Resim tarihi içinde 'en sevdiğim' diye bir ayrım yapmak bana çok anlamlı görünmez. Ama Picasso'yu da bu uzun ve büyük tarihin içinde beni en çok etkilemiş isimlerden birisi sayarım.
Yıllardır onun yapıtları üstünde düşünürüm. Hiç şeke şüpheye düşmeden o resmin hâlâ keşfedilmeyi bekleyen bir yanı olduğuna inanıyorum. Ara Güler, bir defasında bana ilginç bir anekdot anlatmıştı. Fotoğraflarını çekmek için Picasso'yu, artık hangisiyse, şatosunda ziyarete gittiğinde adamdan kendisine bir şey kalmasını istemiş. Büyük usta da dipte duran, kendi hakkında yazılmış, kendisine gönderilmiş yüzlerce kitaptan birisinin jelatini yırtıp, başına bir şeyler yazıp Ara Güler'e vermiş. Ara usta o yüzlerce kitabın üst üste yığılı durduğunu, birisine bile Picasso'nun elini sürmediğini söylemişti. O ne kadar ilginçse Picasso hakkında bu kadar kitabın yazılması da bir o kadar ilginçtir. Bugün de üstünde en çok çalışılan sanatçılardan birisidir ama işte diyorum ki, hâlâ keşfedilecek yanı vardır. Nedeni basit, açıklamak için şöyle bir saptama yapayım.
Sanat tarihinde sanatçılar kabaca ikiye ayrılır. Bunların bir bölümü sanat yapıtının biçimsel, hatta özüne dönük sorunsallarla uğraşır. Bu sanatçıların ana konusu, içinde çalıştıkları sanatsal alanın ta kendisidir. Resimse resim, müzikse müzik, onun nasıl dönüştürüleceğiyle uğraşırlar.
Öncü (avangart) ve yenilikçi santçılar bu kategoridedir. İkinci grubu ise sanatı insanlık durumunun, hallerinin, sorunlarının sorgulandığı, deşildiği, saptandığı bir gerçeklik olarak görenler gelir. Onlar için sanat insanı anlattığı, yansıttığı ölçüde vardır. Picasso bu iki alanın kesiştiği noktada yer alır.
1900'lerde içine girdiği Kübizmle sanat tarihinin dört-beş yüzyıllık geleneğini, tacı ve tahtıyla birlikte tarumar etmişti. Modernizm onun eteklerinden doğar. Ne perspektif dinliyordu ne de resmin
Poussin'le birlikte doruğa ulaşmış olan diğer kurallarını. Kendi kuralını kendisi koyuyordu.
Ne var ki, aynı Picasso ölene kadar insanı insan yapan, ne olduğunu bir türlü bilmediğimiz bütün konuları teker teker ele aldı, irdeledi. Ama Picasso deyince hatırlanan karakteristiği anlatmaya bu yetmez.
Çünkü, bütün bunların ötesinde, içinde, dışında, hangi geometriye koyarsanız koyun, Picasso'nun resmi baştan sona kadar erotik bir resimdir. Resim tarihinin gelmiş geçmiş en erotik ressamı odur. Çizdiği, ister bir nesne olsun ister hiç de erotik olmayan bir kompozisyon içinde yer alan bir insan, erotiktir.
Bazı resimleriyse o erotizmin en saf, en açık, en doğrudan halidir. Ve gene o resimler Picasso denilen bu insanın nasıl Tanrısal bir çizim yeteneğiyle donatılmış olduğunu da izleyene ürpertiler vererek gösterir. Bunlar yağlı, sulu, guvaş boyaların değil desenin, çizginin Picasso'sudur.
VOLLARD SUİTİNİN MACERASI
O Picasso'ların en tanınmışı ve güçlüsü ise
Vollard Suiti diye bilinen çizimleridir.
Bu desenler şimdi Pera Müzesi'nde sergileniyor. Müthiş bir kazanç Türkiye için.
Vollard Suiti, Picasso'nun 1930-1934 arasında yaptığı bir dizi gravür ve baskıdan oluşuyor. Sanat tarihinin en önemli gravürleriyle birlikte anılıyor. Dört temel kategoride oluşturmuş desenlerini.
Bunlar meşhur ve malum Yunan efsanesindeki yarı insan yarı boğa gövdeli minotor, Rembrandt desenleri, sanatçının stüdyosundan 'görüntüler' ve aşk savaşı. Ayrıca Picasso'nun galeristi ve baştan beri kendisine inanmış olan Ambroise Vollard'ın da üç portresi yer alıyor kabinede. Bunlar teknik bilgiler ve bana göre hiçbir önemi yok.
Asıl önemlisi Picasso'nun bu bazıları çok ince, bazıları eni konu yoğun olan 'desenlerinde' insan, sanatçı ve cinsellik arasındaki ilişkiyi derinleştirmesi. Her zaman erotik bir nitelik taşıyan Picasso sanatının bazı yapıtlarda bu tutumunu iyice 'vahşileştirdiğini', son döneminde neredeyse akıl almaz bir şiddet ve yoğunluğa götürdüğünü söylemek gerekir. Bunlar pek o gruptan sayılmaz. Aralarında daha güçlü ve cinselliği daha ham bir biçimde yansıtanlar varsa da bazılarında bir hayli 'rafine' bir tutum takındığını belirtmek gerekir
. Cinselliğin erişilebilir ilişkisel boyutu kadar bu resimlerde erilliğe dönük ve doğrudan güçle ilgili göndermeleridir göze çarpan. Ayrıca gene cinselliğin erişilmezliği, cinselliğin izlemeyle/voyorizmle olan bağlantısı yapıtların en duyarlı yanını oluşturur. Tabii, bir de sanatçının kendi bilinçaltından getirdikleri, kendisini çoğunlukla da minotorla özdeşleştirerek görselleştirmesi var. Hayatının göreli olarak huzurlu bir döneminde ama parça parça ve uzun bir sürede yaptığı bu çalışmalar sanatçının biyografik incelemelerinde epey önemli bir yere sahiptir.
ÇİZİM VE DESEN LEZZETİ
Müthiş bir çizim, desen lezzeti vardır bu yapıtlarda. İnsan erotik sanatın pornografik olana nerede dokunduğunu ve ondan niçin farklı olduğunu sadece bu yapıtları izleyerek de çıkarabilir
. Fakat bütün bunların ötesinde bu yapıtlarda ebedi güzellik, ölüm ve cinsellik arasındaki onulmaz ilişkidir Picasso'yu ilgilendiren. İşte bütün o desen gücünüğn ötesinde Picasso'nun insanı kuşatması da bu noktada başlar.
Cinsellik kaderle iradenin, insanın gücüyle çaresizliği arasındaki sınır çizgisidir. Picasso bu sırrı keşfetmişti. Bu resimler onun tanıklığıdır.