Ünlü İngiliz yazar John Berger, fotoğrafın hammaddesinin ışık ve zaman olduğunu söyler. Bunlardan ilki, güneş doğdukça hep var olacaktır, ama ikincisi geri dönüşsüz biçimde sonsuzluğa karışan mistik bir hammaddedir. O yüzden eğer icat edilmiş bir zaman makinesi varsa o, fotoğraf makinesinden başka bir şey değildir.
Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük fotoğraf sanatçısı ya da kendi deyimiyle foto muhabiri Ara Güler, "Bir makine ile tarihi zapt ediyorsun, tarihi durduruyorsun" derken bunu kast ediyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı ve ailesini fotoğraflarken de yapmak istediği, geçip giden tarihi, deklanşörle fotoğraf karesine hapsetmekti, hepsi bu. Tıpkı 70 yıldır yaptığı gibi…
Ama sanat ve düşüncenin, ancak müzmin muhalefet mahallesinde (3M) yeşereceği sanrısına kapılmış, zihinleri fotoğraf karesi gibi donuklaşmış bir kesim, neticede ara Ara Güler'dir falan demedi, Usta'yı Erdoğan'la aynı karede görünce lince girişti. Elbette bu konuda ilk örnek Ara Güler değil, muhtemelen sonuncusu da olmayacak. Kendi mahallerinde de düşünsel karşılığı olan Nobel ödüllü kimyacı Aziz Sancar'a ve Türkiye'nin önemli entelektüellerinden Alev Alatlı'ya yaptıklarını hatırlayın.
Bu tür histerik tepkilerin, aslında kritik bir iktidar sorunsalıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Erdoğan'ın yanında gördükleri aydın/sanatçıları 'recmederek' "Siyasal iktidarı kaybettik, ama kültürel iktidarı asla vermeyeceğiz" demek istiyorlar. Oysa kültür, bir iktidar nesnesi/makamı değildir. Aksine üzerinde siyasi, ama özellikle de entelektüel vesayetin olmadığı bir iklimde yeşerir ancak.
Mesela bugün portresini yazdığımız Ara Güler'in 70 yıllık fotoğraf hayatı bunun bir örneğidir. Ermeni asıllı olan Ara Güler'in etnik kökeni, tehcir travmasının hafızalarda diri olduğu tarihlerde bile yaptığı işin önüne geçmeyen bir ayrıntı olarak kaldı. Ne o zamanki sistem Güler'in etnik kimliğini onun önüne engel olarak koydu, ne de Güler tehcir trajedisinden ötürü sisteme düşman olup elindeki kültürel iktidarı Türkiye'ye karşı kullandı. Çünkü siyaseten hep Türk kalmayı tercih etti. Ama kendisiyle aynı etnik kökenden gelen Mardinli fotoğraf sanatçısı Yousuf Karsh'ın öyküsü ise Kanada'ya gittiği için tersi istikamette ilerledi.
ÜNLÜ SİYASETÇİLERİ GÖRÜNTÜLEDİ
Ara Güler, 1928'in sıcak bir Ağustos günü sonradan 70 yıllık görsel evrimini fotoğraflayacağı İstanbul'da doğdu. İlk gençliğinde Muhsin Ertuğrul'un tiyatro kurslarında eğitim aldı, çünkü ilk hedefi oyun yazarı veya yönetmen olmaktı. 1950 yılında gazeteciliğe başladı ve fotoğraf alanında uzmanlaştı. Kısa sürede mesleğinin en iyileri arasına girdi. Öyle ki 1953'te İngiltere'de yayımlanan 'Photography Annual Antolojisi'nde dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısından biri olarak tanımlandı. 1954'te Hayat Dergisi'nde fotoğraf şefi olarak çalışmaya başladı.
1960 darbesinden önce Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin Yakın Doğu bölümü adı verilen departmanında foto-muhabirliği yaptı. Yine o yıllarda dünyanın çeşitli ülkelerinde fotoğrafları sergilenmeye başlandı. 1962'de Almanya'da 'Master of Leica' unvanını aldı. Leica, özellikle o yıllarda lenslerin şahı olarak biliniyordu. Ki zaten Ara Güler de fotoğraflarını Leica makine ile çekiyordu. (Bir düzinenin üzerinde Leica makinesi var.) 1914'te Sivastopol limanlarını bombalayarak Birinci Dünya Savaşı'na girmemize vesile olan Yavuz zırhlısının 1970'lerde sökülme, bir başka deyişle jilete dönüşme serüveninin belgesini yaptı.
Bugüne kadar fotoğrafını çektiği ve röportaj yaptığı ünlü siyasetçi, düşünür ve sanatçılar arasında İsmet İnönü, Winston Churchill, İndira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali ve Picasso bulunuyor. Fotoğraf sanatçılarına hiç poz vermemiş Picasso ile yaptığı röportaj bunlardan en ünlüsü.
ERDOĞAN DA ONU FOTOĞRAFLAMIŞTI
Ara Güler'in Erdoğan'ı çekmeye nasıl karar verdiği meçhul. Ama bu konuda bir tahmin yürütebiliriz. 2012'nin Şubat'ında bir televizyon programında "Erdoğan'ı mı çekmek isterdiniz, Kılıçdaroğlu'nu mu?" sorusuna "Niye çekeyim, onlar beni çeksinler" diye nükteli bir cevap vermişti Güler. Erdoğan, Güler'in sözüne nazire yaparcasına Mart 2012'de bir törende Güler'i fotoğraflamıştı. O fotoğraf, 'insanın köpeği ısırması' klişesi gereğince ilgi çekti, haber oldu. Güler de Erdoğan'ı, sadece halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanı olduğu için değil, "Onlar beni çeksinler" cümlesindeki nükteye nükte ile cevap verebilen, kendi insanıyla, halkıyla her türlü kompleksten arınmış olarak temas kurabilen bir lider olduğu için de fotoğraflamak istemiş olabilir. O veya bu sebeple resimleriyle Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihini çizmiş birinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı da fotoğraflamak istemesinden daha doğal ne olabilir.
Üç günlük dünyada bunu bile müzmin muhalefet malzemesi haline getirip zehir saçmaya değer mi? Hele de verimli ömrünün som demlerinde, Allah daha uzun ömür versin, Usta'yı üzme pahasına… Gerçi Ara Güler, daha önce öldüğü şayialarının ortaya atıldığı dönemde bu söylentileri yayanlara hangi hareketle mukabele ettiyse kendisini linç edenlere de aynı hareketle karşılık veriyordur muhtemelen.