Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki kanlı darbe girişiminden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın St. Petersburg'da Rusya Federasyonu Başkanı Putin ile görüşerek Rus uçağının düşürülmesinden sonra ortaya çıkan krizin sona erdiği mesajını vermesi Avrupa'da birçok spekülasyona neden oldu. Bu spekülasyonlara göre Türkiye, Rusya ile yakınlaşarak NATO'dan ayrılacağı ve Rusya ile Avrasyacı çizgide yeni bir eksen oluşturacağı mesajını veriyordu.
Geçmişten beri Türkiye'yi terbiye etmek için kullanılan eksen kayması tartışmalarının bir devamı olan bu tarz spekülasyonların kaçırdığı nokta Türkiye'nin Batı'ya endeksli tek boyutlu dış politika paradigmasını Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra terk ettiği gerçeğidir. 90'lı yıllarda başlayan farklı bölgelerle ekonomik kültürel ilişkiler geliştirmeye dayalı çok boyutlu dış politika yönelimi, AK Parti iktidara geldikten sonra çok daha sistematik bir boyut kazanarak Türk dış politikasına yön veren yegane paradigma halini almıştır. Buna rağmen Türkiye'nin Rusya, İran, Katar ve Brezilya gibi ülkeler ya da Orta Asya, Latin Amerika ve Afrika gibi bölgelere başlattığı açılımların hiçbirisi Batı ile olan müttefikliğe bir alternatif arayışı olarak ortaya çıkmamıştır. Avrasyacılık düşüncesi Türkiye'de çok küçük bir zümre dışında neşvünema bulmamış; entelektüeller, bürokratlar ve siyasetçiler tarafından ciddiye alınmamıştır. Neticede Türkiye çok boyutlu dış politika paradigmasının bir gereği olarak Rusya, İran, Katar, Somali ve Almanya gibi her biri farklı coğrafyalarda bulunan ülkeler ile olan ekonomik, kültürel ve diplomatik ilişkilerini tarihte görülmemiş boyutlara taşımıştır.
Söylem baskısı
Avrupa'da bazı medya organları ve Türkiye karşıtı siyasetçiler tarafından yayılan bu spekülasyonların ciddiye alınır bir tarafı olmasa da bu iddiaların özellikle Avrupa'da hakim olan Türkiye karşıtlığını kaşımak için kullanıldığı görülmektedir. Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşması Gezi Parkı Şiddet Eylemleri'nden sonra daha fazla vurgulanan 'Türkiye otoriterleşiyor' söylemine dayanak olarak kullanılmaktadır. Halbuki hem Almanya hem de İngiltere gibi birçok Avrupa ülkesi Rusya ile Türkiye'nin sahip olduğundan çok daha ileri boyutlarda ekonomik ilişkilere sahiptir. Ve bu ülkeler ekonomik çıkarları gereği önce Ukrayna'yı AB'ye yaklaştırarak Rus ekseninden çıkarmak için adımlar atmışlar sonrasında Rusya'nın sert tepki vermesi üzerine Ukrayna topraklarının işgal edilmesine ve Kırım'ın ilhak edilmesine seyirci kalmışlardır.
Uçak krizi sonrasında Türkiye'yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı irrasyonel davranmakla ve NATO'ya tuzak kurarak Rusya ile bir çatışmaya çekmekle suçlayanlar, Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesini ise "iki otokratın" Batı'ya karşı işbirliği olarak sunmaktadırlar. Halbuki bu tarz söylemlerin gerçekleri yansıtmaktan uzak olduğu apaçık ortadadır. Zaten Avrupa'da Alman Dışişleri Bakanı gibi birçok siyasetçi Türkiye'nin Rusya ile olan gerginlikleri azaltmasından memnuniyet duyduklarını ve bu durumun Türkiye'nin NATO'dan uzaklaşması gibi bir manaya gelmediği yönünde açıklamalar yapmışlardır.
Yeni öteki: Erdoğanfobya
Buna rağmen yukarıda değinildiği gibi Türkiye'nin Rusya ile bozulan ilişkilerini tamir etmesi Avrupa'da Türkiye karşıtlığını şişirmek için kullanılmaktadır. Gezi Parkı Şiddet Eylemleri sonrası ortaya çıkan ve FETÖ üyesi medya organları aracılığıyla malzeme sağlanan Türkiye karşıtı bu kampanya zamanla Cumhurbaşkanı'mız Erdoğan ve Türkiye aleyhtarı bir histeri halini almıştır. Bu bağlamda Avusturya Dışişleri Bakanı Nazi dönemi uygulamalarını hatırlatır şekilde AK Parti destekçilerini Avusturya'yı terk etmeye çağırırken Almanya'da mahkemeler Cumhurbaşkanı'mız Erdoğan'ın Köln'de yapılan darbe karşıtı demokrasi mitingine telekonferansla katılmasını engellemişlerdir.
Bu bağlamda, Avrupa'da bazı kesimlerin Cumhurbaşkanı'mız Erdoğan'ın şahsında "yeni öteki"lerini buldukları konusunda şüphe yoktur. Bugün "Erdoğanfobya" olarak karşımıza çıkan bu tutumun arka planında İslamofobya ve oryantalizm yatmaktadır. Daha da alta indiğimizde ise karşımıza çıkan Türkofobyadır. Böylece içi içe geçmiş matruşkalar halinde ortaya çıkan Erdoğanfobya, İslamofobya, Turkofobya olguları bugün Avrupa'daki bazı siyasetçilerde ve medya organlarının içinde bulunduğu histeri halini gayet net olarak açıklamaktadır. Bundan dolayı bu kesimler Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşması yahut Suriye'de yeni adımlar atması konularını her zaman dönüp dolaşıp sayın Cumhurbaşkanı'mıza bağlamaktadırlar.