Ebeveyn odası, adı üstünde, anne-babanındır. Çocuk odası, çocuğun...
Mutfak kimindir peki? Elbette ki bütün ailenin... Herkesin... Ama en nihayetinde annenin...
"Mutfağım" der kimi hatta; mutfak kadınındır.
Gündelik hayatta hal böyleyken, pek çok coğrafyada binyıllardır bu şekildeyken hem de, nasıl oluyor da profesyonel mutfakların nüfusu ezici çoğunlukla erkeklerden oluşuyor? Son yıllarda hele bunlar nasıl da aynı tornadan çıkmış gibi eli, kolu ve de ensesi/kulak arkası/parfüm bölgesi dövmeli oluyor?!
Tamam, bu son yılların modası diyelim. Ama Michelin yıldızı binyıllardır veriliyor (Kardeşler Andre ve Edouard, 1900'de başlamış rehbere, lastik şirketini kurduktan 11 yıl sonra) ve de kıyaslanamaz biçimde erkeklere gidiyor.
LEZZETLİ RANDEVULAR
O kadar ki, bu prestijli yıldızın her boyutunu anlatan filmde, tek kadın şef olmayabiliyor. Ya da Michelin'li kadın şeflere dair bir film çekilebiliyor, çünkü cinsiyet ayrımı yapılmazsa o film kendiliğinden erkekler üstüne oluyor!
Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali'nin içinde 'Gastronomi' başlıklı özel bir bölüm var. Geçen yıl Roca kardeşlerin bütün Türkiye'yi dolaşarak çektikleri belgesel The Turkish Way'i ilk kez o sayede izlemiştik.
Bu yılsa yemek kültürü üstüne yedi film gösterildi.
Ki bunlardan ikisi Michelin eksenliydi.
Mutfağın Tanrıçaları'nın (The Goddesses of Food / A La Recherche Des Femmes Chefs) senaristi ve yönetmeni, Marsilya doğumlu Verane Frediani.
San Sebastian ve Tribeca'da gösterilen gıda belgeseli Steak (R) Evolution'ın da yapımcısı kendisi.
Feci biçimde erkek egemenliğinde olan gastronomi dünyasında sırf var olmayı değil, fark yaratmayı, 'liste başı' sayılmayı başaran kadınların izini sürüyor filminde.
Dominique Crenn ve Barbara Lync gibi Michelin sahibi efsane şeflerden genç yeteneklere uzanıyor.
Yol çok engebeli ve meşakkatli. Pek adaletli olduğu da söylenemez. 1933'de Eugenie Brazier üçer Michelin yıldızı alan iki restoranın dümenindeki kadın şef olarak geçiyor tarihe. Ama altında çalışan çömezlerden Paul Bocuse'ün elde ettiği sükseyi anlatmak için çok doğru bir deyim var güzel Türkçemizde: Boynuz kulağı geçmiş!
Sonrasında saymaya kalktığımızda yıldızlı ve de yıldız kadınları... Anne-Sophie Pic, Elena Arzak, Clare Smyth... Üç-beş kişi daha tutturur, derken tıkanır en benim diyen bile...
Halbuki ister Michelin yıldızı olsun ister dergi kapağı röportajı: Adeta Masonik bir ilişkiler ağı... Yer gök erkek şef. Karizma, kas, kızgın tava, keskin bıçak!
MUTFAKTAN HİKAYELER
Michelin Yıldızları: Mutfaktan Hikâyeler (Michelin Stars: Tales From The Kitchen) Danimarkalı yönetmen Rasmus Dinesen'in elinden.
Muhteviyatı adından az çok anlaşılacak bir belgesel. Bu en makbul, en muteber, en prestijli, en saygın 'etiket'in içi, dışı, tarihi, dünyası, endişesi, coşkusu... Ünlülerin resmigeçidi, erkeklerin gövde gösterisi...
YILDIZ ŞEFİN ELİNDEN
Çarşamba akşamı Soho House'da özel bir film & yemek etkinliği vardı. Önce yukarda bahsi geçen belgeseli izledik.
Sonra da filmin son sahnelerinde perdede gördüğümüz Michelin yıldızlı ismin hazırladığı lezzetleri tattık. Ortadoğu kökenli Danimarkalı şef Wassim Hallal, sadece bir akşamlığına Soho House'ta konuk şefti.
Kare bulmacayla satranç tahtası arası kutularıyla sanata da çok göz kırpan ilk tabakta ton balığı ve bizde pek çoklarının bilmeyip burun kıvırdığı keller balığı vardı. Limon, tarhun, kruton...
Üstüne bol havyarlı sos gezdirildi.
Istakoz; avokadoyla, yabanturpuyla, tereyağlı bademle çok güzel anlaşmıştı.
Kaz ciğerli, kuzu mantarlı, kerevizli tavuk nerelerde gezip dolaştıysa mutlu mesut, bünyesine işlemiş o saadet! Etin yanındaki uykuluğun taksideki macerasıysa tek başına kitap olur kudrette, artık başka sefere...