Sinek misali insanın canını sıkan olaylar vardır. Kah akıl-mantık kullanarak, kah ahlaklı davranarak çözülecek minik sosyal sorunlar... İşte onlardan küçük bir derleme...
THY SİTESİ: İnternet sitesi hazırlayanlarla başımız dertte. Bir siteye tam alışıyorsun, pat değiştiriyorlar. Bunu yapanlar grafik sanatından anlamadıkları için, siteden kolayca faydalanmak mümkün olmuyor. Son kurbanları, Türk Hava Yolları'nın yenilenen sitesi... Beğenen, hoşlanan, 'güzel olmuş' diyen bir kişi görmedim. Hele her gün 8-10 bilet ayarlamak zorunda olan sekreter arkadaşlar saçlarını başlarını yoluyor. Buna yenilemek değil, bozmak denir.
TÜNELDE KONTROL: Bir başka saç baş yolduran uygulama da Avrasya Tüneli'nde. Çoğu zaman Boğaz Köprüsü gibi gıdım gıdım ilerliyor. Nedeni tünele girerken yapılan kontrol. Sorun şurada: Arka tarafta en az 10 polis cep telefonlarıyla oynarken, denetlemeyi üç-dört kişilik tek bir ekip yapıyor. Tek ekip olunca da, üç şerit gelen yol, bir şeride inmiş oluyor. Trafik Boğaz Köprüsü'ndeki gibi geriye şişiyor. Her taraf polis kaynarken, kontrolü niye iki ekip yapmıyor?
MEZARLIK REKLAMI: Geçen gün köprü yolundayız. Bir cenazeye rastladık. Cenaze arabasının üst tarafına, geriden gelen araçlardan rahatça görülecek büyüklükte, yürüyen LED ışıklı bir tabela yerleştirmişler. "İBB Mezarlıklar Müdürlüğü" yazısı süratli biçimde dönmekte... Yahu müdürlüğün reklamını yapacağınıza, "Merhumun ruhuna fatiha..." filan gibi anlamlı bir şey yazsanıza...
OTOBÜS BENCİLLİĞİ: Belediye otobüslerinde, cam kenarındaki koltuk boş olmasına rağmen, koridor tarafına oturanlar türedi. Dikkat ettim: Bunlar elinde çanta, torba filan olan kişiler. Koridor tarafına oturuyor, ellerindekini de yandaki koltuğa koyuyorlar. Yeni binen yolcu da, 'Şimdi bununla muhatap olmak yerine, arkada yer bakayım' diye ilerliyor. Görgüsüzlük mü? Değil. Bunun adı bencillik! Ve bunun tek failinin yorgun kadınlar olduğunu sanmayın, üniversiteli delikanlılar da yapıyor. (Not: Buna karşı bendenizin de taktikleri var. Bir ara anlatırım.)
VAPUR-MOTOR ADABI: Toplu taşımayla ilgili bin birinci abukluk da (ilk bin tanesi cep telefonuyla ilgili) motorda, vapurda bacaklarını karşı sıraya uzatma sevdası. Gençlerin bunu sadece karşı tarafa kimse oturmasın diye yaptıklarını düşünüyordum. Sonra dikkat ettim: Bacakları kısa kızlar da, uflaya puflaya, oturdukları yerde alabildiğine kaykılarak, ayaklarını karşı sıranın kenarına ucundan azıcık değdirerek, aynısını yapmaya çalışıyor. Gençlik hevesi diyeceğim ama karta kaçmış sıpalar da yapıyor.
***
Kuçu-kuçu bavul
Görsel-yazılı fark etmez, her yayında en az bir dijitalci çalışıyor. Dijitalcinin görevi, kulaklıktan tablete, dijital teknolojiyle üretilmiş her yeni ürünü göklere çıkarmaktır. O zımbırtılar hakkında en küçük bir eleştiri duyamazsınız. Hepsi pek esaslıdır, çok işlevseldir. Ürün hakkında okura-seyirciye verdikleri bilgi, zaten ambalajda yazanlardan ibarettir.
Geçenlerde yine böyle bir dijitalci haberi gördüm. Efendim sahibini takip eden bavul üretilmiş. Aman ne ilginçmiş, ne kadar da faydalıymış.
Yok ya! Havaalanında, sadece beş dakika geçirmiş bir kişi, bu bavulun en önemli işlevlinin, sorun çıkarmak olduğunu bilir. Arkadaş, sen hele önden yürü, garanti veririm, koşturmakta olan yolcular, kuçu-kuçu bavuluna pata küte çarpacaktır.
Kimi takılıp düşecek, kimi sinirlenip şirin bir ad taktığın bavuluna tekmeyi basacaktır. Sen bu ortamdan dayak yemeden kurtulursan kendini şans say.
***
Nedir bunun neti, brütü?
Ben uluorta anlatılanları değil de, hayata bağlanan fıkraları severim. Demek istediğimi anlatmak için, önce sizi geçmişe götüreyim. Eskiden sokak aralarında, ellerinde güğümle dolaşan sütçüler vardı. Kimisinin sütü düzgün ve lezzetliydi Allah için. Ama çoğu sahtekardı, süte bolca su katarlardı.
Hatta fıkrası bile üretilmişti bu durumun: Kadıncağız bakmış ki tenceresi sütle değil, suyla dolu, "Oğlum" demiş, "Suya, süt katmayı unutmuşsun."
Bu fıkrayı aklıma getiren, geçen yıl Cenova kentinde açılan Modigliani (1884-1920) sergisi oldu. Haberi ayrıntısıyla cuma günü Sabah'ta okudunuz: İtalyan ustanın sergilen 21 eserinden 20'si sahte çıktı.
Not: İtalyanlar gerçekten utanmalı! 2013 yılında, İstanbul Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi'nde açılan şaibeli Miro sergisinde bile eserlerin hiç olmazsa yarısı gerçekti.
Amedeo Modigliani (1884-1920) eserleri çok iyi para yapan bir sanatçı. 2015'te, Nu Couche (Uzanmış Çıplak) adlı tablosu 170 milyon dolara satılmıştı. Olayın hiçbir açıdan şakaya gelir yanı yok. 100 bine yakın kişinin ödediği sergiye giriş paraları ne olacak?
Alakasızlar için komik, sanatseverler içinse felaket olan bu haber, aklıma giriştekine benzer bir başka fıkrayı getirdi:
Trafikçiler adamı çevirmiş. Zilzurna sarhoş. Ama itiraz ediyor, "Ağzıma damla koymadım, abijim" diyor. Hastaneye götürmüşler. Kanı alınmış. Derken tahlil sonucu gelmiş: "Alkolünde bir miktar kan bulunmuştur..."