Fransızlar'ın, 1789'daki devrimden sonra icat ettiği Ulusal Muhafızlık kurumu -1871'de güvenlik için tehdit haline geldiği gerekçesiyle feshedilene kadar- yaklaşık bir asır boyunca kullanıldı.
Bu model, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda çarpışmış Fransız aristokrat ve komutan Gilbert du Marquis de Lafayette'nin tavassutuyla Amerika Birleşik Devletleri tarafından ithal edildi. Gerçi Anglosaksonlar'ın 'National Guard' dediği Ulusal Muhafızlar'ın (U. M.) ağababası olarak nitelendirilebilecek yerel milisler 1607'deki ilk İngiliz kolonizasyon sürecinde de vardı, ilk milis örgütü 1636'da Massachusetts'de kurulmuştu ama 'National Guard' denilen şey, Lafayette'nin 'Yeni Dünya'ya hediyesiydi.
Daha ayrıntılı bir anlatımla, 'Yeni Dünya'ya geldikten sonra bir yıl içinde öğrendiği yetkin İngilizcesi ve ondan daha önemlisi Masonluğu sayesinde Philadelphia'da pek çok kapıyı açarak ve savaşta ABD namına yararlılıklar göstererek 'İki Dünyanın Kahramanı' (The Hero of the Two Worlds) haline gelen Lafayette'nin bu işteki rolü belirleyiciydi.
ABD tarihinin en kaotik seçimlerinden biri olacağı öngörüsü daha şimdiden doğrulanan 2020 Başkanlık Seçimleri vesilesiyle bu haftaki Üç Boyutlu Portre'nin konusu olarak belirlediğim Ulusal Muhafızlar, bu yazının yazıldığı Cuma saat 17:00 itibarıyla sayımın halen kıran kırana geçtiği -Lafayette'nin ikinci memleketi- Philadelphia'da sokağa indiler bile. Böylelikle şayet asayiş berkemal değilse "Her zaman hazır, her zaman orada" sloganıyla (kendi mottoları bu) arz-ı endam eyleyebileceklerini de göstermiş oldular.
İKİ MİLYONLUK ASKERİ GÜÇ
1871'de Fransa'da feshedildiğini belirttiğimiz Fransız Ulusal Muhafızları'nın 2016'daki DEAŞ saldırılarından sonra yeniden kurulduğunu hatırlatalım. ABD'de ise 2006 yılında Kongre'nin 2007 yılı için onayladığı Ulusal Savunma Yetki Yasası'na göre Ulusal Muhafızları -eyalet valisinin rızası bile olmadan- mobilize etme yetkisinin ABD Başkanı'na verildiğini de anımsatalım.
2006'daki yasa değişikliğinin, seçimlerde hile yapıldığı iddiasını ısrarla savunan mevcut Başkan Donald Trump'a yasal yollar tükendikten sonra olası bir kaos durumunda ciddi avantaj sağlayacağı izahtan vareste. Trump'ın bu gücü, bir başka deyişle ABD'nin gizli ordusunu kullanıp kullanmayacağı, kullanırsa nasıl kullanacağı henüz bilinmiyor. Bilinen şey, ABD'nin resmi ordusunun yönetimi olan Pentagon'un Trump'ı Beyaz Saray'dan çıkarmak için adım atmayacağı. Zira ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley şu açıklamayı yaptı:
"Herhangi bir huzursuzluk ânında ABD ordusunun hiçbir rolü olmayacak. Trump'ı Beyaz Saray'dan çıkarmak bizim misyonumuz değil."
Bu açıklama aklınızın bir köşesinde kalsın. Hatta hemen sıcağı sıcağına bunu, Ulusal Muhafızlar'ın; seçimin, daha doğrusu sayımın kıran kırana geçtiği Philadelphia'da olası bir kaosa karşı sokağa inmiş olmasıyla birleştirin.
Ulusal Muhafızlar deyip geçmeyin, ABD içindeki 50 eyaletin yanı sıra Guam, Virgin Adaları, Porto Riko ve District of Columbia'da bulunan büyük bir aktif ve rezerv milis gücünden bahsediyoruz. Olası bir iç savaşta, 'mikro iç savaş'ta ya da en iyimser tahminle sokak gösterilerinde meydana gelecek kaosta belirleyici rol oynayacak yaklaşık iki milyon kişilik bir kuvvetten…
Ulusal Muhafızlar'ın büyük kısmı yedek kuvvetlerden oluşuyor. Yapı içinde polisler, itfaiyeciler, sağlık çalışanları ve memurlar var.
Kuruluşun asıl amacı, ABD'yi herhangi bir işgale uğraması durumunda savunmak ve halkı paramiliter güç haline getirmek. Yani aslında ABD'nin kendi sınırlarını, anavatanı korumak için kurulmuş bir yapı bu. Bir nevi bizim, içinde Beyaz Kuvvetler denilen sivil unsurları da barındıran Seferberlik Tetkik Kurulu'nun Amerikan versiyonu gibi.
