Kitaplar, insanlık medeniyetinin kutup yıldızlardır. Beşeriyetin yaşadığı buhranların çözüm yolları, kitapların satır aralarında mevcuttur. Meşhur bir söz vardır: Bir kitap okudum ve hayatım değişti diye... Kitaplar, içindeki fikrin yoğunluğuna göre elbette onu okuyan bireyin dünyasına eşsiz katkılar sunar. Turkuvaz Kitap etiketiyle çıkan her eser, özelde okuyucusuna genelde ise Türk kültür ve irfan hayatına önemli katkılar sunuyor. Bunun son örneği, Fatma Bayram'ın kaleminden çıkan ve Turkuvaz Kitap farkıyla basılan, İyiler Yalnız Değildir isimli eser... Her yönüyle kuşatıcı eserin müellifi olan Fatma Bayram ile, 'İyiliğe', 'İyiliğe dair olana' ve 'İyiler Yalnız Değildir'e dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
-Ahlak felsefesinin en tartışmalı konularından biri 'İyi nedir?' sorusudur. Kitabınızın ilk sayfalarından itibaren, 'iyi'ye ve' iyi olana' dair insan zihninde bir tasavvur oluşuyor. En yalın haliyle 'İyi'nedir? 'İyi insan kime denir?' ve 'İyiler neden yalnız değildir?'
- "İyi nedir ve iyi kime denir soruları hakkında zihnimizde net bir tanım olmadan iyilik yolunda yol almamız imkansız. Kitabın ilk sayfalarından itibaren bu konuda bir tasavvur oluştuğunu ifade etmeniz benim için çok sevindirici. Bu kitabın ekseninde Bakara Suresi 177. ayet var. Kur'an'da iyiliği en kapsamlı şekilde tanımlayan tek ayet. Doğal olarak ben bir felsefeci olmadığım ve konuya zihinsel çıkarımlarımdan önce ilahi kitabın perspektifinden bakmaya çalıştığım için bu ayet her zaman çok dikkatimi çekmiştir. Kur'an'ı kendi düşünsel yapımızın penceresinden okumak yerine temiz bir niyetle gerçekten o ne diyor diye baktığımızda oradaki ifadeler şaşırtıcı bir netlik kazanıyor. Ben acizane Kur'an'a bir belgesel izler gibi bakmak taraftarıyım.
Yaratılışın düzenini açıklayan bu kitap 'iyi'nin tarifini de yapıyor. Bu ayete göre birine "iyi" dememiz için inanç, ibadet ve ahlak bütünlüğü gerekiyor. Allah'ın, meleklerin, peygamberlerin, kitabın ve diriliş gerçeğinin hakkını teslim etmeyen kişi sadece insanlararası ilişkilerde birtakım görgü kurallarına uyuyor diye iyilerden sayılmaz. Kısaca "iyi, Allah'ın iyi dediğidir.
- Eser bir kuyumcu titizliğiyle işlenmiş. Her başlık kendi içerisinde diyalektik bir bağ ile birbirine bağlı. Yazarken çıkış motivasyonunuz neydi?
- İyiliğin içine iman esasları dahil olunca Allah'ı tanıyan, peygamberlerin yolunda meleklerle kol kola yürüyen biri elbette hiçbir koşulda yalnız değildir. Bu bir iman meselesidir. Kendinizden önce peygamberlerin yürüdüğü bir yolda ilerliyorsanız asla yalnız değilsiniz. Önemli olan niyet ve yöntemlerinizden emin olmanızdır. Bir vaiz olduğum için ilkelerin anlatımı sırasında örneklendirmenin ne kadar kıymetli olduğunu uzun yıllar boyu tecrübe ettim. Kur'an'ın yaklaşık üçte birinin kıssalardan oluşmasını da bu açıdan çok yol gösterici bulurum. İlkeler, prensipler, kurallar veya teoriler elbette zihni inşa etmek açısından önemlidir. Ama hayatı yaşarken, özellikle kritik dönemeçlerde rol modellerine ihtiyaç duyarız. Bu peygamberimiz için bile böyledir.
