Bir zamanlar Müslüman bir ülkede ilim irfan yolunun yolcuları, âlimler ve şairler, 'Suskunlar Meclisi' adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı.
Üye sayısı otuz kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek, az yazmak ve çok az konuşmaktı.
O zamanların meşhur şair ve bilgini Molla Cami bu meclisin aşkındaydı...
Yalnız Molla Cami deyince bir durmak lazım! O, Farisi diyarından, Câm ilinden bir mutasavvıftı. Saltanatlılar, saltanatsızlar, kaftanlılar ve baldırı çıplaklar hep birlikte hürmet ederdi kendisine.
"Akıl dışında olan şeyler, keşif ve müşahedeyle, kalp gözü ile anlaşılır. Akıl bunları anlayamaz." Diyordu.
Fuzuli ve Lamii Çelebi eserlerinden çok etkilendi.
Muasırı ve meclis arkadaşı Ali Şir Nevai ile birlikte içinden yetiştikleri toplulukların ilim ve irfan yönünden yetişmesine büyük hizmet verdiler. Ali Şir Türkçe, Cami de Farsça ve Arapça eserler vererek mensup oldukları cemiyetleri aydınlatmaya çalıştılar…
İslam'ın birliği yönünde fikir serdetti daima:
"Bir'i iste, Bir'i oku, Bir'i ara
Bir'i gör, Bir'i anla, Bir'i söyle…"
Bugüne kalan işaret fişeklerinden biri de şudur: "Evliyaullah ile bir an beraber kalıp sohbet etmek, cehl u gafletle yüz sene takvaya çalışmaktan evlâdır!"
Mevlevi kaynaklarında Molla Cami'ye ait şöyle bir menkıbe anlatılmakta: Molla Cami Mevlâna Dergâhına altı kez ziyarete gelmiş ancak dergâha girememiş. Yedinci ziyaretinde Dergâha girmesine izin verilince, başındaki başlığı huzura doğru atarak şu beyti söylemiş:
"Bu makam âşıkların kâbesi oldu / Buraya noksan gelen tamamlandı."
O divanında Fatih Sultan Mehmet Han'a hitaben övücü şiirler yazmış, oğlu Sultan Bayezid'i metheden kasideler söylemişti.
Bir hakikat arayıcısı olarak Molla Cami ile Osmanlı sultanları arasındaki bu alâka ilim, tasavvuf ve şiir kaynaklıydı. Aynı kaynaklardan dem alınıyordu.
Osmanlı sultanları, Mevlâna Abdurrahman Cami hazretlerini çok sevdiler. Onun duasına kavuşmak için can attılar. Bu sebeple Fatih Sultan Mehmet onu Anadolu'ya davet etti.
Fakat Konya'ya geldiğinde, Fatih Sultan Mehmet'in vefat haberini alınca geri döndü… Hakkında söylenenlerin kırıntısı bile insanı heyecanlandırmaya yeter, öyle kâmil bir insandı.
Bir gün bir zat, Molla Cami'ye gelerek "Bana öyle bir şey öğret ki kalan ömrümde onu yaparak cenabı Hakk'ın rızasını kazanayım" dedi. Molla Cami sadece "kalbini" işaret etti!
"Üç zümreye, üç şey çirkin düşer" demişti bir keresinde: "Padişahlara sertlik, âlimlere mal sevdası, zenginlere cimrilik…"
"Kötü kimse, başkalarının ayıplarını saymak isterken, kendini söyler" sözü de ona ait…
Büyük bir şairdi aynı zamanda. Şiirlerinde Sadi, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hafız gibi şairlerin tesiri görülür. Ve en mühimi de o, bilgeler bilgesi İbni Arabi'nin bir şerhçisiydi.
Ortak bir lisanla konuşacak olursak; büyük bir düşünürdü…
Neyse biz öykümüze dönelim.
Öyle tekâmül etmiş bir şahsiyetti ki, çağında herkes nurlu yıldız gibi parlayan bu inci tanesine bakıyor, ondan bir hikmet umuyordu. O ise Suskunlar Meclisine doğru bakıyordu!
Yine rivayete göre günün birinde Suskunlar Meclisi'nin bir üyesinin öldüğünü duyunca onun yerine aday olmak için meclisin bulunduğu mekâna geldi. Kendini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kâğıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan Suskunlar Meclisine gönderdi.
Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Cami oraya layık bir bilgindi ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı! Yeni bir üye için yer yoktu.
Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Cami'ye gönderdi.
Derin bilge, durumu kavradı. Doluyuz demek istemişlerdi ona. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gül dalından küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne bıraktı. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi.
Meclistekiler bu nezih cevabın manasını anladılar tabii. Gelişmiş zihinlerin zarafeti böyle bir şeydi.
Suskunlar, bu değerli âlimi de aralarına almaya karar verdiler. Başkan listeye Molla Cami'nin adını ekledi. Otuz sayısının önüne bir sıfır koyarak, 300 yazdı!
Böylece Molla Cami sayesinde meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu.
Listenin son şekli Molla Cami'ye gelince, iltifatı bildi o. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, otuz sayısının soluna bir sıfır koydu. Yani 030 yazdı.
Alçak gönüllü Molla Cami böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.
Suskunlar Meclisi'nin güzel insanları bunu görünce saygı ve hayranlıkları bir kat daha artmış olarak…
Sustular…