Dünyanın bütün ülkeleri artık her gün, 'bu kadarı da olmaz' denilen şiddet haberleriyle güne başlıyor. Trafikteki bir tartışma, sonu ölümle biten bir kavgaya dönüşebilirken, ucuz yoldan para kazanmak hırsı insanları ya dolandırıcı yapıyor ya da dolandırıcılığın kurbanı haline getiriyor. Tahammül yetisi çoktan kaybolan insanlık, artık birbirini anlamak yerine meselelerini şiddetle çözme eğilimine giriyor. Dijitalleşmenin getirdiği hızlı etkileşim, kötü niyetli oluşumların yayılmasına ön ayak oluyor. Ortaya ise bugün insanlık çok yabancı olduğu büyük bir toplumsal buhran çıkıyor. Kanayan bir yara haline gelen ve kötü huylu bir tümör halini almaya başlayan şiddeti ve sosyal çürümeyi işin uzmanlarıyla detaylıca ele aldık.
Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar
DÖNÜŞÜM SANCISI
Şiddetin arttığı hem bir algı olarak hem de bir olgu olarak söylenebilir. Saldırganlık ve şiddet olaylarının, kriminal nitelikteki haberlerin artışında bu iki etkeni birlikte değerlendirmek gerekiyor. Algının yani görünürlüğün artışı, teknoloji ve sosyal medyanın imkanları ve etkisiyle alakalı. Olgudaki artış ise geleneksel toplumdan modern topluma dönüşümün arafında bir evrede olmamızla çok ilgili.
SEVGİSİZ BÜYÜYEN ÇOCUKLAR
Yetiştiği ailede ve dahil olduğu çevrede şiddet kültürünü normalleştirmiş olan çocuklar, yetişkinliklerinde de şiddeti bir çözüm yöntemi olarak kullanıyorlar ekseriyetle. Ayrıca ihmal edilmiş, sevilmemiş, bedensel ve ruhsal bütünlüğüne saygı duyulmamış çocukların da özdeğer- özsaygı eksikliği nedeniyle, bir dikkate alınma ve güç açlığı içinde olduklarını, bunu doyurmak için de insanlarda iz bırakmak amacıyla şiddet uygulama yöneliminde olduklarını gözlemliyoruz.
FELAKET ETKİSİNİ BÜYÜTTÜ
Şiddet olaylarının tırmanışına ilişkin algımızın sebeplerinden bir diğeri elbette sosyal medyanın ve teknolojinin üstlendiği rol: Güvenlik kameraları ve akıllı telefonlar sayesinde her türlü eylem kayıt altına alınıp dolaşıma sokuluyor artık. Vahşet, şiddet ve acımasızlık her zaman kapalı toplum yapılarında; köylerde, kasabalarda, evlerin içinde var olagelmiş bir vakıa maalesef. Sosyal medya bir yandan kurbanların sesini duyurabilecekleri, kamuoyu ve destek bulabilecekleri sınırsız bir açık toplum mecrası yaratmasıyla, kurbanların rağmına tesis edilen görünürdeki huzur ortamını tarümar etti, mazlumun bir ses bulmasına, çığlığını duyurmasına yardım etti. Öte yandan da insan zihninin bir niteliği sebebiyle bir felaket etkisini büyüttü: Zihnimiz, bir yaşam stratejisi olarak tehditkar ve kötü olana odaklanıyor. Güzel, mutlu, iyi şeyler sayıca ve sıklık açısından kat be kat daha fazla olsa dahi, kötü ve tehditkar şeyleri daha önemli ve acil kabul etmemiz nedeniyle bunlar daha büyük etki yaratıyor ve kalıcı iz bırakanlar da bunlar oluyor. Felaket takipçilerine dönüştükçe daha hassas duyargalara sahip daha kaygılı insanlar oluyoruz.
BUHRAN DUYGUSUNDAN KURTULMALI
Şehirlerimiz insanların birbirlerinin rakibi haline getirildiği bu sıkışıklıktan ve buhran duygusundan kurtarılmalı, gençler için spor, sosyal yardım projeleri ve kültür faaliyetleri okullarla yerel yönetimlerin iş birliği çerçevesinde yaygınlaştırılmalı. Ve yoksulluğun insan haysiyetini ezmesine izin verilmemeli. Değersizlik ve çaresizlik duygusu yıkıcıdır ve bu yıkıcılık kimyasal bir tepkime gibi tüm ilişkileri zehirler.
