Paralel Devlet Yapılanması'nın, devlete kelimenin mecazi değil, literal manasıyla silah çektiği 19 Ocak 2014 günü Adana İl Jandarma Komutanı Jandarma Kurmay Muhabere Albay Özkan Çokay, şehrin Sular semtine geldi ve saat 13:00 sularında Vali ile görüşmek istediğini söyledi. Sesi tedirgindi.
Dönemin Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu makam aracında bekliyordu. Davutoğlu, 6. Büyükelçiler Konferansı için Adana'daydı. Kent, o gün 142 büyükelçiyi ağırlıyordu.
Çokay, zaten haber ajanslarına 12:32 itibariyle düşmüş olan bir haberi vermek üzere gelmişti. MİT'te ait üç TIR, TAG (Tarsus-Adana-Gaziantep) Otoyolu Ceyhan Gişeleri'nde durdurulmuş ve aranmaya başlanmıştı.
Vali bu duruma sinirlendi ve Çokay'a "Neden bana haber vermediniz?" diye sordu. Çokay -ki olaydan kısa bir süre sonra görevden alınacaktı- TIR'ların nereye gittiği sorulunca "Ankara'dan Osmaniye'ye doğru" diye kaçamak bir cevap verdi. Hâlbuki TIR'lar Adana'dan gelip geçmişti, hali hazırda da il sınırı içinde yer alan bir yerde durdurulmuş, aranıyordu. Albay, olayın kendi görev alanında vuku bulmadığı izlenimini yaratmak için Ankara diyor, Osmaniye diyor, ama Adana demiyordu.
Albay, Vali'nin fırçası üzerine Cumhuriyet Savcısı'ndan Valilik ve Emniyet Müdürlüğü'ne bilgi verilmemesi konusunda kesin talimat aldığını söyledi. Vali, Albay ve orada bulunan Emniyet Müdürü Cengiz Zeybek, civardaki Vilayet binasına geçtiler.
TIR'ların MİT'e ait olduğu ortaya çıktıktan sonra Vali, bunu bir yazıyla savcılığa bildirdi. Bu arada Albay, arama kararını veren Savcı Aziz Takçı ile görüştü ve olay yerine gitmesi, TIR'larla ilgili arama ve el koyma kararının mahkemeden ivedilikle alınması gerektiğini söyledi.
"TIR'lar MİT'e aittir" yazısı kâr etmeyince Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı ile birlikte TIR'ların durdurulduğu gişelere gitti. Kente sadece 9 gün önce atanmış olan Emniyet Müdürü, olay yerine vardığında TIR dorsesinin üzerindeki sivil şahıslara "Yaptığınız arama suç teşkil ediyor, araçtan inin" dedi. Şahıslar, ısrar üzerine aşağı indiler. Bu arada devreye Savcı Aziz Takçı girdi. Emniyet Müdürü'nü ikna etmeye çalıştı. Ancak Emniyet Müdürü, MİT TIR'larında arama yapmanın casusluk faaliyeti olduğunu ve TIR'ları aratmayacağını söyledi.
Kriz büyüyünce olay mahalline Vali geldi. Bir minibüsün içinde Aziz Takçı, Jandarma Komutanı ve Emniyet Müdürü ile görüşmeler yaptı. Derken MİT Bölge Başkanı da olay yerine geldi. Nihayetinde TIR'lar güç bela serbest bıraktırıldı. Tabii bu arada jandarma personeli, olayı an be an kamerayla kaydettiği için Haziran 2015 seçimlerinden önce, Can Dündar'ın genel yayın yönetmeni olduğu cemaatin Cumhuriyeti'nde yayınlanacak görsel içerik elde edilmişti.
'MESLEK HAYATIMDA GÖRMEDİM'
Paralel Devlet Yapılanması'nın gözünü kararttığında devletin silahını devlete karşı kullanabileceği gösteren bu operasyonla ilgili ifade veren üst düzey bir kamu görevlisi şunları söyleyecekti:
"Bunca yıllık meslek tecrübemde; henüz durdurulmamış yani somutlaştırılmamış ya da henüz gerçekliği ortaya çıkmamış bir ihbar için, hem de nöbetçi dışında başka bir Cumhuriyet Savcısı tarafından saatler öncesinden arama ve el koyma emri verilmesi gibi bir durumla ilk defa karşılaştım. Kaldı ki 155, mail ve diğer yollarla gelen ve ihbarcının kimliğinin bilinmediği ihbarların genellikle asılsız çıktığı, özel hayatın mahremiyetini sınırlandırma sonucunu doğuran bir arama ve el koyma emrinin ortada hiçbir somut vakıa mevcut değilken saatler öncesinden verilmesi ve ihbarda Ankara'dan Adana'ya giden üç TIR'dan bahsedilmesine rağmen Adana'dan 43 kilometre sonraki bir ilçede 150-200 civarında personelle önceden tertibat alınmış olması düşündürücüdür."
