Londra güzel şehir, Chelsea-Arsenal olabilirdi; Premier Lig dünyanın en büyük ligi, Manchster United'ın Old Trafford'u her futbolcunun ev sahibi olmak istediği stadyumlardan. Paris büyülü şehir, Paris Saint Germain'de kontratların sıfırı say say bitmez. Bir başka ülkeye gidebilir, bir başka kültürün içinde hayat tecrübesi edinebilir, kariyer defterinde beyaz bir sayfa açabilirdi. Ya da 10 numarası, en iyi ve taraftarın en sevdiği futbolcusu olduğu Atletico Madrid'de "Herkes gider biz kalırız" der oynamaya devam edebilirdi. Hiçbirini tercih etmedi, Barcelona'ya gitti çünkü insanı büyüten hayalleri; yüzünü güldüren ise o hayallerin gerçek olduğu andır. "Koca kafa"nın aklına da, diline de, gönlüne de Barcelona çocuk yaşta düşmüştü. Barcelona kısa paslarla, adam eksiltmelerle oynayan takımdı. Bayrampaşa'nın dar sokağında iki taştan kaleye gol atmak için rakibinin belini kırıp geçmen gerekirdi. İstanbul'un yoklukları onu var etti. O imza attığı basın toplantısında yeni hocası Luis Enrique'nin kendisi kenarda top toplayıcıyken Ali Sami Yen'de Galatasaray'a attığı gole büyük bir rahatlıkla "Ofsayttı" dediği için bugün Barcelona'da ve oyunun da hayatın içinde ve tepesinde. Peki neden Barcelona?
Atletico Madrid'e imza attığında bizim memlekette "Küçük takım"a gitti diyenlere cevap vermeye bile gerek duymadı ama daha ilk gün Real Madrid ve Barcelona'ya kafa tutup "Onlar iki büyük kulüp ama onlarda da insanlar oynuyor, biz de insanız, çok çalışırsak onları geçebiliriz" dediğinde İspanyol medyasını bıyık altından güldürdü. Demek başka, yapmak başka şey... İki Avrupa Ligi, ezeli rakip Real Madrid'in stadı Santiago Bernabeu'da kalkan Kral Kupası, Şampiyonlar Ligi finali ve bugün formasını giydiği Barcelona'nın stadında kazanılan şampiyonluk... Dört yılda Atletico Madrid'de ancak bu kadarı yapılabilirdi, arkasından "Teşekkür" edip yolladı onu kulübü, kasasına da 41 milyon Avro koydu...
Barcelona'nın eski hocası Rijkaard, Galatasaray'a geldiğinde İspanyol yardımcıları idmanda adam geçtiğinde "Iniesta, Xavi, Messi" diye bağıran bir genç adamla karşılaştılar. Her profesyonel futbolcu iyi bir taraftar ya da ekranda maç kaçırmayan bir futbolsever olmak zorunda değil. Batistuta, maç izlemek, milli takıma gelen arkadaşlarını tanımazdı. Arda Turan, önce futbola aşık oldu sonra Galatasaray'a ve Barcelona'ya. Top toplarken Galatasaray'da oynamayı hayal etti, Atletico ile Camp Nou'ya çıktığında da Messi ile birlikte oynamayı....
İngiltere ve Fransa'da da iyi para kazanabilirdi ama Atletico Madrid'de ilk iki sezon Türkiye'deki yıldızların altında kazanan, Galatasaray'da kalsa bir milyon fazlasına oynayacak olan Arda, Barcelona'ya Madrid'deki kontratından elbette ki daha iyi şartlarda gitti ama gelir kapısı bu kulüpte sadece kontratta yazan rakam değil. Arda için düzenlenen imza töreni de gösterdi ki Barcelona vitrin düzenlemesinde dünyanın bir numaralı kulübü. Yeni sponsorluklar, yeni reklam anlaşmaları, adına yeni kramponlar ve Messi-Neymar-Luis Suarez üçlüsünün vereceği sinerji ne kadar çok kazansa da her seferinde en mutlu yer olduğu Bayrampaşa'daki sokağına dönen Arda'yı maddi manevi bir dünya yıldızı yapacak.
İyi futbol iyi futbolcularla oynanır. Sana pas değil iftira gibi top atan, uzun koşuna meşin yuvarlığı taca yollayan takım arkadaşınlarınla nereye kadar? Galatasaray'da orta sahada Barış Özbek ve Mustafa Sarp işkencesi saçlarını dökmedi ama Atletico Madrid'de kalsa o sakalları iki yıla ağarırdı. Şimdi topu Busquets'den alacak, Pique uzun vuracak, Neymar ile ikiye bir yapacak, Messi'ye ters kanata 40 metre top atacak, Luis Suarez ile verkaça girip topu ortalayacak, senede 60 maça çıkan Barcelona'da transferini bizzat ve ısrarla isteyen Luis Enrique'nin yönetiminde bazen onbirde çıkacak, bazen kulübeden gelip oyuna girecek ama bir şey değişmeyecek. Bayrampaşalı Arda'nın hayalini kurduğu Barcelona forması ve eşofmanı maçta da idmanda da üzerinde olacak.
Atletico Madrid formasını giyen futbolcunun kalpten bağlı olduğu kulüptür. Barcelona taraftarı tiyatro izler gibi maç izler ama Atletico Madrid taraftarı futbolcusundan ciğerini sahaya bırakmasını ister. Gün gelir bütün yıldızlar daha fazla kupa için bir başka kulübün yolunu tutarlar. Torres, Agüero, Falcao, Diego Costa ve şimdi Arda Turan gibi. Şampiyon oldukları Barcelona maçında sakatlanıp bir hafta sonra Lizbon'da Şampiyonlar Ligi finalinde forma giyemeyen Arda'nın şimdi iki büyük hayali var. Bu kupayı kazanmak ve Ballon d'or'a aday olan futbolcular arasında son üçe kalmak. Birinci hayaline artık kimsenin itirazı olmaz, Barcelona bu, bozar herkesi. İkincisi için şimdi gülenlere de bir bakarsanız üç yıl içinde Arda Turan güler. O hep güler zaten...
Madrid güzel şehir, Vicente Calderon ruhu olan stadyum ama Barselona ve Camp Nou başka. Rakipleri, hakemleri, stadyumları kısaca İspanya'yı ezberleyen "El Turco" için doğduğu İstanbul gibi iki adımda denizi görebileceği Barselona yaşamak için bir cennet. Madrid La Finca'da olduğu gibi Barselona'da yine merkezde oturmayacak ve gözlerden uzak bir yerde inzivada yaşacak. Giden bilir, gitmeyene uzun uzun anlatır o şehri. Barselona'da yaşayıp, Camp Nou'da futbol oynamak gibisi yoktur. Artık Arda da bize uzun uzun anlatır bir de gülümseyen fotoğrafının arkasına sadece "Mutluyum" yazıp yollar, dört yıldır yaptığı gibi...