Bizim ülkeyi bir ev gibi düşün, Milano bizim evin salonu, bakma Roma'nın başkent olduğuna, ekonominin kalesi, sanayinin merkezi bilirsin İtalya'nın kuzeyidir. Bugün dönüp son iki ayı hatırlamaya çalıştığımda ilk aklıma gelen evin salonuna gelen o davetsiz misafirin arka odalarda gezinmesine izin verdiğimizdir. Oysa ki kapıları, pencereleri kapatıp, onu en azından salonda tutabilmeliydik.
Virüsün bir numaralı hastasının Çin'den gelen İtalyan yöneticiden akşam yemeğinde kaptığını hatırlarsın, o günlerde testi pozitif çıkan ilk 15 kişinin ne Çin'e gittiği ne de Çin'den gelen birileriyle yan yana geldiği olmuştu. Çaresizce kaynağın ne olduğunu düşünmüştük. Yanılmışız, şubatın son haftasında aslında binlerce İtalyan, Milano ve çevresinde vücudunda virüsle dolaşıyormuş.
***
İtalya'da 280 bin Çinli göçmen var, o ay Milano'da moda haftası vardı ya da yüzlerce İtalyan, Uzakdoğu ile ticareti yürütmek için Çin'e gidip geliyordu. Eğer ocak ayında hava trafiği kesilmiş olsa, virüs bu kadar hızlı Avrupa'ya yayılır mıydı diye sormanın da bugün bir anlamı var mı?***
Sana yemekte anlatmıştım. İş için Milano'ya taşındığımdan beri en çok Genoa maçlarına gitmeyi özlediğimi söylemiştim, bütün sezon bana takılıyordun mesajlarla, aman düşmeyin diye... Cenova'da ne biz ne de Sampdoria için iyi gitmiyordu sezon, küme düşme hattının yakınında dolaşmak bile tüylerimi ürpertiyordu, bilirsin ben derbi kaybettiğimizde elimi ayağımı çekerim sokaktan, telefonlara çıkmam, panjurları indiririm. En az 48 saat kimse ulaşamaz bana. Biliyor musun, derbi kaybetmeyi bile özledim. O hüznü özledim, o yenildiğimizde bana takılan Sampdorialı arkadaşlarımın kahkahalarını özledim. Serie A tekrar oynanmaya başladığında maç kimle diye bakmadan Luigi Ferraris Stadı'na koşacağım, 15 gün önce hayatını kaybeden bu stadın mimarı Vittorio Gregotti'nin hatırasına ağır ağır çıkacağım tribüne çıkan merdivenleri. Bir de yine İstanbul'a gelmek istiyoruz, bizi o harika mezelerinizin olduğu restorana yine götürürsün değil mi?