Türkiye şahane bir ülke. Demokrasiye her zaman iltifat etmekte. Dünyada görülmeyen bir çoğunlukta seçimlere katılıyor, sandığa sahip çıkıyor.
Mesajını veriyor, ikazını yapıyor, ülkeyi asla kaosa sürüklemiyor. Öte yandan galeyana gelmiş Beyaz Türklerin, biz yönetmeyeceksek iç savaş çıksın'cıların, onların yobaz garezinin elinde çivili bir sopa! Ekranların artist kadınları bile kırbaç şaklatıyor sosyal medyada.
Zaman geçiyor. Sanki foya akıtan bir filmdeyiz...
Fakat bir problem var ki çözülmeli! Evet oyu veren şehirleri, insanları aşağılamak bizim "çağdaşlar" için her seçimden sonra hurra bir kampanya.
Bu çağdaş denilen Batıcıl kitlenin faşizmi öyle ayan beyan ki. Şu kemik faşizmin, hangi tarihi hatadan kaynaklandığını aklı başında Kemalistlere sormalı!
Kurucu cumhuriyetin hangi totaliter politikaları, söz konusu okumuş-yazmışları böyle ilkel bir ırkçılığa esir etti? Can yakıcı soru budur.
Şunu da biliyoruz, özgür irademizle seçtik, Başkanlık sistemine geçtik. Hayırlı uğurlu olsun. Bundan böyle gündemimiz, "daha çok demokrasi" olmalı. Evin içinde barışı tesis eden bir ferahlamadır beklentimiz...
Şimdi gelelim İstanbul'a.
İstanbul neden hayır dedi, oraya! (Tabii bu okumaların tümü sübjektiftir, benimki de öyle.) İstanbul, beni marşlar kesmez dedi. Tankları paramparça ederim fakat hamaset bir yere kadar dedi.
Şehirliyim ve dilim farklı dedi. Ülkemin geleceğine hassasım ama seviyeyi yükselt dedi.
Bir de şunu: Kendini Beyaz Türklere imrenmeye kaptırmış, palazlandığı için egosu şişmiş birtakım ihtiraslara prim vererek kendine zarar veriyorsun... Bunu da dedi.
Konuşmaya bile gerek yok, memleketteki ayağa kalkışın, bu değişimin öncüsü Müslümanlar. Her fikirden, her meşrepten vicdanlılar hareketi ise görkemli dirilişin kalbinde.
Ve bu tüm ülkenin yenilenmesidir.
Yeni Türkiye hareketi modern bir harekettir zannımca. Dünyadaki tüm kalbi kırıklarının umudu burasıdır. Bir ırklar ve dinler mozaiğidir özlediğimiz.
O mozaik minarelerin gölgesine, huzurlu iç göllerin kıyısına yerleşmelidir.
Uzun sürmüş siyasi iktidarlar için asıl sorun içe kapanmış parti bürokratlarıdır.
Dış saldırı altında en çok yeşeren korunma içgüdüsüdür, ondandır eller-diller hemen silaha uzanır.
Çünkü kuşatılmışlık hissi insanların içindeki kale komutanını ortaya çıkartır.
Cengaver olmadan hayatta kalınmaz ama her Fatih'in arkasında bir Akşemseddin vardır.
Ve bilindiği gibi Akşemseddin'in kaydına, Anadolu'nun irfan okullarında rastlanır... Halkın tercihlerine saygısı olmayanların kafasıyla, onu bunu kafir ilan edenlerin kafası aynı topraktan beslenir. Bir de yeni kültürel atılım 'dar alanda kısa paslaşmalarla' olsa olsa delinir.
Hayat, ağzına geleni söylediğin bir düşkün-sarhoş lisanı değildir. Dilini, elini, belini terbiye edene kâmil kişi denir.
"Sevmeyene karınca yük, sevene filler karınca. Dağı bile taşır, insan aşık olup inanınca" demiş Şemsi Tebrizi de!
Yeni Türkiye süt kokulu bir bebek gibi kucağımızda. Onu kucaklıyoruz.
Açık havaya ihtiyacı olan bir annenin ihtimamlı titizliğiyle...