Ramazan-ı Şerif ayının manevi iklimini iliklerimize kadar hissettiğimiz mübarek bir zaman dilimini idrak ediyoruz. Af ve mağfiret kapılarının ardına kadar açıldığı, toplumsal dayanışmanın en güzel örneklerinin sergilendiği ve kul olma bilincinin en üst seviyeye çıktığı ramazan ayı, geleneklerimizle de bir başka güzel. Bu geleneklerin içerisinde hiç şüphesiz ki minarelere asılan mahyalar ayrı bir yere ve öneme sahip... Ramazan gecelerinde camilerde iki minare arasına gerilen ipler üzerine kandil veya elektrik ampulleriyle yazılan yazı olarak bilinen, yüzyıllardır devam eden mahya sanatı, ramazan ayına ayrı bir güzellik katıyor. Beş asra yakın bir geçmiş olan mahya sanatı, son ustasının elinde bin bir özenle yaşatılmaya çalışılıyor. Her ramazan akşamı, başımızı hangi camiye doğru kaldırsak, mahyaların göz alıcı güzelliğiyle karşılaşırız.
Müslümanlara istikamet çizen sözlerin ağırlıkla yazıldığı mahyalar hem bir görsel şölen sunar. Hem de müslümanlara güzel öğütler verir. Teknolojik gelişmelerle birlikte, klasik anlamda mahyaların yerini led mahyalar aldı. Biz ise klasik mahyanın son ustası Kahraman Yıldız'ı bulduk... 70 yaşına merdiven dayamasına rağmen, işini aşkla yapan Yıldız ile atölyesinde buluşuyoruz. 'Son Mahyacı' olarak anılan Kahraman ustanın atölyesi, Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü'nün hemen altında yer alıyor. Bursa'daki Ulu Cami'nin mahyalarını astığını, Cuma günü ise Edirne Selimiye Camii'nin mahyalarını asacağını kaydediyor. Edirne'nin mahyalarını yetiştirmek için sabaha kadar da çalışacağını ekliyor. "Mahya sanatı bir aşk" diyor. Ve anlatmaya başlıyor...
KLASİK ANLAMDA MAHYANIN SON ÜSTADI
"Aslen İstanbulluyum. Üsküdar doğumluyum. Babam da Vakıflar Genel Müdürlüğü çalışanıydı. Ben de 1975'te elektrikçi olarak işe başladım. 1975'te İstanbul'da Fetih Haftası kapsamında ilk çalışmalara başladık. Heyecanımı hala koruyorum. Heyecan olmasa bu işi yapamazsınız. Ben Üsküdarlıyım. İftar vaktine yakın Valide Camisi'nde yanan mahyaları çok severdim. Sonra mahyalar bir süre kayboldu. 1970'li yıllarda yeniden kurulmaya başlandı. Münir Can ustamız vardı. Bir gün bizi topladı. Dolmabahçe Camisi'nin altındaki mahzene gittik. Orada bir yığın kablolar, ampüller gördük. Onun yönlendirmeleriyle montajları yaptık. Sultanahmet Camisi'nin iki minaresine kablolar astık. Meğerse İstanbul'un fetih yıl dönümünün kutlama mahyalarıymış. 'Fethin Kutlu Olsun' yazıyordu." Klasik anlamda mahyaların gelişen teknolojiyle birlikte yerini led mahyalara bıraktığını kaydeden Yıldız, "Ben klasik mahyalar yapıyorum. Tarihi camilere asıyoruz. Ramazandan çok önce çalışmalara başlarız. Her camiye kullandığımız mahya ölçütleri ve içeriği farklıdır. Ramazan boyu bir camiye 4-5 mahya asılır" dedi.
AYASOFYA'NIN MAHYASI DA KAHRAMAN USTA'DAN
Ayasofya yeniden ibadete açıldığında da mahya yaptığını kaydeden Yıldız, "Ayasofya yeniden ibadete açıldığında benden mahya yapmamı istediler. Ben de tek bir mahya hazırlarım dedim. Ayasofya için kelimei tevhid yazan mahya hazırladım" ifadelerini kullandı.
ASIRLIK BİR GELENEKTİR BU
Mahyaların beş asra yakın bir geçmişi olduğunu kaydeden Kahraman Usta, "Mahyalar, teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının bu denli gelişmediği bir dönemde, dönemin haber alma araçları. İnsanların sosyalleştiği bir ortam sunuyor. Sinema gibi düşünebilirsiniz. Eskiden insanlar, Ramazan aylarında mahya okumak için cami cami dolanırmış. Bunun o dönemin sosyolojisine nasıl etki ettiğini düşününüz" dedi.
ORTALAMA 2.5 AY SÜRÜYOR
Mahyaların çok sabır ve ince işçilik gerektirdiğini kaydeden Kahraman Usta, "Bir mahyanın yapımı ortalama iki buçuk ay sürüyor. Her camiye göre de kullandığımız duyu sayısı değişiyor. İstanbul'daki her camiye beşer kere mahya asıyorum" ifadelerini kullandı.
İLK MAHYA SULTANAHMET'E ASILIYOR
"42 senedir vakıflarda çalıştım. Vakıflar Genel Müdürlüğü beni vakıf insanı olarak seçti. Cumhurbaşkanlığı tarafından yaşayan insan hazinesi ödülü aldım. Mahya kısa ve öz mesajlar verir. Farsça kökenli bir kelime. Mahyanın doğum yeri Sultanahmet Camisi. 1500'lü yılların sonunda ilk mahya asılıyor. Sonra yayılıyor. Eyüpsultan Caminin minaresi kısa olduğu için minare yükseltiliyor. Mahya asılabilmesi için. Sonra diğer büyük camilere asılması için de izin çıkıyor."
GEZGİNLERİN DİKKATİNİ ÇEKMİŞ
Avrupalı bir gezginin mahya karşısındaki şaşkınlığını da anlatan Yıldız, "1800'lü yıllarda İstanbul'a gelen bir gezgin, gece vakti birden ortalığın aydınlandığını görünce çok şaşırıyor. Akabinde ise Türkler medeniyeti çoktan yakalamışlar. Gökten yıldız toplayıp, yazı yazmışlar diye beyanda bulunuyor" anekdotunu anlatıyor.
MESLEĞİ YAŞATMAK İSTİYOR
Mahya sanatının gelecek nesillere aktarılması gerektiğini kaydeden Kahraman Usta, "400 yıldan fazladır yaşayan mahya sanatı 'can çekişiyor' diyebilirim. Emekli olmama rağmen bu göreve devam etmemin tek sebebi, bu sanatın bitmesini istemeyişimdir. Gökyüzüne Allah kelamı olan sözleri işliyoruz. Bu mukaddes görevi artık eğittiğim, meslek ahlakına sahip gençlere emanet etmek istiyorum. Hiç korkmasınlar, Allah onlara yardımcı olacaktır, ben kefilim" dedi.