Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Hanımefendi diyeceksiniz

Artık şu dili değiştirmeliyiz. Sosyal medyadan türeyen ergen-trol diline göre kendini hizalayan medya hem kendini hem bizi zehirliyor.
Kabalığı tasdiklenmiş bir köşe yazarı, bir TV profili, farklı fikirde olan bir hanımefendiye hakaret edince bir bakıyorsunuz hemen 'başörtülü' olduğu öne çıkarılmış.
Ya arkadaşım başı örtülü örtüsüz ne önemi var, mesele kullanılan taciz edici dil. Adam kendini o kadar mühim görmekte ki ters düşüncede bir kadına dümdüz gidebilmekte.
Olay başörtüye bağlanınca da kendini muhalif gören aynı kafa bu kez 'örtü' üstünden üretilen bir düşmanlığı ateşliyor.
Halbuki meselenin hanımefendiler ve beyefendiler arasında cereyan etmesi gereken lisanı münasip olduğunu bir görebilsek!

***


İnsanların kılığı kıyafetini malzeme yapmayı bırakamayan hantal bir durumdayız. Bu kadar zaman geçti, ülke bir sürü atılım yaptı ama zihniyet olduğu yerde kaldı.
Bir taraftan 28 Şubat ideolojisini eleştirirken aynı ideolojinin negatif köşesinde aynı dili tekrarlıyoruz...
Başörtüsü için ülkemiz kadınlarının büyük direnişinin üstünde zıplamak hâlâ prim yapmakta. Bahsettiğim hakaretçi tipi şişirerek geçmişten bugüne getiren ve hepimizi kapsayan öfkeyi, cahilliği, kaba sabalığı analiz edemiyoruz. İnşa etmemiz gereken medya ahlâkını tartışacağımıza mevzuyu biçime indirip zekanın, birikimin, arınmanın önünü kesiyoruz.
Açın bakın gazeteleri, açın bakın tartışma programlarına hep aynı trompet sesi. İlan edilmemiş sakil bir kapışmanın avami histerisi.
Dış dünyanın ses ve görüntüsünü kesen, yalıtılmış kulelerinde hiçbir şeyin farkında olmayanlar medya denen şeyin pata küte bir ideolojik aygıt değil, bir kültür kalkışmasının demokratik aracıları haline de getirilebileceğini düşünmek istemiyorlar. Çünkü böyle bir şey rahatları bozacak bir eylem.
"Böyle gelmiş böyle gider. Sen bana hakaret edeceksin ben de sana!" derseniz, alışkanlıkların kıskacında tahakküm eden ruhi bir obezitedir bu derim size...
Ömrü kısaltan bir obezite...

***


Bence geçici bir delilik çağını yaşıyoruz. Bunlar da geçecek. Kültürel kalkınmayı tetikleyecek güzellik ve derinlik eninde sonunda kazanacak.
Bizde ümit bitmez. Sadece bir acı duygusu sarar bünyeyi. Kaçan fırsatlara üzülmek, bakın bu olabilir...
Mesele asıl problemi görüp kol kola girip birbirimizi uyarmak. Çünkü bildiğiniz gibi dalkavuktan hayır gelmez insana...

***


TRT 2'de Nuri Bilge Ceylan'ın Ahlat Ağacı filmi üstüne bir belgesel yayınlanıyor. Ahlatın yolculuğu! Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi nasıl kotardığı kamera arkası görüntülerle aktarılıyor. Oyuncu yönetimi ne demek, kamera hareketleri ne demek, görüntü yönetmeniyle nasıl paslaşılıyor, senaryonun anlamı ne, bütün sırlar ortaya saçılıyor. Sanat adını hak etmiş bir estetik ürün, bir film nasıl yapılır diye düşünmek isteyenlere öneririm. Uluslararası başarı kazanmış bir sinema yönetmeninin detaycı, sabırlı titizliği karşısında sarsılacaksınız...

***


Yazımızı yoksul evinde tüp zehirlenmesinden kaybettiğimiz bir başka büyük sanatçının, Kazancı Bedih'in bir gazeliyle bitirelim. Fuzuli'nin muhteşem eseriyle:
"Hikmet-i dünyâ vü mâfîhâ bilen ârif değil
Ârif oldur bilmeye dünyâ vü mâfîhâ nedir
Âh u feryâdın Fuzûli incidiptir âlemi
Ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedir"
Bilgelik dünyayı ve dünyadakilerin hikmetini bilmek değil, bilge odur ki bilmesin dünyayı da dünyadakileri de!
Ey Fuzuli, ah çekmelerin, feryadın âlemi üzmekte. Aşk belasından hoşnutsan eğer, bu kavga, bu haykırış nedir?
Fuzuli'nin bu cümlelerini üstüme alınıyor ve ne olacaksa 'kavgaynan' değil 'aşgınan' olsun istiyorum...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA