Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Herkül bulmak artık zor...

Hepimiz adımlarımızı reklamcılık yöntemleriyle atıyoruz. Kendimize ait bir hayat, o hayatın mütevazı, belirgin sınırları yok. Kimse artık kendisi olarak yaşamıyor. Bize çizilen hayatı kabul ediyoruz

Geçenlerde, televizyonda, Kemal Kılıçdaroğlu için hazırlanmış bir belgesel filmin ufak tefek parçalarını gördüm. Ertesi gün de yazılı basına sıçradı haber, Kemal Beyin ilkgençlik, gençlik fotoğraflarıyla birlikte.
Asıl mesele o değil. Gazetelerde yayınlanan yorumlar artık Kılıçdaroğlu'nun da bir 'öyküsü' olduğunu yazıyordu. İşte, üniversiteye girene kadar nasıl pardösüsünün olmadığını, annesinin ve büyük ablasının okuma yazma bilmediğini falan. (Bu arada Kılıçdaroğlu'nun ablası muhtemelen 70 yaş civarındadır, üç aşağı beş yukarı. Kimseyi incitmek istemem. Fakat 70 yılda bir büyük ablaya 'okuma yazma' öğretilememiş mi diye şaşırmaktan da, kendi kendime sormaktan da kaçınamadım.
Bu durumun o 'öykü' içinde pek övünülecek bir şey olduğunu sanmıyorum. Hiçbir şey için geç değildir.
Başka bir sorun yoksa bugün bile o büyüğümüze okuma yazma öğretebiliriz.) İşin başka kısımlarıyla ilgili olsa söyleyeceklerim, epey lafım var. Mesela filmden sonra sahneye çıkan ailenin görüntüsü. Sahneye çıkacaklarını bilmelerine rağmen bazılarının öylesi 'perişan' kıyafetlerle orada boy göstermeleri...
Ama bunların üstünde durmam anlamsız. Ben asıl işin 'öykü' kısmıyla ilgiliyim.

'BAŞARI ÖYKÜSÜ' YAZMAK
Reklamcıların son zamanlarda hayatımıza soktuğu bir kavram bu. Ne bileyim, işte, politikada yükselmesini istedikleri insana bir 'öykü' tasarlıyorlar. Sonra belli bir aşamaya, evreye gelmiş insana bir 'başarı öyküsü' yazıyorlar. Veya bir insanı tanımlarken, Amerikancadan tercüme bu kavramla 'o bir başarı öyküsü' diyorlar. Bu yetmiyor, kişinin bir 'marka' olduğunu söylüyorlar.
Gitgide bir 'marka değeri'nden bahsediyorlar.
Değeri anlarım, elbette herkesin bir değeri vardır ama 'marka değeri'ni kabul edecek şahısla işim olmaz. Bir konuyu konuşmak için davet ettiğim Alman genci, çenesindeki o komik sakalı ve alık yüz ifadesiyle bana dönüp kırık dökük Türkçesiyle 'senin de bir marka değerin var benim de' dediğinde, nasıl fiili olarak kovduğumu ben bilirim.
Artık böyle bir dünyada yaşıyoruz.
Hepimiz adımlarımızı reklamcılık yöntemleriyle atıyoruz.
Kendimize ait bir hayat, o hayatın mütevazı, belirgin sınırları yok. Bakıyorum biraz daha serpilip semirmiş olanlar yanlarında 'koçlarıyla' dolaşıyor. Her şeyin bir koçu var bugünkü dünyada. Spordan strese, giyim kuşamdan iş hayatına kadar.
İtiraz edemem. Kural, koşul bu ise ne diyebilirim ki, ihtiyaç ve talep olmaksızın arzın olamayacağını 30 seneden fazla oluyor, iktisat mastırım sırasında öğrenmiştim.
Bu lafların sonucu şu: kimse artık kendisi olarak yaşamıyor.
Ben buna 'otantisitenin' ölümü diyorum.
Başkaları var artık bizi düşünen, tasarlayan, 'yapan'. Biz de o hayatın bir parçası olarak yaşayıp gidiyoruz bir süre sonra. Bize çizilen o hayatı, o anlatıyı kabul ediyoruz.
Ona inanıyoruz. O rolü oynamaya başlıyoruz.