Rabbimiz ona kimi zaman "Şunun gibi olma" ya da "Şuna bak" diyerek öncülerini hatırlatmış, o da kriz anlarında bu örneklerin yol göstericiliği ile doğru tepkiyi seçmiştir. Bu nedenle özellikle tartışmalı ahlak konularından bahseden ama hedefi de teorik kalmak olmayan bir ahlak kitabının kurgusal da olsa örneklerden mahrum olması düşünülemez. Yola çıkarken hikayesi olan bir iyilik kitabı yazmak istemiştik.
- Haz ve hız çağında, insanların beklentileri çok fazla değişti. Vasat olanın yükselişine şahitlik ediyoruz. İyilik tek kurtuluş reçetesi gibi duruyor?
- Uzun yıllar gençler dahil çok farklı toplum kesimleriyle temas halinde oldum. İyiliği hiç umursamayan küçük bir azınlığı bir tarafa bırakacak olursak özellikle gençlerin iyilik yapmayı, dünyanın iyiliğine çalışan bir projenin içinde olmayı önemsedikleri kanaatindeyim. Vasat olanın yükselişi, postmodernitenin kaçınılmaz sonucu. Aslında bu kitap için bile söylenebilir bu. Biz yetişkinlerin beylik laflar etmeyi bırakıp gerçek iyilik hareketlerinin içinde yer almamız lazım. En azından bunu başaranları yüceltmeli, hikayelerini anlatmalı ve iyilerin haberlerini yapmalıyız.
Bu konuda en büyük sorumluluk medyaya düşüyor. Elimde yetki olsa tüm haber programlarına zorunlu olarak belli bir oranda iyilik haberi yapmalarını şart koşardım. Sıradan insanlar olarak bizlerin de iyiliği takdir etmek, onu konuşmak ve yüceltmek gibi bir sorumluluğumuz var. Zira marifet iltifata tabidir.
İYİLİK HÂLÂ KIYMETLİ İSE ÜMİTVAR OLABİLİRİZ
- Görkemli bir medeniyete sahibiz. Geçmişimizle bağlarımız her ne kadar zedelenmiş olsa da bu gerçek olanca ihtişamıyla duruyor. Geçmişin görkeminde, 'İyiliğin gücü' başat rol müydü sizce?
- Bu kapsamdaki bir soruyu kesin ifadelerle cevaplamaktan haya ederim.
Benim gücümü aşar. Sadece şu kadarını söyleyebilirim ki baştan sona iyilerden oluşan bir toplum ütopyadır. Önemli olan kötülüğün kötülük olarak görülmeye devam ettiği, iyiliğin enayilik değil de yüce bir değer olarak görüldüğü bir toplumsal bilinci korumaktır. Kanaatimce bir toplumun mesela ihanet, soygun, yolsuzluk, ihmal gibi kötülükleri kötülük olarak görmeyip beceri, akıllılık, işini bilmek vs gibi olumlu niteliklerle anması kötülüğün son noktasıdır. Burada kavramlar alt üst olmuş, ölçütler kaybolmuştur. İyilik ne kadar azalırsa azalsın hâlâ iyilik olarak görülüyorsa ve kötülük ne kadar yaygınlaşırsa yaygınlaşsın hâlâ kınanıyor ve kusur olarak görülüyorsa o toplumda düzelme ümidi vardır.
HERKES ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI
- İyinin hakim olması için ne yapmalıyız? Salt bir öze dönüş yeterli midir? Yoksa geçmişi gelecekle buluşturacak bir muvazene köprüsünü iyilik eksenin de mi kurmalıyız?
- Bu düzelme ümidini de sadece geçmişi kutsayarak ve yeni olan her şeyi kötüleyerek ziyan etmemeliyiz. Kur'an'ın yaptığı gibi iyilik yolunda yalnız olmadığımızı hissedecek kadar geçmişi bilmek ve metafizikle bağımızı korumak suretiyle bugünkü iyiliği inşa etmek durumundayız. Herkes kendi gücü kadar bunu yapmakla sorumludur.
Edebiyat ve sinemadan akademiye, bürokrasiden sokaktaki insana kadar hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız.