1960 sonrası sanat tarihinde dünyanın en önemli isimlerinden birisi olan
Hermann Nitsch'in, doğrusu
seyredene ilk bakışta bir hayli sıkıntılar yaşatan yapıtları
Dirimart'ta sergileniyor. Nitsch 1938 doğumlu Avusturyalı bir sanatçı. 1960'lar ve 70'lerde yaptığı işlerle dünyayı ayağa kaldıran bir isim ve sanatında sergilediği özellikler nedeniyle
Viyana Eylem Grubu'yla birlikte anılıyor adı. Gerçi o grupla, işlerini derste gösterdiğim zaman öğrencileri alt üst eden
Schwarzkogler veya
Mühl kadar yakın değil ama gene de aralarında çok önemli benzerliklerin, etkileşimlerin bulunduğu bir gerçek.
1960'larda ürünlerini veren bu insanların yaptığını anlamak biraz çaba gerektiriyor. Bugün daha geniş bir biçimde bakıp o işleri
performans veya
beden sanatı diye nitelendirmek mümkün. O nedenle şimdi Türkiye'de gösterilmesini çok büyük bir şans ve fırsat olarak değerlendirdiğim Nitsch'in yapıtının arkasında, derinliğinde nelerin yattığını anlatmakta herhalde yarar var.
KURBAN, İSA VE HIRİSTİYANLIK
Nitsch'in ilk kıyametler koparan işi 1960'ların başında
bir koyunu parçalayıp çarmıha gerdiği zaman başlamıştı. Etrafta kan, sıcak su vardı. Ortalık ekşi ekşi kokuyordu. Daha sonra Nitsch çeşitli hayvanları parçalamaya devam etti.
Şimdi galeride gösterilen çok önemli bir performansında olduğu gibi büyük hayvanları kesti, parçalara böldü, iç organlarını yerlerde, masaların üstünde yatan insanların vücutlarına sardı, o insanlara kanlar içirdi, onları çarmıha gerdi. Bütün bunların doğrudan doğruya
Hıristiyan kültürüyle doğrudan bir ilişkisi olduğunu bir çırpıda anlamak mümkün. Hıristiyan kültüründe İsa'nın oynadığı rol başlı başına bir olgudur.
İsa, peygamberliğini doğrudan bedeniyle gerçeklemiştir. Tanrı'nın oğludur. Çarmıha gerildiğinde ve öldüğünde o ölümü insanlığı kirlerinden, günahlarından arındırmak için yaşamıştır. Gökyüzüne yükselen ruhu daha sonra yeniden yeryüzüne dönmüş ve 'reenkarne' olmuştur.
İsa bizim Hz. İbrahim'den ve Yahudilerden tevarüs ettiğimiz, önümüzdeki hafta bir kez daha uygulayacağımız kurban olgusunun kendisidir. Bu genel çerçeveye eklenmesi gereken bir diğer husus, gene Hıristiyan düşüncesinde insanların dünyaya bir günahla geldiği kabulüdür.
Herkes dünyaya ödemesi gereken bir kefaretle gelir ki, işte İsa, ölerek bu kefareti kanıyla insanlık adına ödemiştir. Ölmeden önce havarilerine verirken uzattığı ekmeği canı, batırdığı şarabı ise kanı olarak nitelendirmiştir.
BEDEN VE İKTİDAR
Nitsch'in işinin gerisinde öncelikle bu kavramların, olguların ve süreçlerin yattığı muhakkak. Ne var ki, işin sınırları bu kadar değil.
Viyana Eylem Grubu, bedeni doğrudan sanatının temeli haline getirirken, Scharwzkogler ve diğerleri kendi bedenlerini kesip biçerken,
Hıristiyan metafiziğinin içinde biçimlenmiş anlamları kendi bedenleriyle
gerçekleme uğraşısı içindeydiler.
Beden, neredeyse tüm dinlerde zevk, haz, arzu gibi edimler nedeniyle günahın kaynağıdır. Oysa 1960'ların sonuna doğru mesela
doğum kontrol hapının bulunmasıyla birlikte cinselliğin yeniden keşfi, cinselliğin sadece üreme amaçlı değil haz maksatlı kullanılması gibi konular bedenin bir kez daha ve farklı bir bilinçle ele alınmasını sağlıyordu.
Bu sanatçılar yarattıkları işlerle dinselliğin çok daha seküler bir bağlamda ve yaklaşımla gözden geçirilmesine zemin hazırlamaktaydı. Burada şu noktayı unutmamak gerekir. Nitsch'in sergisinin genel başlığı
Orgien Mysterien Theatre. Bu,
Ayinler ve Gizemler Tiyatrosu demek. Buradaki 'orji' sözcüğü modern çağlarda ortak/toplu cinsel eylemlere de verilen bir ad. Fakat özünde dinsel bir anlam taşıyor ve ayin anlamına geliyor, kabaca.
Dolayısıyla Nitsch'in büyük katılımlı orjileri dinsel olanla, gizemli olanla cinsel olanı yani insanın ilkel çağlardan, dinsel yapılardan gündelik hayatına, bilinçaltına taşıdıklarını da sorguluyor. Cinselliğin kurban olma/edilmeyle ilişkisi, cinselliğin bir bedensel süreç olması, cinsellikte bedenin karşı tarafa açılması, her bedenin kendi içinde sakladığı iktidarın çözülmesi Nitsch'in sorguladığı gerçeklikler, kabuller arasında.
BEDEN, DEVLET VE İKTİDAR
Buna bir de
ölmek/ölüm kavramını ekleyelim
. Ölüm sandığımızın tersine tekil değil. O da çoğul bir süreç. Ölümün ayrıca cinsellikle olan açık ve kapalı ilişkileri var. Ölmek, bedenle ruh arasında bir gerilim, son kertede. Bize dinleri kuran, ahlakı hazırlayan bir iktidar alanı. Ölümün dinler tarafından yasaklanmasına mukabil devletin ölüme karar veren organ olması onun bütün çağdaş/seküler/modern anlamına karşılık hâlâ dinsel bir düzeyde kalması anlamına gelmiyor mu? Dolayısıyla bütün bunların sorgulandığı bir düzlem, kurbandan, öldürmekten başlayarak hukuka, iktidara, siyasete kadar genişlemiyor mu? Üstelik beden hazları 'yaşaması', icra etmesi nedeniyle suçun da kaynağı değil mi?
Öte yanda sanat ne? Bir ortak ayin değil mi, sanatçı şaman olamaz mı, sanatın verdiği haz suçun kıyısına taşımaz mı bizi? Bu sergiyi gezenler zor anlar geçirebilir. Ama kim şu yazıda dile getirdiğim kavramların bir tekinin bile hazmedilmesinin kolay olduğunu söyleyebilir? Çok sert ve vurucu bir 'iş' Nitsch'in sergisi. Hele şimdi Kurban Bayramı'nı beklerken...