ELLER KONUŞUYOR

O kadar şaşırtıcı boyutlara varıyor ki bu iş, geçenlerde gördüm, bir kadın romancının yeni yapıtı yayınlanmış. Daha roman ortada yok, hangi kanalı açsam karşımda.
Gene Amerikancadan çeviri bir Türkçeyle söyleyeyim 'öğrenilmiş' bir tavırla, ellerini bile nasıl tutacağını, nereye koyacağını 'öğrenmiş' olarak hareket ediyor. Bu arada karşısında ona soru soran genç erkek sunucu da ondan beş beter aynı pozlar içinde. Bakınca güldüm, artık adını kimsenin bilmediği şair Hasan Hüseyin'in bir mizah kitabı vardı Bıyıklar Konuşuyor diye, ben de 'eller konuşuyor' dedim.
Derken romancımızın gazetelerde boy boy resimleri yer aldı. Aman efendim, her resimde başka bir kıyafet, başka bir poz. Ama ne pozlar, değme manken veremez. Son olarak da bir görüşmesini gördüm, mevcudiyetinin gösterişinden falan söz ediyordu. Kendisi de garip bir adem olan röportajcı 'star ışığı mı' diyor, tasdik edici cevaplar alıyordu.
Bundan seneler önce de bir başka şair ve romancımız tıpatıp aynı sözleri etmiş, kendisinde star ışığı olduğunu söylemişti.
Bu sene doğumunun 100. yılında anılan Fransız yazar, bilim adamı, Roland Barthes (başlı başına bir yazı da yazmak istiyorum hakkında) Mitolojiler diye bir dizi yazı yazmıştı, Les Lettres Nouvelles dergisinde. Kitap da tamı tamına benimle yaşıt, 1957 yılında yayınlanmış. Orada, aslında bir 'öte dil' olarak tanımladığı mit kavramının çağdaş formlarını ele almıştı. Gündelik kavramların, nesnelerin, tutumların neredeyse ortak bilinçte hangi 'öte' anlamlara sahip olduğunu sorguluyordu. Biftek bir köylü yemeği olmasına karşın bu derecede nasıl popüler oluyordu, şarap neden Fransızların milli içkisiydi, Einstein'ın Beyni ne anlama geliyordu, Greta Garbo'nun yüzü neden bu kadar etkileyiciydi?
Barthes göstergebilim dediğimiz semiyolojinin temellerini atıyordu. Sonradan daha teorik kitaplar yazdıysa da bu yapıtındaki küçük ama güçlü, zekice denemelerin lezzetini ben diğer kitaplarında yakalayamadım. (Gerçi son yapıtlarında 'yazıcı' olmaktan kurtulup 'yazar' olmak istediğinden çok ilginç formlar denemişti ve hepsi çok güzeldi.) Durup dururken anımsamadım bu güzel kitabı. Bugünkü hayatın ancak bu yaklaşımla anlaşılabileceğini sanıyorum. Bugün 'mitoloji' artık nesnelerin hayatımızda ifade ettiği anlamla sınırlı değil sadece.
Elbette Hermes'in Birkin çantası niçin bu kadar gözde, neden herkes mohito içmek istiyor, niye insanlar sokaklarda bu kadar koşu yapıyor sorularına ilgi çekecek cevaplarım var. Fakat bunların hepsini aşacak bir noktada duruyoruz: insanlar kendilerini mitolojik hale getirmek istiyor. Çok güzel! Hiç itirazım yok.
İsteyen istediğini yapsın. Brecht'in oyununda Galileo Galilei'ye söylettiği sözler o kadar geçerli değil.
Galileo, 'yazık o ülkeye ki kahramanlara ihtiyacı var' der. Bu söze sonuna kadar katılıyorum ama ne yapalım, kahramanlara ihtiyaç duyan insanlar arasında, toplumlarda yaşıyoruz. O zaman bu insancıklar da kendilerini mitleştirerek kahraman olmak istiyorlarsa varsın olsunlar.

MİTOLOJİ TARİH DIŞIDIR

Olsunlar da işin, Attila İlhan gibi yazayım, 'çok kötü bir ama'sı var'...
Mitolojik insan tarih dışıdır.
Daha doğrusu Barthes'a göre mitolojik dil gerçeği 'boşlayan' bir dildir. Çünkü, mitolojilerde tarih doğaya dönüştürülür. Her gösterge bir doğal, doğaya ait şeyin göstereni olur mitolojide. Gücün, güçsüzlüğün, doğruluğun vs. Doğrudanlık ortadan kalkar. O yüzden de mitolojiler ona göre dolaylı, ikinci dereceden işaretlerdir. Yani kahramanlık yoktur ortada. Kahramanlığı gösteren bir şey, birisi vardır. Bu yüzden, der, Barthes, mitolojiler bir şeyi saklamaz, çarpıtır. Hatta mitolojiler bir şeyi ikame bile etmez; mevcut olan bir şeyi yıkar.
İleri gidip daha da beter bir iddia ortaya atar. Barthes'a göre mitolojilerin dili, bütün bu nedenlerden ötürü, 'boş' bir dildir. Çünkü gerçekle ilişkili değildir. Bu bakımdan, Barthes, mitolojilerin veya mitik figürlerin diyelim, apolitik söylemlere sahip olduğu görüşündedir.
İki nedenden ötürü. Birincisi, siyaset dille yapılır. Dil gerçekle ilişkilidir kendi halindeyken. Halbuki iş mitolojiye geldiğinde gerçekle bağı kopar dilin. Oysa siyaset dili kullanarak, gerektiğinde dilin gücünü kullanarak gerçeği dönüştürme çabasıdır. İktidar budur.
Gelin görün ki, iş mitolojinin boş diline gelip dayandığında artık gerçek dışı/ötesi bir dil konuşulmaktadır, kullanılmaktadır. Bu ise apolitik bir durumdur. Artık bu siyasetin, mitolojik siyasetin dünyayı, koşulları değiştireceğini beklemek hayaldir. Tam tersine, mitoloji hegemoniktir. İnsanlar kendilerine verileni olduğu gibi alır. Oysa siyasetin dili onlara her şeyi irdelemelerini, sorgulamalarını ve hiçbir şeyi mevcut halinde kabul etmemelerini öğretmişti.
Yani mitolojiye teslim olanlar bir yalana, bir aldatmacaya da teslim olmuşlardır.
İşte durum bu. Artık ötesini mitik figürler, kendilerini mitolojik hale getirmeye çalışanlar ve onları benimseyenler düşünsün. Artık Herkül bulmak zor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA