Altı yıl önce Inter ile Şampiyonlar Ligi'ni, lig şampiyonluğu ve İtalya Kupası'nı kazanıp Çizme'deki misyonunu tamamlayan ve İspanya'nın yolunu tutan Jose Mourinho, El Pais gazetesine her şeyi anlattığı esaslı bir röportaj vermişti. Real Madrid, onu Guardiola'nın Barcelona'sını durdurmak için göreve getirmişti ve rakip olacak ikili çok eski ve iyi dosttu. Onlar bir zamanlar Barcelona için birlikte ter döküyorlar, Guardiola sahada koştururken, Mourinho tercümanlıktan terfi ettiği yardımcılık koltuğunda bir İngiliz efsanenin kalfalığını yapıyordu.
KARŞILIKLI SAYGI ESAS
Portekizli teknik adam o gün Guardiola için "Aramız iyiydi, hâlâ iyi ve iyi olacak. Futbol konusunda bir problemimiz olursa, bu Mourinho ve Pep arasında bir problem olmaz. Bu Real Madrid ve Barcelona hocaları arasında bir problem olur. Bana gösterdiği saygı kadar ben de ona saygı duyuyorum ve kişisel hiçbir sorunumuz yok. Şu an ona şans dileyemiyorum çünkü aynı amaç için oynuyoruz ama bunu dışında bir sorun yok" demişti. Real Madrid ile şampiyonluk sevinci yaşadı ama ne Guardiola'yı durdurabildi ne de Barcelona'yı... Dünya küçük, ikili geçen hafta Manchester şehrinin iki dev kulübünün başında derbiye çıktılar. 2010'da El Pais'e verdiği röportajda Mourinho her zamanki kibriyle "Bir gün Pep Guardiola İngiltere'ye veya İtalya'ya giderse takımının Barça gibi oynayıp oynamayacağını görmek isterim" demişti. Guardiola'nın futbolculuk kariyerinde iki kez yolunun düştüğü İtalya'ya teknik adam olarak gitmedi ama Bayern Münih'i başkalaştırdığı ve Pep'in takımı yaptığına galiba kimse itiraz etmez. Şampiyonlar Ligi Kupası bu iki teknik adamın kazandığı ve yine kazanmayı hayal ettiği kupaydı. Mourinho'nun başaramadığını Ancelotti başardı, şimdi Guardiola'nın koltuğunda Bayern Münih'te. Portekizlinin dediği gibi oldu ve Mourinho ev sahibi olduğu maçın öncesinde rakibine sıkı sıkı sarıldı. Kazanan Manchester City ve Pep Guardiola idi.
CENTİLMEN RAKİPLER
Guardiola ve Mourinho bir İngiliz centilmeninin tedrisatından geçmiş futbol adamlarıydı sonuçta. Sir Bobby Robson, Portekiz'e Sporting'e çalışmaya geldiğinde tercümanlığını yapan genç adam onunla kader birliği yapmış, önce Porto'ya ardından Barcelona'ya gitmişti. Katalan kulübünde Cruyff'un gözbebeği Guardiola ile buluştular. Sir Bobby Robson'un 4-4-2'sini Cruyff hiçbir zaman sevmedi ama o günlerin kadrosundan çok isim İngiliz efsaneden gördüklerini bir kenara not etti. Sadece Guardiola değil, Luis Enrique, bugün hayatta olmayan Tito Villanova, Pizzi ve Laurent Blanc, Bobby Robson'dan çok şey öğrendiler. Guardiola, Deli Bielsa'dan ilham aldığını ve Cruyff okulundan yetiştiğini hatırlatır ama bu sezon ilk sahnesine çıktığı İngiltere Premier Lig, büyük ustanın tornasından geçmiş isimlerle dolu. Kalfalar gün gelir kendi dükkanlarını açar. Barcelona'da idman programını yazan Mourinho'nun neler yaptığını anlatmaya gerek yok. Sir Robson ile Porto'da çalışırken daha 20'lerinin başında olan bir gence rakip izleme görevi vermişlerdi, çocuk ziyadesiyle iyiydi. O da gün geldi, çıraklıktan kalfalığa terfi etti ve Chelsea'de Mourinho'nun yanında göreve başladı. Andre Villas Boas'tan bahsediyorum. Sir Bobby Robson okulundan çıkanlar aynı zamanda iyi bir eğitmendiler.
"OKUMALISINIZ"
Tam da burada Mourinho'nun teknik adam ve yardımcıları hakkında söylediklerinin altını çizmenin vaktidir: "Bize gelen bilginin kalitesi bizim görüş kalitemizden daha önemlidir. Bunu benimle çalışan insanlara öğretmeye çalışıyorum. Okumalısınız ama aynı zamanda sizin okuduğunuzu başkalarının da tamamen anlamasını sağlamalısınız. Tecrübelerime göre birinci antrenör değilseniz gözlem yapma kapasitesi ve analiz yapma olanağına sahip olabilirsiniz. Ama en sorumlu kişi olduğunuzda, önemli olan okuyabilme, analiz yapabilme ve baskı altında karar verebilmeye devam edebilmenizdir. Bu şu an bilimsel olarak duygusal zeka olarak adlandırılıyor. Maçı tribünden veya kasetten defalarca izlemek başka bir şey; maçı sahada durduramayacağınız 90 dakikayı yaşayarak müthiş baskı altında "Bir dakika durun düşünmem gerek. Geri sarın tekrar izlemem gerek" diyememek başka bir şey. Bu baskı altında bir konuşma yapma kabiliyeti antrenörler için çok önemli bir kuram. Maç ortamı tamamen değişiktir, her şeyden ötedir."
USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİ EKSİK
Bu memleket dışı hikayeden bize damıtılması gereken usta-kalfa-çırak ilişkisinin bizde esnaflıktaki duruluğunda ve doğruluğunda işlemediğidir. Federasyonun ya da UEFA'nın açtığı kurstan lisans almanın teknik adam olmaya yetmediği ve yetiştirmenin de, iletişimin de, 25 oyuncuyu yönetebilmenin de en az maç kazanmak kadar önemli olduğunu unuttuğumuz için hep önümüzdeki maçlara bakıyoruz. Topu topu futbol dünyamızda adı geçen 20 Türk teknik adam var: Sezon başında görev alanlar, ligin ilk yarısında gönderilenlerin yerine gelenler, devre arasında beyaz sayfa açtıranlar ve mart ayından itibaren küme düşme hattındaki takımların başına gelen Süpermen'ler... 'Top bugün bizi sevmedi günleri' elbette vardır futbolda... Ya peki 'Biz topu ne zaman doğru sevebildik' yılları...