Amerika Birleşik Devletleri (ABD) son on yıllarının en kritik eşiklerinin birinden geçiyor. Bir yandan uluslararası sistemde yaşanan dönüşümün sonucu olarak karşılaşılan güçlükler öte yandan ABD'nin bu belirsizlikte kendine rol arayışı sırasında ortaya çıkan muamma beraberinde zor bir dönemi getirmişti. Bunların yanında 2008'de tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşaması ve 2003'te girilen Irak Savaşı'nda yaşanan şok Amerikan toplumunu önemli travmalarla baş başa bırakmıştı. Tam bu belirsizliklerin bir kısmının çözülmeye başladığının sanıldığı bir anda bu sefer ABD'de var olan bazı toplumsal fay hatları hareketlenmeye başladı. Geçen hafta Charlottesville kasabasında yaşananlar Amerikan toplumunda seneler önce bitti sanılan bir kabusun yeniden hortladığı hissine sebep oldu. Harekete geçen fay hattı ABD'nin tarihinde yüz binlerce insanın öldüğü bir iç savaşa, radikal terör vakalarına, linç edilme olaylarına ve toplumsal bölünmeye yol açan bir sismik dalgaydı.
ABD'de beyaz ırkın üstünlüğünü savunan ve temel olarak tüm farklı kimliklere karşı bir tutum takınan gruplar son birkaç senedir kamusal alanda daha görünür bir hale gelmeye başlamıştı. 2008 ekonomik krizinin toplumsal artçı şokları, Amerika'da yaşanan siyasal kutuplaşma ve ülkede Irak Savaşı sonrası Washington elitlerine karşı oluşan hava bu dalganın mümessilleri arasında yer alacaktır. Elbette özellikle 2008'den itibaren özellikle Cumhuriyetçi Parti başkanlık ön seçimlerinde adayların o zamana kadar siyaseten söylenmesi uygun görülmeyen bazı demeçleri seçim retoriklerinin arasına alması o ana dek marjinal olarak görülen bu söylemin daha fazla sıradanlaşmasına sebep oldu. Adayların bazılarının İslamofobik söylemleri 2012 seçim kampanyası boyunca devam da etti.
Özellikle 2016 seçimleri yaklaşırken bu söylem çok daha fazla öne çıkmaya başladı. Önceleri popülizm olarak anılan bu dalganın daha sonra bir kısım için farklı bir ideolojik altyapısının da olduğu bu süreçte anlaşıldı. Toplumun belirli kesiminde karşılık buldukça söylemin tonu da aynı şekilde güçlendi. Latin Amerika'dan göçmenlerin engellenmesi, ülkeye Müslümanların girişinin kısıtlanması, Çin'in özelinde ekonomik küreselleşme karşıtlığı ve ekonomik milliyetçilik bu grupları yanına alan bir dip dalga yarattı. Trump'ın seçim zaferi ve "altright" adı verilen sağcı grupların bazı atamalar yoluyla yönetimde etkili olmaya başlaması bu noktada kritik bir dönüm noktası oldu. Yönetimdeki bu isimlerin uygulamaya çalıştığı politikalar ABD'deki anayasal kurumlar tarafından engellendikçe bu grupların saldırganlığı ve öfkesi de daha da artmaya başladı.
Geçtiğimiz hafta bu gruplar seneler sonra ilk kez böyle bir büyük gövde gösterisini ortaya koydu. 2014'ten sonra sayılarında büyük bir yükselme gösteren bu grupların arasında beyaz ırkın üstünlüğünü savunan klikler, Neonazi gruplar ve Amerikan tarihinde oldukça kötü bir hatıra bırakan Klu Klux Klan tarzı oluşumlar da yer aldı. Tüm grupları bir araya getiren 1861-1865 arasında ABD iç savaşında ayrılıkçı Güney Konfederasyonu'nun komutanlığını yapan Robert E. Lee'nin heykelinin orada bulunan bir parktan kaldırılma kararına tepkiydi. Konfederasyon ve bu konfederasyonun bayrağı ABD'de birçokları tarafından ırk ayrımcılığının simgesi olarak kabul edilmekteydi. Her ne kadar bu savaşa rağmen Lee'ye ABD'de saygı duyuluyor olsa da son zamanlarda ortaya çıkan bu grupların Konfederasyon sembollerini fazlasıyla kullanıyor olması ABD'de birçok kesimi oldukça rahatsız etmekteydi.
