Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti'nin 31 Mart yerel seçimlerine yönelik manifestosunu açıkladı. Manifestonun ana başlıkları irdelendiğinde AK Parti'nin şehirlerde yaşanan sorunlar ve bu sorunların çözümüne yönelik yenilikçi hareketlerin farkında olduğu göze çarpıyor. Ancak sıralanan başlıklar arasında bir husus var ki –başarılabilirse– "Gönül Belediyeciliği" hedefinin nihayete erdirilmesi noktasında temel taşı olabilir: "halkla birlikte yönetim".
Manifestoda ana unsurlardan biri olarak sunulan "halkla birlikte yönetim" ilkesiyle karar alma süreçlerine yereldeki tüm aktörlerin katılımının sağlanması hedefleniyor. Bu doğrultuda halkla iletişimin güçlendirilmesi adına karar alma süreçlerinde ortak akıl ve istişarenin önemine vurgu yapılıyor. Yine manifestoda "şehir meclisleri" ve "şehirli hakları bildirgesi" oluşturulacağından bahsediliyor. Bunlara ek olarak sorunların yoğunlaştığı belediye meclisi toplantıları ve belediyelerin ihale süreçlerinin halka açık hale getirilmesi planlanıyor.
Bilindiği üzere karar alma süreçlerine vatandaş katılımı meselesi uzun yıllardır yönetim alanına yönelik çalışmaların merkezinde yer alıyor. Bu çalışmalarda pek çok öneri ve modelleme teorik olarak ortaya konurken söz konusu öneri ve modellemelerin katılım süreçlerinde pratiğe dönüştürülmesi noktasında ise ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Türkiye'de karar alma süreçlerine katılıma ilişkin bu tür sıkıntıların en yoğun olarak yaşandığı ve vatandaş nezdinde şikayete dönüştüğü alanların başında da yerel yönetimler geliyor.
Bugün birçok şehirde makro ve mikro ölçekteki pek çok proje yalnızca yetkililer tarafından karara bağlanıyor. Vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve diğer yerel aktörler ise şehirlerini ilgilendiren bu tür süreçlerin dışında kalıyor. Bu işleyiş zaman içerisinde rutine dönüşünce de istişare mekanizması devre dışı kalıyor ve yöneten-yönetilen arasındaki mesafe giderek açılmaya başlıyor. Tam da bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sıklıkla üzerinde durduğu ve 31 Mart seçimlerinde de AK Parti'nin seçim kampanyasının ana temasını oluşturan "Gönül Belediyeciliği" meselesine değinmekte yarar var.
Hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan 24 Haziran seçimlerinin hemen ardından "gönül belediyeciliği seferberliği" çağrısında bulunmuştu. Bu çağrının arka planında ise belediyelerin halkla temasının giderek zayıflaması meselesi vardı. AK Parti'yi kuruluşundan bugünlere taşıyan "halka duyarlı ve halkla birlikte yönetim" anlayışının uzağına düşülmesi partiyi harekete geçirdi. Öyle ki yaklaşan yerel seçimlere ilişkinin kampanyanın merkezine "Gönül Belediyeciliği" ilkesi konularak halkla eskisinden daha güçlü iletişim kurmak ve halkı yönetim sürecine dahil etmek öncelikli hedef haline getirildi.
Günümüzdeki yenilikçi yerel yönetim ve daha özelde belediyecilik yaklaşımlarının da ana ilkeleri arasında yer alan "halkla birlikte yönetim" ilkesinin bu denli önemseniyor oluşu belediyecilik vizyonu açısından oldukça kıymetlidir. Aynı zamanda söz konusu ilkenin "vatandaşların sorun ve talepleri doğrultusunda" kampanyanın başat unsurlarından biri haline getirilmesi bu yaklaşımı salt bir vizyon arzı olmaktan da kurtarıyor.
Peki… Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı manifestoda "halkla birlikte yönetim" ilkesinin arkasında neler yer alıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan manifestoyu açıklarken sıklıkla ortak akıl ve istişarenin önemini vurguladı ve "Halkla birlikte yönetim ilkesiyle, belediye faaliyetleriyle ilgili kararlara şehir sakinlerinin, özellikle de muhtarların ve sivil toplum kuruluşlarının en üst seviyede katılımını temin edeceğiz" dedi.
Manifestoda dikkat çeken bir diğer önemli husus ise "belediye sınırları içinde yaşayan herkesin katılımıyla toplanacak şehir meclisleri"dir. Seçim sonrası süreçte uygulamaya konulması halinde vatandaşların şehirlerine ilişkin meselelerde söz sahibi olabileceği böyle bir oluşum elbette yerel hizmetlerin kalitesini artıracak ve vatandaşa rağmen yapılan birtakım belediye faaliyetlerinin de önüne geçilmesini sağlayacaktır. Yine bu doğrultuda vatandaş ve belediye arasındaki ilişkileri düzenleyecek bir "Şehirli Hakları Bildirgesi" vaadi de hayata geçirilmesi durumunda vatandaşların ilgili süreçlere katılımını artıracaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "halkla birlikte yönetim" ilkesi altında sıraladığı en çarpıcı ve somut vaatlerden bir diğeri ise "Belediye Meclisi toplantılarının ve belediye ihalelerinin –canlı yayın dahil– herkese açık şekilde yapılması için tüm imkanların kullanılması"dır. İhale süreçlerindeki sorunlardan kaynaklı şikayetlerin çok sık dillendirildiği bir dönemde böyle bir vaatte bulunulması ve "belediyelerde hakka, adalete, maşeri vicdana ve hukuka aykırı davranan hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmayacağı" şeklinde net bir tavrın doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından ortaya konması söz konusu manifestoyu daha da önemli kılmaktadır.
Seçimlere iki aydan az bir süre kaldı. Muhalefet partilerinin aday ve belediyecilik vizyonu konusundaki belirsizlikleri devam ediyor. Böyle bir süreçte eksiklikleriyle yüzleşerek kendini yenileyen AK Parti yeni belediyecilik vizyonunu seçmene iyi anlatabilir ve seçmeni geçmişteki hataların bir daha tekrarlanmayacağı konusunda ikna edebilirse bir seçim zaferi daha yaşayacak gibi görünüyor.