Güzel bir insan fakir fukaraya gizlice para dağıtıyor, garibanların bakkal hesaplarını kapatıyor. Gazetelerde manşet: Robin Hood!
Robin kim ya?
Senin dinin paylaşmanın, infakın dini. Senin tarihin, tacını tahtını altınını dağıtanların tarihi. Fatih Sultan Mehmet, Akşemseddin izin verse gidip tekkeye düz mürit olmayı istemiş. Ne Robin'i, ne Hood'u?
Kök geleneğimizin saf iyilik hareketlerine bile Hollywood'dan bakan, beyin hummasında bir neslin efradı mıyız neyiz?
***
Öte yandan düşünüyorum da bugünlerde bir adam çıksa Erdemliler Derneği kursa, dağlara çıkıp denizlere baksa. İlim irfan, insanın metafizik anlamı, sadece maneviyat konuşsa. Mesela kimseye kazık atmadan ticaret yapsa, yolda kalmışı gözetse. Her dinden, her görüşten insanla muhabbet etse. Şefkati ve dürüstlüğü bir oya gibi işlese. Adaletli ve mütevazı yaşasa. Kendini keşfetmenin yollarında "İnsan kere insan" olmak için çaba gösterse. Biz ona ne deriz, arkadaşları ne der?
Bir kere para biriktirip servetine servet katmıyorsa, işçisine müreffeh bir hayat sağlıyorsa, şu ihtiraslı gösteri toplumunun nezdinde kelimenin en hafif anlamıyla delidir! Süper ötesi malikanelerde yaşamıyorsa aptaldır. Modern cariyelere sahip değilse şüphelidir...
Pantolon fermuarı kadar zeki bir komedyen kadar saltanatı, kasaba kurnazı -kimin askeriydi unuttum- bir gazeteci kadar televizyon itibarı, en yeni hakareti tweet atan sosyal medya profili denli milyon takipçisi olmayacaktır.
Hatta yakınları en yakın adliyeye başvurarak temyiz kudreti yok diye vesayet altına alacak, bir akıl hastanesine kapatılmazsa şanslı sayılacaktır.
Ağzımda kekremsi bir tat ile size şunu söylemeliyim: Yaşadığımız hayatın sokaklarında Yunus Emreler 'looser', Mevlânalar kaybeden, Şemsi Tebrizîler tutunamayan ilan edilmiş, iş işten geçmiştir.
Dün Veysel'i
Ankara'dan kovan kör, ondan evvel Niyazi Mısrî'yi ada zindanlarında çürüten sağır, bugün ilmi irfanı ötekileştiren pabuç kadar dil, bizzat tahakkümcü bir modernleşmenin suyundan birlikte içerek büyümüş, bıraksalar Hacı Bayram Veli'nin torunlarını Unkapanı Köprüsünde heder edecek bir cüreti boynuna asmıştır.
***
Büyük yaratılışın önünde birey olarak aczimizi, hiçliğimizi idrakten uzak car car konuşup duruyoruz, onu diyorum...
Zorlama ayrımlar icat ederek, mezheplerin meşreplerin tarz ve yaşama biçimlerinin mayınlı sınırlarında cinnet biriktiriyoruz. Azgın çıkarın ve galeyana gelmiş şeklî şeylerin oyalanmasında kaybolup gidiyoruz.
Oysa bu Anadolu, bu
İstanbul, envaiçeşit bilgeler toprağı. Bu coğrafya bize sır dolu bir armağan. Biz her ne kadar dijital çağda yaşıyor olsak da aslında hep aynı çağdayız! Bunu kabul etmeliyiz. Bu zaman son kitabın geldiği, son vahyin indiği ilhamlarla dolu geniş bir zamandır. Büyük Âşık'ın dediği çıkmış, ümmet 73 fırkaya bölünmüş, 72'si ateşe düşmüş, bunların birinden, Fırka-i Naciye'den, 'kurtuluş fırkasından' ferah bir söz beklenir olmuştur.
Bu 'söz' benim naçar kavlimce buradan, son ismi Türkiye Cumhuriyeti olan bereketli silsileden, bu memleketten fışkıracaktır.
Hakiki bir felsefeyle, yeni ve vaktinde açılımlarla sesleneceğimiz kalbi kırık bir dünya, kimsesizlerin medet bekleyen gözleriyle bize bakıyor.
Dilimizin altında yatan mirası ortaya çıkarmanın vaktidir...
***
HİÇ
Hat sanatımız, Türk İslam Sanatının zirvesi. 'Soyut Sanat', evet bizden soruluyor.
Gelenek ile modern arasındaki geçişleri arayan kıymetli bir ustanın, Muhammet Mağ'ın son sergisi HİÇ'e gitmeli, ilham almalı.
HİÇ'in "doğumu, sığınağı, hiçliği, arayışı, yolu, istikameti, karmaşası, çoğalması, parçalanması, yeniden doğumu" gibi başlıkları olan tasarımlar: Talik celi, Divani, Rika ve Kufi üsluplarda.
Koleksiyon, Hat sanatının çizgisel ritmi baz alınarak, kutsiyet atfetmeden, çizginin ifade gücü ile hazırlanmış...
9-19 Ocak. Teşvikiye. Fırın S. N: 4 Biriz Sanat Galerisi.