Bu grupların hepsinin bir araya gelmesinden ortaya eklektik bir nefret söylemi çıktı. Bu söylemin bir yönü özellikle Black Lives Matter olarak bilinen Afrikan-Amerikan kesimlere yönelik ayrımcılık ve şiddete karşı oluşan harekete tepkinin izlerini taşıyordu. Özellikle Cuma gecesi yapılan yürüyüşte "White Lives Matter" sloganının ortaya çıkması ırk fay hattının harekete geçirilme çabası olarak görüldü. Bu toplantı ve yürüyüşlerdeki ikinci sık rastlanan slogan da ABD'ye yeniden sahip olmak üzerineydi. Belli ki bu gruplar ABD'nin şu an "hak ettiği" gibi Beyazlar tarafından yönetilmediğini düşünüyor olacak ki söylemlerinde ağır bir mağduriyet tonu da hakimdi. Bu noktada yürüyüşlerde özellikle Nazi sembollerinin bu denli görünür olmasının altında bu gruplarda mevcut olan antisemitik ton yatıyordu. ABD'ye yeniden sahip olmak söylemi "Yahudiler bizim yerimizi alamaz" sloganıyla birleştiğinde ortaya çıkan akıl yürütme daha net bir şekilde görünüyordu.
Yukarıda bahsedilenlere karşı toplanan kalabalık ile bu grup arasında yaşanan arbede bir noktada kontrolü oldukça zor bir hal aldı. Bu sırada aşırı sağcı gruplar içinde bulunan bir gencin arabasını karşı protestocuların üzerine sürmesi Charlottesville'deki günü kana buladı. Elbette bu noktada Başkan Trump yaptığı ilk açıklamada iki grubu da suçlayarak tüm eleştirilerin hedefi oldu. Özellikle kendi partisinden Temsilciler Meclisi sözcüsü Paul Ryan üstü örtük bir biçimde Trump'ı eleştirdi. Ryan şimdiye kadar hemen hemen her konuda Trump'ın en büyük destekçilerinden biri olagelmişti. Bunun hemen sonrasında bu sefer Senato'nun Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı olan ve Trump'ı ilk destekleyen senatörler arasında yer alan Bob Corker'ın yaptığı eleştiri Trump'ı daha da zor durumda bıraktı. Trump her ne kadar isim vererek bu grupları eleştiriyor olsa da sürekli olarak "ama"lı cümleler kurmayı da ihmal etmiyor. Kendisinin toplumsal tabanı olarak görülen bu grupları iç politikada bu kadar sıkışmış bir haldeyken tamamen kaybetmek de istemiyor görünüyor. Ancak Cumhuriyetçi Parti elitleri ve yerel siyasetçileri tarafından yüksek sesle ifade edilmeye başlanan bu eleştirileri ne kadar kaldırabileceği de bilinmiyor.
Bundan sonraki süreçte Başkan Trump'ın mevcut haliyle uzlaştırıcı bir figür olması oldukça zor görünüyor. Okulların başlamasının hemen öncesinde patlak veren bu durumun üniversite kampüslerine yayılması tehlikesi de ciddi anlamda birçok ismi rahatsız ediyor. Aşırı sağ grupların bu noktada savaş yeni başladı mealinde açıklamalar yapıyor oluşu toplumun büyük bir kesiminde ciddi bir endişeyi beraberinde getiriyor. Bu fay hattının hareketliliğinin kontrol altına alınamaması beraberinde ABD iç politikası için ciddi sorunlu bir dönemi de beraberinde getirebilir.