Bazen bir söz, bazen bir davranış... Biri gelir ve sizi kızdırır, öfkelendirir, sinirlerinize dokunur. Çoğu zaman bu tepkinin doğal olduğunu düşünürüz. Karşımızdaki kişi bize zarar vermiştir, yanlış yapmıştır. Ama gerçekten öyle mi?
Bir gün, bir Sûfî üstadı, öğrencileri ile sohbet ederken şöyle demiş:
"Gençken suyu çok severdim. Küçük bir kayığım vardı, sık sık göle açılır, saatlerce suların üzerinde kalırdım. Göl sessizdi, dingindi, tıpkı huzur bulan bir kalp gibi...
Bir gece, gözlerimi kapatıp içime doğru yolculuğa çıktım. Meditasyon yapıyordum. Kendimi akıntıya bırakmış, suyun ritmine teslim olmuştum.
Tam o sırada, bir başka kayık hızla süzülerek benimkine çarptı. Kayığım sarsıldı. O an içimde bir öfke dalgası yükseldi. Kimdir bu? Neden böyle pervasızca gelir de huzurumu bozdu? diye düşündüm. Gözlerimi açtım, sinirlenmeye hazırlanıyordum...
Fakat o an gördüğüm şey, bir ders oldu bana.
Kayık boştu. İçinde kimse yoktu. Sadece akıntıya kapılmış, suyun üzerinde sürükleniyordu.
O an anladım ki, kızgınlığımın muhatabı yoktu. Karşımda biri olsaydı, belki onu suçlayacak, belki onu incitecektim. Ama şimdi? Kime öfkelenecektim?
İşte o an idrak ettim ki, insanın gönlüne dokunan her şey bir imtihan kayığıdır. Bazen biri gelir, seni incitir, gönlüne çarpar. Sen hemen öfkelenirsin, o kişiyi suçlarsın. Oysa çoğu zaman o kişi de farkında değildir; o da akıntıya kapılmış, rüzgârın önünde sürüklenen bir kayıktan farksızdır.
O gece, o boş kayık bana büyük bir sır fısıldadı:
"İnsanlar da boş kayıklar gibidir.
Onlar yalnızca kader rüzgârıyla hareket ederler. Eğer öfkeni tutamazsan, akıntıya sen de kapılırsın.
Ama öfkeni tanır, onun karşısında sessizce durursan, işte o zaman kalbin göl gibi olur; suyun derinliği gibi genişler." O günden sonra, biri beni incittiğinde, bana kötü söz söylediğinde kendi kendime sorarım:
"Bu da boş bir kayık olabilir mi?" Bu hikâyeyi ilk duyduğumda, beni çok etkiledi. Kaç kez insanlara öfkelendim?
Kaç kez onların niyetlerini sorguladım, onların bilerek beni incittiğini düşündüm?
Ama sonra fark ettim ki, çoğu zaman insanlar bilinçli olarak bize zarar vermez. Bazen kendi dertlerine öyle dalmışlardır ki, farkında bile olmadan bir kayık gibi akıntıya kapılmış, rüzgârın önünde sürüklenmektedirler.
HER ZAMAN SESSİZ KALAMAYIZ
Eğer biri size kötü bir söz söylüyorsa, belki de onun içindeki acının bir yansımasıdır. Eğer biri sizi haksız yere suçluyorsa, belki de kendi geçmişinde çözülmemiş yaraları vardır. Eğer biri sizi öfkelendiriyorsa, belki de kendini kaybetmiş, dalgaların arasında sürüklenmektedir.
Öfke, çoğu zaman bilinçsiz bir tepkidir. Birisi gelir, sizi iter, sizin alanınıza girer, sizi görmezden gelir ve siz aniden tepki verirsiniz. Oysa bir an durup düşünsek, belki de onun da bir boş kayık olduğunu görebiliriz.
Tabii ki bu, her zaman sessiz kalmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Bazen hakkımızı savunmamız, sınırlarımızı çizmemiz gerekir. Ama mesele, bu tepkilerin bilinçli mi, bilinçsiz mi olduğu ile ilgilidir. Eğer öfkenizi fark eder, onu yönetebilirseniz, o artık sizi yöneten bir kuvvet olmaktan çıkar.
Peki, bunu nasıl yapacağız?
Öncelikle, öfkeyi gözlemlemeyi öğrenmeliyiz. Öfke geldiğinde, hemen harekete geçmek yerine durup ona bakmalıyız.
Ona sormalıyız: "Sen nereden geldin? Asıl sebebin ne?" İkinci olarak, her insanın bir hikâyesi olduğunu hatırlamalıyız. İnsanların bizimle aslında o kadar ilgili olmadıklarını, çoğu zaman sadece kendi dünyalarında yaşadıklarını fark etmeliyiz.
Ve son olarak, bazı şeyleri akışa bırakmayı öğrenmeliyiz. Hayat, bazen bizim kontrolümüz dışında hareket eden boş kayıklarla doludur.
Eğer her birine öfkelenirsek, sadece yorgun düşeriz. Ama onları fark eder, kabullenirsek, suyun üzerinde daha rahat süzülebiliriz.
Sûfîler der ki:
"Öfke, alev alev yanan bir ateştir. Onu içimizde taşırsak, en çok kendimizi yakarız." Haydi, bir düşün... Hayatında seni üzen, öfkelendiren hangi kayıklar var? Onlara gerçekten öfkelenmeli misin, yoksa sadece akıntıya kapılmış bir kayık olduklarını mı fark etmelisin?
İşte o fark ediş, seni gerçek özgürlüğe götürecek...
Ve belki de o kayık, senin ustan olacak.
Bu dersi daima hatırla: Hayatta karşımıza çıkan her olay, bize bir şey öğretmek için vardır. Eğer birine öfkeleniyorsak, bu aslında içimizde hâlâ çözülmemiş bir düğümün var olduğunu gösterir. O düğümü fark ettiğimizde, öfkemizi bir ayna gibi kullanabiliriz. Bu yüzden, her karşılaşma bir öğretmendir. Bazen bu öğretmen sevgiyle gelir, bazen ise bizi zorlayan bir sınav gibi görünür. Ama unutmamak gerekir ki, her boş kayık, aslında içsel bir dönüşümün kapısını açan bir fırsattır. Önemli olan, onu nasıl gördüğümüzdür... Öfkeyle mi, yoksa farkındalıkla mı?