MİT TIR'ları hadisesiyle ilgili düşündürücü olmayan o kadar az şey var ki… En fazla düşündürücü, daha doğrusu ironik olan hususlardan biri, savcılığın düpedüz 'casusluk' olarak nitelendirdiği baskını haber yapan Can Dündar'ın rahmetli babasının da eski bir MİT'çi olması. (Merhum eski MİT yöneticisi Osman Nuri Gündeş'in 2008'de bana verdiği bu bilgiyi, 15 Ekim 2015 tarihinde bu köşede yazdım.)
Dündar'ın yaptığı haberin kaynağı belli: Gülen Örgütü. Haberi basan gazeteyi yöneten yeni sermaye sahibi de öyle: Gülen Örgütü. Kaynağı cemaat olan bir Psikolojik Harekât işine imza atmak serinkanlı gazetecilik açısından bir facia. İşin ilginç tarafı, Mehmet Baransu haberciliğini haklı olarak eleştirenler Can Dündar, Ahmet Şık söz konusu olunca cemaat faktörünü hep perdelediler.
Gülencilerin flash bellekle teslim ettiği işleri, 'Spotlightvari' araştırmacı gazeteciliğin mahsulü olarak pazarlamak gazetecilik mesleğine hakaret. Haber kaynağının hangi odak olduğu önemli değilse Baransu'nun ve Adem Yavuz Arslan'ın yaptığı işlere 'gazetecilik Oscar'ı verilmesi gerekir!
Üstelik Dündar TIR'lardaki malzemenin gerçekte nereye gittiğini ya bilmiyordu ya da biliyorduysa da perdeledi. IŞİD dedi, sonra bilmediğini itiraf etti.
TIR'ları arayan ve bu yüzden sonradan sanık olan zevat, IŞİD ve El Kaide tezviratını bilinçli biçimde ortaya atmıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili İrfan Fidan'ın hazırladığı toplam 10 bin küsur sayfalık Selam-Tevhid iddianamesinden okuyalım:
"19.01.2014 tarihinde Adana İli Ceyhan İlçesi'nde Milli İstihbarat Teşkilatı'na ait yardım TIR'larının durdurulması eylemini gerçekleştiren şüpheli Önder Kır'ın, TIR'ların durdurulması eylemi sebebiyle Kayseri C.Başsavcılığı'nda alınan 07.04.2014 tarihli ifadesinde … 'Araçların Ankara, Adana, Hatay üzerinden Suriye'ye gittiğini, orada terör örgütlerince kullanıldığına dair çalışmalarının olduğunu, konu ile ilgili Ankara İl Jandarma Komutanlığı'nın, bu araçların bomba yüklenerek IŞİD Terör Örgütü'nce eylemde kullanılacağına dair yazıların mevcut olduğunu, çalışmalar kapsamında 20 kadar klonlanmış plakalı çalıntı araç yakalandığını, konu ile ilgili bir kısım insanların tutuklandığını, bu insanlardan üç tanesinin de El-Kaide Terör Örgütü bağlantılı olduğunu bildiğini…
İhbarda terörle alakalı bir ibare geçmemesine rağmen kendisinin Hatay ve Reyhanlı'da bombalı eylem meydana gelmesi ihtimali ile ilgili yazıları dikkate aldığını, konunun bununla alakalı olduğunu düşündüğünü, bu sebeple arama talebine El-Kaide ibaresi koyduklarını beyan ettiği anlaşılmıştır."
KAFALARINDA ÖRGÜT UYDURMUŞLAR
Aynı şeyi diğer şüpheli Hakan Kaplan da Adana Cumhuriyet Başsavcılığı'nca alınan 05.03.2014 tarihli ifadesinde "El-Kaide ibaresini kendisinin eklemediğini, istihbarat şube tarafından eklendiğini" beyan ederek dile getiriyor.
