Bir ara AKH'yi aşacak kadar çok YouTube videosu izlediğimi, daha önce söylemiştim. Bir konuya kafayı takıyor, onun hakkında bazen bir, bazen 11 video izliyordum. Bu arada karşıma çıkan sürprizler de oluyordu. Fevkalade zeki bir goril olan Koko'nun yaşamı bunlardan biriydi. Bu videolar sayesinde sadece öğrenmekle kalmıyor, son derece hoş vakit de geçiriyordum. Peki o videolarda neler vardı? İşte birkaç örnek:
4 Temmuz 1971'de San Francisco Hayvanat Bahçesi'nde doğan Koko, öğretmeni ve arkadaşı hayvan psikoloğu Francine Patterson sayesinde 2 bin İngilizce kelimeyi anlayabilir hale geliyor.
Koko işaret dili ile bini aşkın nesneyi ve fiili anlatıyor. Mesela işaretlerle "Acıktım" diyor. Sonra yine işaretlerle "Muz" istiyor.
Koko'nun çocukluk arkadaşı Goril Mike 2000'de ölüyor. Koko çok üzülüyor. Bakıcıları çiftleşme yaşına gelen Koko'ya erkek gorillerin videolarını izletiyor. Koko üç çocuk babası Ndume'yi seçiyor. İkisi çok iyi anlaşmasına karşın vuslat bir türlü hasıl olmuyor.
Koko 12 yaşına geldiğinde kedi istiyor. Ona oyuncak bir kedi veriliyor. Ancak Koko mutlu olmuyor. "Üzgünüm, mutsuzum" diyor. 1984'teki doğum gününde Koko'ya gerçek bir kedi veriyorlar. Çok seviniyor. Ona "All Ball" adını takıyor. All Ball'a çocuğu gibi davranıyor. Koruyor, besliyor, oynuyor. Derken All Ball kafesten kaçıyor ve sokakta eziliyor. Kedinin öldüğü söylendiğinde Koko çok sarsılıyor. "Kötü" ve "Üzgün" işaretleri yapıyor. İçine kapanıyor, insan gibi ağlıyor. Bu hikaye kamuoyunda büyük sempati topluyor. Koko meşhur oluyor!
Hayvanların çoğunda "ben" fikri yoktur. Örneğin aynaya baktıklarında kendilerini tanıyamazlar. Koko ise 19 yaşına geldiğinde kendini aynada tanımaya başlıyor.
130 kiloluk Koko'yu birçok ünlü kişi ziyaret ediyor. Müteveffa aktör Robin Williams 2001'de Koko'nun evine geliyor... Birbirlerine çabucak ısınıyorlar. Robin, Koko'yu gıdıklıyor. Gülmekten kırılan Koko, Robin'in tişörtüne elini sokup meme uçlarını çekiştiriyor, sonra da gözlüğünü alıp takıyor.
2014'te Koko'ya Williams'ın öldüğü bildirilince üzüldüğünü söylüyor işaret diliyle. Gözlerinden yaşlar akıyor.
Koko insanların beyninde bulunan dil yetisine sahip olmadığı için grameri öğrenemiyor. Dil becerisi, yeni konuşmaya başlayan çocuğun seviyesinde kalıyor. Ama yine de kendince buluşlar yapıyor: "Yüzük" kelimesi öğretilmediği halde yüzükten bahsetmek gerektiğinde, "parmak" ve "kolye" işaretlerini birlikte kullanıyor. 19 Haziran günü Koko aramızdan ayrıldı. Bize çok önemli bir miras bıraktı: Hayvanların da düşündüğünü, buluşlar yapabildiğini, sevdiğini, mutlu olduğunu, üzüldüğünü apaçık biçimde bize anlattı. Koko'dan sonra insanoğlunun "Ben eşsizim" diye böbürlenmesi artık mümkün değil.
MESSİ DÜŞMANLIĞI
Sözlüklere bakarsanız, "salak" kelimesinin karşısında şöyle yazdığını görürsünüz: "Giyinişinden, konuşma ve davranışlarından seviyesiz, dengesiz ve saf olduğu anlaşılan kimse..." Affınıza soğınarak bu sıfatı hak eden birisinden söz etmek istiyorum. Perşembe akşamı oynanan Arjantin- Hırvatistan maçında izledik onu. Hayır, olmayacak bir hata yaparak, takımının 1-0 geriye düşmesine yol açan Arjantin kalecisi Wilfredo Caballero'yu kastetmiyorum. Sahanın içinde değil kenarındaydı söz konusu zatı muhterem. Abuk sabuk el kol hareketleriyle, gülünç ötesi mimiklerle, bar fedaisine yakışacak giysileriyle Arjantin Milli Takımı'nın dünya çapındaki futbolcularını yönetmeye çalışıyordu. Jorge Sampaoli adlı bu adamın elinde Pele ve Maradona ile kıyaslanan, 21'inci yüzyılın gol makinesi, ödül oburu Messi vardı. Tek yapması gereken, Messi'ye "Sen git, aynı Barcelona'da olduğu gibi rakip ceza sahası civarında takıl" demekti. Ardında diğer oyunculara dönüp "Uygun olan her pozisyonda Messi'yi besleyin" direktifini verecekti. Peki bu beycik ne yaptı? Messi'yi orta sahaya çekip (yani gol bölgesinden uzaklaştırıp) forvetlere pas verme görevi yükledi. Halbuki Messi o pasları atacak değil, alacak oyuncuydu. (Not: Aynı akılsızlığı, dev futbolcu, cüce teknik direktör Maradona da 2010 Dünya Kupası'nda Arjantin'i yönetirken yapmıştı.) Bitmedi... Sampaoli, yenik duruma düşen her kifayetsiz hocanın yaptığını yaparak, oyuna üç forvet soktu. Halbuki Messi'yi ileriye sürmek ve iki taze oyuncuyla onu desteklemek yeterliydi. Böylece rezil olmaz, maçı en azından berabere bitirirdi. Jorge Sampaoli su katılmamış bir aymaz olabilir. Ancak o pozisyona silah zoruyla gelmedi. Federasyon tarafından atandı. Ancak belli ki Arjantin Futbol Federasyonu'nda Messi düşmanı bir damar var... Yıllardır ondan yararlan(a) mayacak hocaları ısrarla takımın başına getirmelerinin başka anlamı olabilir mi? Barcelona'dakinin aksine, ben Messi'yi milli takımında oynarken hiç mutlu görmedim. Belli ki pasifleşmesi için çevrilen fırıldakların o da farkıda... Kıssadan hisse: Demek ki liyakatı değerlendirmek yerine, sadakati arpalamak, kompleksleri şişirmek dünyanın her yerinde işletilen kahrolası bir mekanizma.