(ABD'nin kuruluş evrelerinde işgale karşı direniş amacıyla kendisi için öngördüğü modeli, NATO'ya üyeliğimizden sonra bize de ihraç ettiği anlaşılıyor. Çok değil bundan 11 yıl önce bizim, işgale direniş planlarımıza erişmek için FETÖ üzerinden Kozmik Oda'ya girmişlerdi. Sene oldu 2020, ABD şimdi kendi içindeki kargaşayla meşgul. Eee, Allah'ın sopası yok!)
Mamafih Ulusal Muhafızlar, sadece dışarıdan işgal girişimi değil, içeride toplu isyan, yağma, yıkım ve Vandalizm hallerinde de devreye girebilecek bir güç. Mesela 27 Nisan 2015'te Baltimore'daki olayları bastırmaya polisin gücü yetmeyince belediye başkanının çağrısıyla sahaya inmişlerdi. Daha yakın bir zamanda Haziran ayında George Floyd'un öldürülmesinden sonra başlayan gösteriler sırasında da 23 eyalette 17 bin Ulusal Muhafız, yerel kolluk kuvvetleri personeline yardım için göreve çağrılmıştı.
Ulusal Muhafızlar'ın bütün üyeleri, aynı zamanda 1926 yılında yayınlanan, genel ve kalıcı federal kanunların derlendiği 'United States Code'un (ABD Kanunlar Kanunu denilebilir) 10. maddesine de bağlılar. Bu madde, silahlı kuvvetlerle ilgili düzenlemeler içeren madde. Yani Ulusal Muhafızlar yeri geldiğinde tıpkı ordu üyesi gibi yasal yetki sahibi olabiliyorlar.
Sonuçta U. M. önemli bir güç.
Boşuna değil, Council on Foreign Relations'dan (CFR) başlayarak ABD'nin etkin düşünce kuruluşlarının Ulusal Muhafızlarla ilgili senaryoları seçimler bağlamında tartışmaya açması. (Tartışmayı ben başlatmadım, kendi içlerinde zaten başlatmışlar.) Bu tartışmalar güvenlik kaygısından beslendiği için haksız da sayılmazlar. Çünkü 'Battleground ya da Swing States' denilen Salıncak Eyaletler'de Rus AK-47'si, yani bildiğiniz Kalaşnikof ve otomatik silahlar da dâhil her türlü silahın organize olmayan milisler ve bireylerce taşınabiliyor olması gibi durum söz konusu.
On Salıncak Eyalet'ten (Arizona, Florida, Georgia, Iowa, Michigan, North Carolina, Ohio, Pennsylvania, Texas ve Wisconsin) hiçbiri tüfek de dâhil silah taşımayı yasaklamıyor. Gerçi seçim sonuçlarının kuvvetle muhtemel 'fotofiniş'le belli olacağı Michigan ve Pensilvanya'da sivil kargaşa ânında paramiliter faaliyetler yasak. Elbette yasalara göre… Ama kaos zamanında kanuna, nizama kim uyacak orası da meçhul.
CFR, en kritik soru diyebileceğimiz şu sorunun cevabını bile aramış:
"Trump'ın herhangi bir kaos ânında Ulusal Muhafızlar'ı göreve çağırma potansiyeli ne?"
Bu soruya şöyle cevap vermişler:
"Silahlı Kuvvetler'in iki kategorisi de Trump'ın sorumluluğunda. 1 milyon 380 bin aktif+840 bin kişi rezerv silahlı güç."
Ulusal Muhafızlar Trump'ın gizli silahı demeye getiriyorlar aslında. Resmi rakamlara göre Ulusal Muhafızlar 450 bin kişi, ama CFR ABD ordusunun toplam mevcudunu da katarak iki milyonu aşkın kişi demiş.
Tabii Ulusal Muhafızlar'ın, kaos durumunda eyalet valilerini mi yoksa seçim sonuçlarına göre Ocak'tan itibaren Başkan olamayacak Trump'ı mı dinleyeceği de ayrı bir muamma.
Şu soruyu da sormuşlar: "Ordu, Başkan'ın emirlerini reddedebilir mi?"
Bu sorunun yanıtını da Genelkurmay Başkanı'nın bir diğer açıklamasına istinaden Mark Milley'in ağzından şöyle vermişler:
"Eğer sonuçlar tartışmaya açık biçimde ortaya çıkarsa bu, mahkeme ve Amerikan Kongresi tarafından gereğine uygun olarak ele alınır. Amerikan ordusunun, seçimin sonuçlarını belirleme gibi bir görevi yok."
