Cezayir Milli Takımı'nı çalıştırdığı dönemde Abdelhamid Kermali'nin Fransa'da futbol oynayan bir oyuncuyu "Çok yavaş" diyerek milli takım kadrosuna almadığı, oyuncunun da Fransız Milli Takımı'nı tercih ettiği futbol tarihinin en büyük şehir efsanelerinden biridir. Büyük diyorum çünkü o futbolcu Zinedine Zidane'dır. 1998 Dünya Kupası finalinde Taffarel'in koruduğu Brezilya kalesinin filelerine iki kafa vuruşuyla havalandıran Zidane, göçmen bir ailenin çocuğudur ve Paris'ın en Fransız halkının onu bağrına basması için Cezayirli'nin en büyük kupayı huzurlarına getirmesi gerekiyordu. Zidane'ın Fransız olduğu yaz, 98 yazıdır. Yıllar sonra Kermali, "Bu saçmalığı kim ortaya attı bilmiyorum. Benim Zidane'ı Cezayir Milli Takım kadrosuna almamam için deli olmam lazım. Gidin yardımcılarıma sorun, o günlerde Zinedine tanınan bir isim" değildi derken; Zidane da "Ben Fransa'nın alt yaş milli takımlarında oynadım. Kermali'nin beni istemediğinden haberim yok" demişti 2006'da.
SCARFACE RIBERY'NİN KADERİ !
O yıl bir başka 'öteki'yi Fransızlar bağrına basmıştı, yine bir Dünya Kupası vesilesiyle. Franck Ribery, Almanya'daki finallerden bir yıl önce Galatasaray'a geldiğinde yaptığım röportajda, çocukluk yıllarında Fransız arkadaşlarının yüzündeki kaza izleri yüzünden ondan uzak durduklarını söylemişti. İki yaşında geçirdiği trafik kazasının yüzünde bıraktığı izler, süperstar bir futbolcu olduğunda belki karizmasının en büyük parçası olacak, ona Al Pacino'nun unutulmaz filmi Scarface'den emanet bir lakap kazandıracaktı ama çocuk Ribery, Fransız arkadaşları ona yakınlık göstermeyince çareyi Cezayirli arkadaş grubunun içinde bulmuştu. Eşiyle de o arkadaş grubu içinde tanıştı. Göçmenlerin arasında büyüdü, ötekileşti ta ki finalde kaybettikleri 2006 Dünya Kupası'nın ardından Paris'e dönene kadar. Yüzündeki izlerin az Fransız yaptığı genci, Paris'te bir televizyon stüdyosunda yüzlerce izleyici ayakta alkışlayarak karşıladı. Frank Ribery'nin yüzündeki izler silinmemişti ama Fransa en azından onun Fransız olduğunu hatırlamıştı. Zidane ve Ribery'nin 'öteki' hikayelerini bana hatırlatan Galatasaray-Atletico Madrid maçı öncesinde Jose Rodriguez'in ülkesinde El Pais'e verdiği röportaj oldu. 'İstanbul'da bir Flamingo' başlıklı yazı, aslında oyuncunun köklerine bir gönderme içeriyordu. Flamenco müziği, İspanya'nın Endülüs bölgesinde Romanların müziğiydi ve kelimenin kökeninin de flamingo kuşundan geldiği söylenirdi. Güney İspanya, kırmızı flamingoların yaşadığı topraklardı. Villajoyosa ise o bölgenin kuzey doğusunda Valencia'ya bağlı Akdeniz kıyısında şirin bir sahil kasabası. Jose Rodriguez'in 1994 yılında doğduğu kasaba. Real Madrid, Jose'yi 14 yaşında Valencia'da bir turnuvada keşfetmiş onun Madrid altyapısına gelmesini istemişti. Jose, o günleri anlatırken sadece onu A takıma çıkartan Jose Mourinho'dan bahsetmedi. Real Madrid'in genç takımı Castilla'da bile forma şansı zor bulurken, Portekizli teknik adam, altyapı hocasına kızıp Jose'yi Kral Kupası maçı kadrosuna alıp oynatmış, genç oyuncu bir de gol atmıştı.
ROMANIM, GURURLUYUM
O gün şimdi Napoli forması giyen Higuain, maçtan sonra, "Bak bakalım Twitter'da takipçi sayın ne kadar arttı?" diyerek Madrid'de kimselerin tanımadığı Alicante'li gençle dalga geçmişti. 14 yaşında ailesini yaşadığı kasabada bırakıp Madrid'e gelen Jose "Her gün ağlıyordum. Tek başına yemek yemek, ailemden uzak olmak çok zordu. Madrid'den kaçacaktım" diye anlatıyor o günleri. Ailesi ona Madrid'de bir ev alacaklarını söylemişti ama Alicante'den Madrid'e gidiş-geliş parasını bulmakta bile zorlanıyorlardı. Jose, röportajın da tam da bu satırlarında patladı işte: "Ben fakir Roman bir ailenin çocuğuyum. Annem ve babam beni ve iki erkek kardeşimi büyütebilmek için gece gündüz çalıştılar. Roman bir ailenin çocuğu olmaktan dolayı gurur duyuyorum ama İspanya'da bizlere nasıl gözle baktıklarını biliyorum. Romanlar onlara göre hep hırsız olur. Böyle düşünmeleri bana çok dokunuyor ve çok sinirleniyorum. Roman olmayı ben hiçbir şeye değişmem ama İspanya'nın artık değişmesi lazım." Avrupa'nın göçmen akınına uğradığı ve en acı hikayelerin gecenin karanlığında uçsuz bucaksız Ege ve Akdeniz'in sularında yaşandığı bir dünyada Jose'nin El Pais aracılığıyla yükselen çığlığı, onun iyi-kötü futbolcu olması kadar önemli. Real Madrid tarihinin Şampiyonlar Ligi'nde en genç forma giyen oyuncusu unvanını efsane Raul'dan alan Jose Rodriguez, isyan ettiği 'ötekileştirilmiş' kökeniyle futbol dünyasında yalnız değil. Romanlar, sadece güzel müzikleri ve bitmek bilmez neşeleriyle şenlendirmiyorlar bu dünyayı. Eski yıldızlardan Jose Mari de, Fenerbahçe forması giymiş Güiza da, Jesus Navas da, Jose Antonio Reyes de, efsane golcü Telmo Zarra da Jose Rodriguez gibi Roman kökenli. 'Ciganito' (Küçük Roman) lakaplı Quaresma, İtalya'da Sinti Romanları'ndan olan 'Maestro' Pirlo ya da Fransa'da Manuş Romanları'ndan olan Eric Cantano gibi...