Öteden beri bir iddiam vardır. Türkiye'deki en iyi üniversitelerin sanat eğitimi veren bölümlerinde çalışırken gördüm ki, belli bir zamanda edebiyata yönelen yetenek birikimi sonradan sinemaya kaydı. Sabancı Üniversitesi'ni kurduğumuz 1990'ların ortasında durum buydu. Ama bir süre sonra sinemadaki o yetenek hacminin hızla yer değiştirip bu defa bilgisayar alanına kaydığını gözlemledim. Ama bilgisayarlar bu defa mühendislik manasında ilgi toplamıyordu. Bilgisayarla üretilen sanatlar çekiyordu genç kuşağı. Üç boyutlu canlandırmalardan başlayarak iş yeni medya sanatları dediğimiz alana yayılıyordu.
BU ESTETİĞİ HERKES SEVECEK
Günümüzde yeni medya sanatları başlı başına bir oluşum. Bir dönemlerin video sanatı bile bugün artık çok eski bir ifade ortamı ve yolu sayılıyor. Hayli statik, çünkü. Oysa yeni medyada etkileşim var, çoklu algoritmaların getirdiği şaşırtıcı yeni olanaklar söz konusu. Yepyeni, hiç bilmediğimiz bir dünyanın, dolayısıyla daha önce hiç görmediğimiz bir yeni estetiğin karşısındayız.
Ceren ve Irmak Arkman bu alanın Türkiye'deki (dünyada da) en önemli isimleri. Daha önce Contemporary Istanbul'da Plug-In bölümünü yapmışlardı.
Türkiye'deki estetik dünyasına çok şeyler katmışlardı. Şimdi Akbank Sanat'ta, tam da bu noktada duran Monochrome başlıklı bir sergileri var. Serginin adı bile bize farklı bir soyutlama içinde olacağımızı duyumsatıyor.
Bu estetiği herkes sevecektir. Sonunda karşımızda, abartarak belirteyim, matematiğin estetiği var. Matematiğin nasıl 'canlanabileceğini' izliyoruz. Bu söylediklerim çok aykırı gelmesin. Bach da matematiğin ses halini yani müziğini yapıyordu. Bize kaotik, 'uzaysal' gelen bu görüntüler bugüne kadar tanık olduğumuz estetiğin çok ötesinde bir özelliğe sahip.
Çünkü estetik bugün dahi ve her şeye rağmen bir şeye, doğadaki bir nesneye, bir peyzaja, bir olguya tekabül ediyordu.
Oysa yeni medya sanatının karşılık geldiği hiçbir şey yok. Saf, salt, soyut bir formla, bir hareketle karşı karşıyayız. Belki de sanatın bütün o soyutlamalarla giriştiği her şeyden kopup salt kendisi olmak arayışı böylece nihai noktasına erişiyor.
Bir form hiçbir şey olduğunda da bize bir şey söylüyorsa artık o da biz de farklı bir konumdayız demektir.
Buraya kadar söylediklerimin tam tersi yapıtlar da var. Bütünüyle doğanın bir yansıması olan, son derecede 'güzel', duygusal doğa dönüştürümleri görmek mümkün sergide. Zaten sergi neredeyse bıçakla kesilmiş gibi ikiye ayrılmış durumda.
Belli ve nispeten tanıdık bir estetiğin en yeni mecralarda üretildiği birinci kattan ikinci kata geçince, dediğim gibi, bilinenin sonuna varıp, yepyeni bir evreye açılıyoruz.
Tam bir sınama bu. Aynı şekilde bazı interaktif çalışmalar var. Onlar bana insanın bir sanat yapıtıyla kurduğu doğrudan ilişki içinde kendi kaderini üretmesi gibi geliyor. Belki kader de son tahlilde bir matematik. Kaldı ki, serginin çok güzel ve etkileyici düzeni de bu söylediklerimi bir çarpan etkisiyle doğrultuyor ve bizi içine çekiyor. Monochrome, minimalizme açılan bir estetik dünyada bize, minimal olanın bambaşka yüzü ve boyutları olabileceğini gösteriyor bize, yeni durakları.
Çok etkileyici bir sergi!