaib Hizbullah'ın Bağdat'ta Amerikan büyükelçiliğine saldırıları bu kapsamda değerlendirilebilir. Saddam sonrası dönemde Amerikan işgaline karşı güçlenen milis kültürü İran'ın etkisiyle son yıllarda artmaya devam etmektedir. 2016'dan itibaren kontrolsüz milis gruplarına Irak ordu güçleri içerisinde resmi bir statü verilmesi konusu Iraklı siyasiler tarafından gündeme taşınsa da herhangi ilerlemeden söz etmek mümkün değil. İran yanlısı milislerin ülkede yabancı askerlerin (Amerikan askerleri) varlığına karşı çıkarak zaman zaman şiddete varan faaliyetleri güvenlik zafiyetini artırmaktadır. Maalesef Irak Merkezi Hükümeti'nin sahip olduğu olanaklar ve kapasite göz önüne alındığında yakın gelecekte silahlı gruplara karşı bir düzenlemenin yapılması gerçekçi görünmüyor.
Irak'ı ne bekliyor?
Uzun yıllardır içe içe geçmiş sorunlar nedeniyle Irak'ta olumlu bir havadan bahsetmek oldukça zor. Siyasi çekişmelerin yanında pandeminin etkisi, petrol fiyatlarının düşmesi, ABD-İran rekabeti, terör örgütlerinin faaliyetleri ve milis grupların ülke genelinde artan etkisi Irak'ı bir yönetim kriziyle baş başa bırakmaya devam ediyor. Sık sık hükümet krizlerinin yaşandığı ülkede 6 Haziran 2021'de yapılması ön görülen erken seçimlerin 10 Ekim'e ertelenmesi de yakın vadede Irak'ta güvenli ve istikrarlı bir ortamın zorluğunu göstermektedir. Mevcut şartlar altında Irak'ın bu meselelerle başa çıkması pek mümkün değil. Irak aynı zamanda bölgesel gelişmelerin de merkezine oturmaktadır. Tahran-Washington rekabeti arasına sıkışan Bağdat yönetimi açısından Joe Biden yönetiminin izleyeceği dış politika da ülkenin güvenliği ve istikrarı noktasında ehemmiyet arz etmektedir. Özellikle Trump sonrası dönemde ABD'nin İran'a karşı alacağı pozisyon Irak siyaseti açısından belirleyici olacaktır.