- Burnunuzdaki ben de gitmiş. Karakteristikti aslında.
- Mecburen gitti çünkü büyüyordu.
- Bir eksiklik hissediyor musunuz?
- Yok memnunum, yüzüm aydınlandı. Bazen kamerada da özellikle yakın çekimlerde rahatsız ediyordu.
- İş güç olmasa nasıl dolar peki hayatınız, süs püsle de olmuyor.
- Bayağı psikolojik yardım almak zorunda kalırım. Gevşemem çok zor. Çalışmıyorsam tatillerin hiçbir anlamı yok benim için. Mutlaka bir hedef bulurum. Başka bir mutluluk bilmiyorum.
- Kitapta köşe yazılarınız ve bir iki yeni kısa yazı var. Kurmaca bir öykü kitabı ya da roman yazar mısınız?
- Mizah hikâyelerinden oluşan, köşe yazıları haricinde bir kitap yapmak istiyorum. Bayağı öykü kitabı. Şimdi de filmi yazarken hikayelerimi kurgulamaya çalışıyorum, seçmeye çalıyorum. Daha önce hiç sinema filmi yapmadığım için önce uzun öykü gibi yazıp sonra detaylı bir şekilde senaryoya uyarlayacağım.
- Yine şehir hayatımızı mı anlatacak film?
- Bir İstanbul hikâyesi diyelim.
- Türkiye mizah için çok bereketli topraklar değil mi? İsveç'te olsanız ne yazardınız mesela?
- Bir şey bulurduk herhalde. Tabii ki mizah yazmak zor olurdu. Türkiye bütün zenginliği, çok kültürlülüğünün ötesinde dünyanın en büyük iki kültürü doğu ve batının tamamen karıştığı, çakıştığı bir yer ve benim mizah damarım da bundan çıkıyor.
- Politikacılardan kimler güldürüyor sizi?
- Eskiden politikacıların kişilikleri daha renkliydi. Şu andakiler uzun zamandır daha ciddi hatipler. Eskiden Erbakan'ı Cem Yılmaz'la falan seyrediyorduk, kaçırmıyordum. Eğlenmek için televizyon karşısına geçiyorduk. Hem söylemlerinin içinde çok mizah vardı eskiden, hem de biraz daha işin gösteri tarafına ağırlık veriyorlardı. Şu anda çok daha ciddi, asık suratlı söylemler ve siyasetçiler görüyoruz.