SİLAH SATIŞLARI PATLADI
Amerikan kaynaklarında ABD'de bu yıl silah satışlarının patlama yaptığı yönünde önemli veriler mevcut. İstatistiklere göre bu yıl 18,6 milyon silah satılmış. Sene sonuna kadar bu sayının 22 milyona erişmesi bekleniyor.
ABD'de sırf Ekim ayında 1,9 milyon silah satın alınmış. Bu, geçtiğimiz yılın Ekim ayına göre yüzde 65 artış demek. Bu dataları veren kuruluş, Small Arms Analytics and Forecasting, kısa adıyla SAAF.
Bu yılın silah satışları, daha sene bitmeden geçtiğimiz yılın toplam silah satışlarını da geride bıraktı. SAAF, bu yılın Ocak ayından Eylül ayına kadar 16,7 milyon silah satıldığını duyurdu. Geçtiğimiz yıl ise Ocak ayından Aralık ayına kadar 16,6 milyon silah satılmıştı.
SAAF verilerine göre Mart'tan Temmuz'a silah satışlarında sürekli yükseliş görüldü. En büyük yükseliş ise bir önceki yıla göre yüzde 145 ile Haziran ayında oldu. Haziran ayında 2,38 milyon silah satıldı. Satışlar, pandeminin başladığı Mart'ta ve Haziran ayında Angloksakson deyimiyle 'peak yapmış'.
Bu yıl ABD'de silahlı cinayet sayısında da belirgin bir artış var. Geçtiğimiz Temmuz'da kurulan National Commission on COVID-19 and Criminal Justice'ın çalışmalarına göre 27 Amerikan şehrinde geçen yılın aynı aylarına göre Haziran ve Ağustos ayları arasında cinayet oranında yüzde 53 artış olmuş.
Small Arms Survey'in verilerine göre ise ABD genelinde sivillere ait toplam 393 milyon silah var. (Çok eskiden değil, 2018'de bile bu sayının 265 milyon olduğu belirtiliyordu.) Yeni satın almalarla ülkedeki silah sayısı 400 milyona erişmiş olacak.
Silah satışlarındaki tarihi patlamanın en önemli sebebi, başkanlık seçimlerinden sonraki olası kargaşa endişesi. Diğer sebeplerse şunlar:
- Pandemiyle birlikte gelen halk arasındaki panik.
- George Floyd'un öldürülmesi üzerine yazın başlayan sokak olayları, yani 'Amerikan Gezisi'.
- Başkan adaylarından Joe Biden'ın agresif silah kontrol politikası vaatleri.
EĞER TRUMP SONUÇLARI KABULLENMEZSE…
Sabah.com.tr için 3 Kasım'da yazdığım yazıda "2020 seçimleri ABD tarihinin en kaotik seçimlerinden biri olmaya namzet" demiştim. Silah satışları bunun önemli bir göstergesi.
Nitekim 2020 ABD Başkanlık Seçimleri, ülkenin barbarlık üstüne bir medeniyet kurduğunu en iyi anlatan Beyazperde ürünlerinden New York Çeteleri filmindeki seçimlere döndü. Donald Trump, "Sayımı durdurun" diye tweet attı. Filmde ise sayım devam ederken şöyle bir diyalog geçer: "Siyasetin ilk kuralını unutma: Sonucu oylama belirlemez, sayıcılar belirler. Saymaya devam edin."
Bu yılki başkanlık seçimleri -kim kazanırsa kazansın- herkesi ters köşeye yatıran bir seçim oldu, oluyor. Trump zaten taraflı anket şirketlerinin öngördüğü/dayattığı sayıların çok üstünde oy alarak yapacağı kadar sürpriz yaptı.
Şu anki delege sayılarına göre Biden kazanacak gibi görünüyor. Ama kesin sonuçların ortaya çıkması günler, hukuki itirazların karara bağlanması haftalar, belki aylar sürecektir.
Trump kaybetse bile yanılan anket şirketleri kepenk kapatmalı. (Öyle ya! Anketlere göre Joe Biden yüzde 7,5 ila 9 puan farkla önde diyorlardı.) Gerçi anket şirketleri -bizimkiler dâhil- kapitalizme yenildiklerini kabullenmeyi pek sevmezler.
TRUMP'LA BİDEN ARASINDAKİ TEMEL FARKLAR
Donald Trump ile Joe Biden arasında temel politikalar açısından ciddi farklılıklar var. En kısa yoldan anlatımla Trump 'ulus devletçi'. Biden ise 'Küreselcilere' yakın duruyor.
Trump, Korona'nın çok da önemli olmadığı ana fikriyle hareket etti ve Covid 19'dan kurtulmak için güçlü federal önlemler alınmasına direndi.
