O gün senin imza törenine gelenlerin belki de yarısından fazlası seni futbol sahasında izlememiş, seni arşiv görüntüleriyle tanımış, babalarından, ağabeylerinden dinleyerek sevmişti.
Koluna "I'am Legend" (efsaneyim) dövmesi yaptıran başka biri olsa, emin ol güler geçeriz ama sana yakışmıştı.
Oynarken keyif aldığın belliydi de iş yönetmeye gelince "aynı keyfi alacak mıydın, isteyecek miydin bu kadar kazanmayı; yoksa kolay mı vazgeçecektin" diye sorar hiç teknik direktör olmasan; gözlerden uzak, şöhret pelerinini sırtından çıkarmış bir hayatı yaşasan da şaşırmazdım.
Yedi yıl önce Gaziantep'ten ayrıldığında yönetim "Şehirden sıkıldı" derken sen o takımla ilk dört maçında 12 puan almış, bırakmadan önce de üç galibiyet arka arkaya puan tablosuna yazdırmışken çekip geldin doğduğun şehre.
Aynı kuşağın insanıydık, hiç tanışmadık ama bilirim ki ortak sevinçlerimiz de üzüntülerimiz de kaygılarımız da olmuştur, bu memleketin insanlarıyız sonuçta.
Gençlik yıllarında her daim çelimsiz vücudun, kariyerinin sonlarında inkar edilemeyen hafif göbeğin, at yarışı sevgin hep konuşulan, "idmana geç kaldığı için 1 milyar ceza yemişti, o gün altılı ganyandan 1.5 milyar kazandı"nın öznesiydin.
"BEN HEPSİNDEN İYİYİM" DERDİN
Zinedine Zidane için futbolun Bolşoy Balesi'ne cevabı derler. Sen de Berlin Filarmoni'nin şefi gibi adamdın. Önce düşünürdün, top ayağına gelmeden gideceği yeri hesaplar, çok çalışılmış alan savunmalarının deliklerine ince ince yollardın.
Kapına Bayern Münih dayandığında "Ne var yani, gitmedim" diyecek kadar hedefsiz, iş yorumculuğa gelince "Ben hepsinden iyiydim" diyen ve hiçbir futbolcuyu beğenmeyen, teknik adamları her eleştirdiğinde "Kolaysa çıksın yönetsin" ile er meydanına davet edilen, hayata biraz çekirdek yiyerek bakan bir adamdın.
İnsan değişmese de dönüşür. Bence çok insanı yanılttın, en çok da sana "Kolaysa çıksın yönetsin" diyenleri.
Elinde yine ligin en iyi kadrosu yoktu ama Anadolu takımlarında futbolu çok bilen yöneticiler, gideni-geleni çok kadrolardan sonra evin Beşiktaş, arkanda taraftarın en sonunda kendi konfor alanını yarattın.
Futbolu bıraktığın gün "Yapacak ne kaldı ki" de demiş olabilirsin. Yapabileceğin çok şey varmış. Senin profesyonelliğinden ne kadar şikayet eden adam varsa haklı taraflarını alıp futbolcularına öyle davrandın. "Dert dinlemem, futbolcu sahada yeteneğini gösterecek" dedin, yeri geldi gözün tutmadığı iki futbolcuyu kadro dışı bıraktın. Bir buçuk yıl önce 25 bin taraftarın imzana şahit olduğu günde Beşiktaş'a belki de baharın habercisi gelmiştir diye not düşmüşüm bu köşeye. Altı yıl önce de "Gün gelir Sergen Yalçın Beşiktaş'ı şampiyon yapar" dediğimde keskin futbol zekanla bir maç çevirmiştin galiba...
BABANIN SENİ GÖRMESİNİ İSTERDİN
40'ından sonra bir başka Sergen Yalçın olduğuna sen de itiraz etmezsin. Gabriel Garcia Marquez demiş ki: "Bir erkek babasına benzemeye başladığı an yaşlandığını anlar." 50'ine bile gelmedin, sana yaşlandın desem kendimi de yakarım. İnsanın demlenmesi diyelim istersen...
Futbolcuyken çok paralar kazandın.
Teknik adam oldun, yine kazandın, şimdi daha da fazla kazanacaksın. Hakkındır.
Başarılı olmanın bir karşılığı var ama o gün İzmir'de şampiyon olduğunda döktüğün gözyaşlarının sadece bir anlamı var. Altı yıl önce kaybettiğin baban Özer Yalçın'ın o gün tribünde seni Beşiktaş'ı şampiyon yapan teknik direktör olarak görmesini isterdin.
Tıpkı benim pazar sabahları bir Türk kahvesiyle yazılarımı babamın okumasını istediğim gibi. Sen de babana hiç "Hayatta ne olduysam sayende, neyi yapamadıysam kendim yüzünden" demiş miydin?..