Yani şüpheliler, "Biz kendi kafamızdan örgüt uydurduk" demeye getiriyorlar. Önder Kır'ın "Eylem olabilir diye önlem aldık" savunması ise işin aslını perdelemeye yönelik bir çarpıtma. Sözüm ona eylem yapacak TIR'ı Ankara'dan Adana'ya kadar bizzat Paralel Yapı elemanlarının izlediğini göz önüne alırsak…
TIR'ların başından beri izlendiğini nereden biliyoruz. Yine iddianameden alıntılarla devam edelim:
"Şüpheli Gültekin Menge'nin saat 16:30 sıralarında İstihbarat Şube Müdürlüğü'ndeki sistemlerden takip yapmak için İl Jandarma Komutanlığı'na geldiği, HTS kayıtlarına göre, adına kayıtlı 505562.. numaralı telefonun 18.01.2014 günü, saat 16:36'da Ankara İl Jandarma Komutanlığı'nın bulunduğu Demetevler - Lalegül mevkiinde baz sinyali verdiği,
Aynı şekilde Ersin Kaya'nın da yardım TIR'larının takip edilmesi için görevlendirildiği ve Gültekin Menge ile irtibatlı olarak bilgi aktardığı,
Şüpheliler Gültekin Menge ve Cumali Katırcı'nın, Milli İstihbarat Teşkilatı'na ait 3 TIR ve bu TIR'lara eskortluk eden aracın Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan hareket etmesinin ardından, şüpheli Hakan Gencer'in talimatı doğrultusunda araçları takip etmeye başladıkları,
MİT'e ait TIR'ların ve eskort aracın Gölbaşı İlçesi'nde mola verdiği, şüpheliler Gültekin Menge ve Cumali Katırcı'nın mola yerinde de takibi sürdürdükleri,
Şüpheli Hakan Gençer'in kullandığı Jandarma Genel Komutanlığı adına kayıtlı 0534389.. numaralı telefondan saat 03:57'de Önder Kır'ı arayarak 182 saniye görüştükleri ve şüpheli Hakan Gençer'in şüpheli Önder Kır'a MİT'e ait TIR'larla ilgili gelişmeleri aktararak plakalarını verdiği,
Bunun üzerine Önder Kır'ın Adana İli'ndeki koordinasyonu sağlamaya başladığı ve C. Savcısı Aziz Takçı ile telefonda görüşerek evine gittiği (Sabaha karşı gidiyor. F. Ü.),
07:23'te şüpheli Gültekin Menge'nin araçtan inerek yaklaşık 250-300 metre mesafedeki Etlik Caddesi Bağkur 4. Blokları Önü No: 69 sayılı yerde kurulu 0312388.... numaralı ankesörlü telefon kulübesine doğru yürüdüğü, tanınmamak için başında bere olduğu, kulübeye doğru yürürken sağ cebinden önceden hazırladıkları ihbarın ve/veya bilgilerin olduğu kâğıdı çıkarıp okuduğu ve sol cebine koyduğu, saat 07:25'te telefon kulübesine girdiği, saat 07:26'da Adana İl Jandarma Komutanlığı'na ait 0322323…. numaralı telefonu aradığı ve 55 saniye süreyle görüşme yaptığı, saat 07:28'de Adana İl Jandarma Komutanlığı'na ait 0322156…. numaralı ihbar hattını (Bu normal hat değil, özel hat. F.Ü.) aradığı ve 96 saniye süreyle görüşme yaptığı, bu görüşmede 'Ankara'dan 3 tane TIR, patlayıcı yüklü 3 tane TIR yola çıktı, Adana'ya doğru geliyor, plakasını veriyorum' deyip, önceden plakasını aldığı MİT'e ait 3 TIR'ın, dorselerinin ve bu TIR'lara eskortluk eden aracın plakalarını vererek 'Abicim bunlar patlayıcı yüklüdür, muhtemelen 3 tane TIR patlayıcı yüklediler, Adana'ya doğru yola çıktılar Ankara'dan, gece saat 02:00-02:30 gibi yola çıktılar, sizin oraya varmak üzereler, bir iki saat içerisinde varırlar yani' şeklindeki ihbar yaptığı…"
Bu ihbara konu olan bilgilerin nasıl elde edildiği hâlâ tam olarak bilinmiyor. Bununla birlikte Adana'da TIR'ları durdurulan MİT mensuplarının telefonlarının 'uyuşturucu madde ticareti' iddiasıyla Ankara mahkemelerinden alınan dinleme kararıyla dinlendiğini hatırlatalım.
ŞEFKATTEPE'DEN EL KAİDE REPLİKLERİ
Paralel Yapı, her şeyi baştan kurgulamıştı. Hatta olaydan sonra dolaşıma sokacakları TIR baskınını hangi gücün yaptığına dair dezenformasyonlar da dâhil… Boşuna değildi Emre Uslu'nun 22 Ocak 2014'te Taraf Gazetesi'nde yayınlanan 'TIR'ları MİT'in Aydınlıkçı ekibi mi yakalatıyor' başlıklı bir yazı yazması. Ne de olsa suç işleyip başkalarının üzerine atmak Gülen Örgütü'nün genlerine işlemiş.