Biden, Covid 19 ile ilgili bir ulusal planı izlemek gerektiğini düşünüyor. Ve testlerin artırılması, filyasyon, ekonominin pandemi sürecinde desteklenmesi ve gelecekteki yeni pandemilere hazırlanmak dâhil ne gerekiyorsa yapılmalı ana fikrine bağlı. Bu yönüyle Küreselciler'in, pandemi üzerinden dünya siyasetini şekillendirme projesini kolaylaştıracak bir politikacı.
Dijital medya ve siber güvenlik konularına gelirsek… Trump, 2020 seçimlerinde yenilmesi için kendisine savaş açtığını düşündüğü teknoloji firmalarıyla kanlı bıçaklı. Twitter da bunların başında geliyor.
Biden ise hükümetin teknoloji şirketlerine mahremiyet, gözetleme ve nefret konuşmaları konusunda bir reform sunması gerektiğini düşünüyor.
Bir de siber saldırı meselesi var. Bu noktada ABD müesses nizamı; İran ve Rusya gibi siber güç manasında abartılmış, hatta muhayyel düşmanlardan ziyade içeriye, Küreselcilere bakmalı. Twitter gibi mecraların Trump'ı engellemesi bunun göstergesi.
Twitter'ın yeri geldiğinde propagandanın ve istihbarat operasyonlarının üssü haline gelebileceğini epey önceden, 12 Nisan 2012'de yazmıştım. Sosyal medyanın sanal büyükelçileri başlıklı o yazıdan bir alıntı yaptıktan sonra yazıyı bağlayayım:
"Twitter başta olmak üzere, sosyal medya sitelerinde istihbarat ve istihbarata karşı koyma faaliyeti yürüten gizli servisler var. Hatta Mossad, bunun için özel ekip kurmuş. Twitter'daki casuslara 'sanal büyükelçi' deniliyor.
…
Bir açık istihbarat kaynağı olan sosyal medyanın gizli servislerin ilgisini çekmemesi elbette beklenemez. ABD haber alma teşkilatı CIA'in geçtiğimiz yıl itibarıyla günde 5 milyon tweeti izlediği biliniyor. Yeni ve kayda değer bilgi şu: İsrail gizli servisi Mossad, Twitter'ı yalnızca pasif izleyici konumundaki sahte (fake) hesaplar üzerinden bir istihbarat kaynağı olarak kullanmanın ötesine geçmiş ve bu platformu bir operasyon sahasına dönüştürmüş.
Mossad'ın hâlihazırda yürüyen Twitter operasyonunun iki ayağı var. Bunlardan ilki İsrail'in dış politik çıkarlarına aykırı ya da anti-semitik mahiyette haber ve yorumlar yazan sosyal medya kullanıcılarını kuşatma. Bu kuşatma, 'sanal büyükelçi' ya da 'sanal şövalye' adı verilen istihbaratçılar tarafından yapılıyor."
Sekiz yıl önce yazılmış bu yazının devamında yer alan en önemli kısım ise şurasıydı:
"Eğer sosyal medya, bireysel düşüncelerin özgürce dile getirildiği bir platform değil de gizli servislerin operasyon alanına dönüşürse o zaman sivil toplum, kalesini devlete teslim etmek üzere demektir. Yalnızca yabancı gizli servisler değil, kendi ülkenizin servisi de Twitter'ı bu tür operasyonlar üzerinden yönetmeye başlarsa sivil toplum, devlete karşı yürüttüğü mücadelenin bir raundunu daha kaybeder."
Twitter; ABD müesses nizamı içinde ulus devleti değil, ama Küreselciliği savunanların dümen suyuna girmiş bir platforma dönüştü aradan geçen sekiz yılda. Yani Twitter, sivil toplumun sesi cümlesi artık bir ütopyadan başka bir şey değil. Twitter'ın bizzat kendisi bile ABD'de bir operasyon merkezi, karargâh gibi yönetiliyor.
SİLAH DEĞİL, KALEM BELİRLEYİCİ OLACAK
Özelde Twitter'ın, genelde dijital medyanın Trump'a sansür uyguladığı seçimlerde şu ana kadarki sonuçlara göre Demokratların adayı Joe Biden çekişmeli geçen yarışta ipi göğüslemeye daha yakın. Cumhuriyetçilerin adayı mevcut Başkan Donald Trump; Adana deyimiyle 'cırlazır', yani sonuçları kabullenmeyip mızıkçılık ederse işte o zaman kelli felli düşünce kuruluşlarının korku senaryoları gerçeğe dönüşebilir.
Bugüne dek tarihinin yüzde 93'ü savaşla geçmiş ülkelerinin dünyanın çeşitli coğrafyalarındaki savaşlarına ilişkin senaryolar yazarlardı, bundan sonra da anavatandaki gizli ordularını hesaba katarak kendileri için yazarlar artık.
Ancak ben günün sonunda son sözü silahın değil, kalemin; gizli ordunun değil, mahkemenin söyleyeceği kanaatindeyim.