Türkiye'de basın Türkiye ve Libya arasında imzalanan mutabakat muhtıralarını çok yakından gördü zira bu muhtıralar Akdeniz'de dengeleri değiştiren bir adım niteliği taşımakta. Bu münasebetle Mısır ve Yunanistan gibi Akdeniz'de Türkiye varlığından rahatsız olan aktörleri telaşlandırdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Libya Başkanlık Konseyi (BK) Başkanı Faiz Serrac ve beraberlerindeki heyetler, 27 Kasım'da, Dolmabahçe'de gerçekleştirilen iki saat on beş dakikalık görüşmenin ardından, Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası ve Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası imzaladı.
Birbirini tamamlar nitelikte olan bu mutabakat muhtıraları, bir yönüyle bu muhtıraların Libyalı muhatabını güvence altına alırken, diğer yönüyle Türkiye ve Libya'yı Akdeniz'de stratejik partnere dönüştürmektedir.
Zira anlaşmanın Libyalı muhatabı olan Başkanlık Konseyi Başkanı Faiz Serrac, 2016 yılında uluslararası toplumun mutabakatı ve BM'nin yetkilendirmesiyle Libya'nın tek meşru otoritesi olarak göreve başlamıştır. Ancak milis lider Halife Haftar uluslararası kararları hiçe sayarak önce BK'ya bağlı kurum ve birliklere, 4 Nisan itibarıyla da doğrudan BK'ya saldırmaya başlamıştır. Trablus ve çevresinde, Serrac ve Haftar'a bağlı güçler arasındaki çatışmalar halen devam etmektedir.
Haftar'ın amacı Trablus'u ele geçirerek Libya'da askeri bir diktatörlük kurmak ile Libya'yı Mısır ve İsrail hattının uzantısına dönüştürmektedir. Zaten haddi zatında Haftar İsrail-Mısır ekseninin BAE'nin finansörlüğünde var ettiği bir askeri aktördür. Fransa'nın da desteğiyle askeri adımları siyasi kazanıma dönüştürülmek istenmektedir. Haftar'ın Trablus'u ele geçirerek yönetime el koyması Libya'nın İsrail-Mısır ekseninin etkisi altına girmesi, dolayısıyla Akdeniz'de Türkiye karşıtı kampa katılması anlamına gelmektedir.
Bu nedenle iki muhtıra imzalanmıştır. Bunlardan ilki Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası'dır, yani Libya'yı İsrail-Mısır ekseninin hizmetine sokma gayretindeki milis lidere karşı Türkiye'nin Libyalı muhatabının yanında durması anlamına gelmektedir. İkincisi Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası'dır, yani Libya'nın hem kendi güvenliğini hem de Akdeniz'de Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden aktörlere karşı Türkiye'yle birlikte hareket etme iradesini göstermesidir.
Bu muhtıralarla Akdeniz'de yeni bir denge ortaya çıkmıştır. Mısır, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin Türkiye'nin uluslararası hukuktan kaynaklı haklarını gasp etme girişimlerine karşı Mısır-İsrail ve Yunanistan-Rum Kesim arasındaki hatta bir Türkiye-Libya hattı oluşmuştur. Bu hat Türkiye'nin Akdeniz'de münhasır bir ekonomik bölge oluşturma yönündeki niyeti için de bir adım niteliğindedir.
Akdeniz'de oluşan bu yeni gerçeklik, bir yönüyle Libya'nın geleceğini, bir yönüyle İsrail-Mısır hattının bölgesel politikalarını, Arap dünyasındaki güç mücadelesinin geleceğini bir yönüyle de Türkiye'nin enerji güvenliğini sağlaması açısından bir hayli önemlidir.
Libya'nın meşru otoritesi ve Türkiye arasında imzalanan güvenlik ve savunma iş birliği muhtırasıyla ülkede toplumsal taleplerinin bir siyasi düzene dönüşmesini engelleyerek askeri diktatörlük kurulması hedefleri ciddi darbe almıştır. İsrail-Mısır hattının Libya'daki başarısızlığı, Tunus, Sudan ve Filistin gibi ülkelerdeki toplumsal aktörlerin elini güçlendirecektir. Arap dünyası genelinde İsrail-Mısır ve BAE ekseninin bölgeyi kendi içine kapatarak otoriter, totaliter ve diktatör rejimler oluşturma projesi ciddi akamete uğrayacaktır.
Türkiye'nin, Akdeniz'de kendi meşru hakları çerçevesinde yönettiği enerji kaynakları Türkiye'nin enerji güvenliğinin sağlanmasında önemli rol oynayacaktır. Koşulların uygun olması durumunda münhasır ekonomik bölge oluşturulması, Türkiye ve Libya yanında ciddi bir ekonomik krizle yüzleşen ve IMF'ye teslim olmak istemeyen Tunus için de yeni imkanlar doğurabilecektir.