Benim dükkan küçük. Bir tezgah gönül malzemesi. Kapının önünde birkaç tabure, dostlarla kahve bahane, muhabbet şahane hadisesi. Kira makul, gelir dersen okuduğum kitaplardan arta kalan hikmetler kadar narin, bünyeye rahatsızlık vermeyen taze bir çay kıvamında...
Geçenlerde İsrail'dir, Batı'nın asabi gazeteleridir, büyük şenliklerle kutladıkları bir seçim yaşadık. Türkiye'nin burnunu kırdık, Selahaddin Eyyubi'ye taş koyduk falan tarzında nümayiş yaptılar.
İçerdeki şaşkınlar da aynı şenlik etrafında zil takıp oynadılar. Duyduğuma göre ekstra beden kalantorlar, Çengiz Çandar'ın içtiği bardaktan içince "Bizim elimizi öpmeden yok öyle iktidar falan" diye efelenesiymiş. Hürriyet'teki Sakallı Bıdık tam sayfa bilinçaltı dökülmüş de terapisti mide bulantısıyla kapıdan kovmuş bunu. Sosyalistlerin sosyopatisi -yazık- Murat Belge "yargılamalar başlasın" diye bağırmış garsona, patlıcan kızartmasından önce.
CIA, Yontulmuş İslam Masası'ndan bir zat, böyle ağlayarak adam öldüren cinsinden biri, anlaşılmaz bir şeyler söylemiş tercümanlar üstünde çalışıyormuş. Nişantaşı'nda "The Heval" namında mağaza açan adam, Cezayir adında, Beyaz Türklerin omuz kasma, göz oynatma ve masa altından ayak izdivacı mekanında en pahalı 'fiskiyi' beyne dökünce, "Seni asmayacaz besleyecez" demiş bizimkine. Sonra alttan tekmeyi yiyince "Çözüm süreci için şey ederiz" diye çark etmiş.
Ben barmenin yalancısıyım. "Sarhoşluğu çok pis abinin" diye anlatıyor orda burda!
Halk tarafından önceki seçimlerde pataklanmış eksi itibar geziciler bile çıkmış "hülooğ" diye bağırmışlar. Fakat Kadıköy boğanın oradaki boş bira kutularını sallamış yalnızca sesleri.
Tabii dolar, Euro fırlayınca İstanbul faizcileri poşetlere doldurmuşlar mangizleri. Amma borsa sallanınca masraflı karılarından da fırçayı yemişler doğal olarak. "Ben sana fazla abartmayalım demedim mi Selamiii!" diyerekten.
Küskün Kürtler "Oh olsun, Kürt sorunu yoktur, çözüm masası yoktur dersen böyle olur" derkene; HDP'nin kadın kılığındaki milletvekili karnındaki havan topunu çıkarıp "Bizden olmayan defolsun buradan" diye kafalara sıkmaya kalkışınca şafak atmış tabii uyanıklarda!
Bir de üstüne, "Ne Halkların Kardeşliği Lan" örgütünün demokrasi şirini adamları makineli tüfeklerle öteki Kürtleri taramaya başlayınca küçük dillerini yutmuş küskünler. İmdat diye acil servislere koşmuşlar ama nafile. Cinsel özgürlük yanlısı PKK'lılar çoktan kapatmışlar yolları, gelenlere kurşun helvası dağıtmışlar. Tıpkı seçim esnasında sırf adil bir seçim olsun diye kafalara -destek babında!- kalaşnikof dayadıkları gibi...
Komedi bir yana ve mamafih esasa gelirsek: Biliyoruz ki sonuçta halk konuştu. Sandıklar açıldı. Halka hürmet Hakka hürmettir bizde.
Öte yandan seçim öncesi bağır çağır kör jiletle tıraş zamanı da geçti artık. Halka verilen sözlerin tutulma vakti geldi. Bakalım çiçeği burnunda çaylaklar hangi tekâmül devresinde? Öyle Kobani falan gibi şeylerle idare etmek, işler daha bir iyi yürüsün diye oy vermiş ahaliyi sıkıntıya sokar belli ki...
Neyse böyle anlarda hep yaptığım gibi dükkanın kapısını şöyle bir çektim, kapının önüne sehpayı koydum, camiye gittim.
Müsait bir köşeye çöktüm, aşkımla dertleştim.
Ey Allah'ım dedim. Ey alemlerin rabbi!
İşi nankörlüğe bağlayanların kolaycılığından bizi uzak tut. Bunlar bize imtihan. Biliyoruz, parayla sınavda bazı kırıklarımız var. Bir havalara, tafralara girildi. Hödö bödö konuşan küsurata çok iltifat edildi. Filozoflar itildi, incitildi. Dinimize ters bir ırkçılık -ne alakaysa- hortladı. Kürt insanların kimliğiyle, faşist geçmişle ilgili devrimler yapıldı ama diller buna uygun bir dansa kalkamadı. Gençlerle diz dize, kadınlarla göz göze konuşulamadı.
21. yüzyılın dünyasında mazlumların umudu Türkiye, Osmanlı evlatları kapsama alanını daha da bir genişletemedi. Her inanıştan, her yaşam tarzından insana İslam pergeli, bir Mevlâna cesaretiyle şöyle ferah feza açılamadı.
Bununla beraber her illette bir nimet var: Kemalistler, Kürtlere yanaştı, Kürtler ulusalcı Türklere! Yeni Türkiye dersen bir nefis muhasebesine...
Yeni Türkiye bir ideal. İdealleri için yaşar insan. Hikmetinden sual olunmaz güzel Allah'ım. Bize açılım gücü ver. Bizi bu şahane ülkenin barışı için, şahlanışı için kuvvetlendir.
Tam kalkacakken, baktım yanımda bir uzun adam. O da diz çökmüş istişarede. İçimden geldi yanına çöktüm, elini tuttum, gözüne baktım. "Partili, partisiz her renkten çelik gibi envaı çeşit renkleriz. Renkleri gör" dedim. Tebessüm etti. Başını salladı. Elimi sıktı. Hali, tefekkürde bir aslan gibiydi.
Fakat daha fazla orada kalamazdım. Herkesin yapacak işleri vardı. Benim de öyle.
Dükkanı açmalı, ruh ferahlatmalı, gönül kazanmalıydım. Zaten kapının üstüne:
"Cuma'ya gittim, dönüyorum" diye yazmıştım...