Paralel Yapı'nın her şeyi baştan kurguladığının bir diğer kanıtı da yine Selam Tevhid iddianamesinde. Neyi ne zaman kurguladıklarını anlamamıza yardımcı olan imalarda bulundukları dizi, STV'teki Şefkat Tepe oldu genelde. (Sırlar Dünyası olacak hali yok!) Türkiye'yi El Kaide ve IŞİD'le irtibatlı gösterme çabalarını ele veren Şefkat Tepe Karar Kurulu repliklerini de bu iddianameden alıntılarla okuyalım:
"28 Eylül 2013
X-1 ERKEK ŞAHIS: Ülkenin terörist yapılara destek veren bir ülke haline getirilmesi çok önemli. El Kaide ve El Nusra'nın internetteki vahşet görüntülerini, şimdi daha iyi anlıyorsunuz değil mi? Bundan sonraki adımımız belli. Bu terör örgütleri ile idare edenleri; aynı çizgiye getirilerek, uluslararası platformlarda itibarları yerle bir edilecek.
X-3 ERKEK ŞAHIS: Kazanmaya kimsenin itirazı yok. Fakat böcek işi iyi olmadı. Şimdi asıl sorun, diğer böcekleri koyanlar da ortaya çıkabilir. Bizi korumalısınız.
…
5 Ekim 2013
X-2 ERKEK ŞAHIS: Bütün bunlar olabilir, ama asıl derdimiz ülkenin itibarını bitirmek ve Suriye'de savaşın içine çekmek. Bunu atlamayalım lütfen.
X-1 ERKEK ŞAHIS: Ek olarak, dünya çapında terör örgütü kabul edilmiş illegal yapılara yardım ettiğini raporlayıp, uluslararası arenada ülkeyi ciddi bir yalnızlığa itmek."
SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ
Şimdi bir başka iddianameye geçelim ve Paralel Yapı'nın o güne kadar yapılan tüm ihbarları devletin diğer kurumları ile paylaşırken TIR ihbarını neden kendine sakladığını görelim. Adana C. Başsavcılığı'nın 2014/11969 Esas sayılı iddianamesinde şöyle deniliyor:
"Adana İl Jandarma Komutanlığı tablosuna göre 11.05.2013-22.01.2014 tarihleri arasında özellikle El Kaide ve IŞİD Terör Örgütleri'nin bombalı eylem yapacaklarına ilişkin 81 adet duyum ve ihbar geldiğinin, bu ihbar ve duyumların hiçbirinin diğer devlet kurumlarından gizlenmediğinin, ancak MİT TIR'ları ile ilgili ihbarın tüm devlet kurumlarından gizlendiğinin' belirtildiği…
İddianamenin 45. sayfasında 'eylemin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Devleti'ni El Kaide'ye yardım ediyor görüntüsü ile Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne ve Lahey Adalet Divanı'na taşımayı amaçlayan bir eylem olduğu' tespitinin yapıldığı…"
Maksat Türkiye'ye Lahey'e şikâyet etmekti zaten. Ve artık bunu bilmeyen yok.
Savcılığa 28 Mart 2015'te ifade veren X-1, X-2, X-3, X-4, X-5, X-6, X-7, X-8 X-9, X-10, X-11, X-12 mahlaslı MİT mensupları, 1 Ocak'ta Hatay'da ve 19 Ocak'ta Adana'da TIR baskınlarında neler yaşandığını detaylarıyla anlattılar.
X-5 mahlaslı MİT mensubunun ifadesinde Hatay'daki TIR'ların 'Halep Türkmenleri'ne insani yardım malzemesi taşıdığı' yer alıyor ki, bu önemli bir ayrıntı. TIR'ların ne IŞİD, ne El Kaide, ne El Nusra, ne de bağlantılı bir gruba değil, Halep Türkmenleri'ne gittiğini gösteriyor çünkü.
Biz sonlarda genelde yaptığımız gibi metnin başına dönelim tekrar. İlk cümledeki "Paralel Devlet Yapılanması'nın, devlete kelimenin mecazi değil, literal manasıyla silah çektiği…" ibaresinin sağlaması yine Selam Tevhid iddianamesinde. Diyor ki, "Eylem (MİT TIR'larını durdurma) resmi hiyerarşinin dışındaki ast-üst ilişkisi içerisinde gerçekleştirilen silahlı terör örgütü eylemidir."
MİT TIR'larının sırları aydınlandı. Ama benim diyen Paralel Yapı uzmanları bile hâlâ Gülen Örgütü'nün ne menem bir örgüt olduğunu anlamaya çalışmakla meşgul.