Dr. Mustafa Atak
BABA OTORİTESİ ZAYIFLATILDI
Erciyes Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi Müdürü ve Maneviyat Psikolojisi Sempozyumları Düzenleme Kurulu Başkanı Dr. Mustafa Atak görüşlerinde sanal alemin duygularının yitirilmesinin üzerinde durdu: "Felsefe ve psikoloji alanlarında etkin olan epikürcülük, (hedonizm) ile birlikte haz merkezli bir yaşam tarzı model olarak sunulmaktadır. İyi, huzurlu ve mutlu bir hayat için lüks araba, lüks villa, yüksek düzeyde gelire sahip olunması gerektiği vurgulanmaktadır. Dizilerde yıllardır işlenen ışıltılı hayatlar bireysel hazların memnuniyetini beraberinde getirmektedir. Bu ideal hedefe ulaşmada şiddet dahil her türlü gayri meşru yol mübah sayılmaktadır. Kapitalist anlayışın toplumda yaygınlaşmasıyla birlikte şiddeti ve ahlaksızlığı önlemede en etkin faktörler olan ahlaki değer ve yargılar da yitirilmektedir.
Sanal alemde, dizilerde ve televizyon programlarında sürekli şiddete maruz bırakılan insanlardan oluşan toplumda bir süre sonra şiddetin normalleşmesi hatta şiddetin sanki ailenin bir parçasıymış gibi algılanması sözkonusudur. Burada şiddete çok maruz bırakılma sonrasında bir duyarsızlaşma hali ve şiddeti normalleştirme durumu görülmekte. Baba ve Tanrı otoritesinin zayıflatılması projeleri Batı'da ve Amerika'da 1950'li yıllardan itibaren hayata geçirilmiş ve 1960'lı yıllarda değerlerin yeniden inşası projesiyle birlikte otoritenin ortadan kaldırılarak hazlarının esiri haline gelmiş bir nesil oluşturma çabaları bu gün meyvelerini vermeye başlamıştır. Özellikle baba otoritesinin ve Tanrı otoritesinin zayıflamasıyla birlikte bireylerin dürtüleri kontrol edilemez hale gelmiştir. Son yıllarda dürtüselliğin artmasında bu durumun etkisi büyüktür. Dürtüsel bireyler işlediği şiddetin kendisinin bir hakkı olduğunu düşünmeye başlamıştır. Sosyal çürüme, toplumun değerlerinin zayıflaması, bireyselliğin ön plana çıkarak soyal bağların kopması ve toplum fertleri arasında güvenin azalmasını ifade etmektedir. Batı dünyasını 1970'li yıllarda yaşamış olduğu sosyal çözülme durumunu bizim toplum bu günlerde yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Materyalist bakış açısı ile birlikte maddeye odaklanan ve adeta tüketim canavarına dönüşen ve benmezli yaşam nedeniyle kalabalıklar içerisinde yalnızlaşan bir topluma doğru evrilmekteyiz. Eğitim siteminin rekabetçi anlayışın etkisinde olması ve öğrenci velilerinin çocuklarında rekabetçi duygularını körüklemesini de etkisiyle sadece kendi başarısı önemseyen ve diğerlerine karşı kin ve haset duyguları geliştiren genç nesillerin şiddete başvurma olasılıkları da yüksek olacaktır.
ÇÖZÜM GEÇMİŞTE
Televizyon dizileri, programları ve sosyal medyaya sınırlandırma getirilmelidir. Çin'de hayata geçirilen ateş duvarı uygulaması bizde de "hilal duvarı" ismiyle derhal hayata geçirilmelidir. Bu çerçevede mahalle mahalle toplumun bütün kesimlerine yönelik ebeveyn okulları başlatılmalı ve bu okullarda pratik eğitimlere ağırlık verilerek ebeveynler bilinçlendirilmelidir. Topluma yön veren ve ruh sağlığının korunması ve sağlatılmasında destek veren psikiyatristlerin, psikologların, psikolojik danışmanların maneviyat psikolojisi bağlamındaki donanımlara sahip olması; toplumda iyice yaygın hale gelen şiddet olayları, gençler arasında popülerleşen deizm, agnostizm, ateizm, satanizm gibi inançların davranışlara yansıyan olumsuz tesirleri, sosyal medya bağımlığı, kumar, madde ve dijital oyun bağımlılığının yaygınlaşması ve gençlerde varoluşsal depresyonun artışı gibi sorunlara karşı kalkan olabilecektir."
Sosyolog Prof. Dr. Kadir Canatan
YENİ YÖNTEMLER BULMAK ŞART
Şiddet olaylarının yayılmasının en önemli nedenin medya olarak görüyorum. Şiddet içerikli dizi ve filmlerin gençler üzerindeki etkisi kaçınılmaz. Şiddetin etkili olduğunu görüyorlar. Bunu denemeye kalkıyorlar. Genel bir modernleşme süreci var. Belli otoritelerin etkisi azalıyor. Evde baba figürünün otoroitesi azalıyor. Çocukların otoritesinde bir yükselme var. Bu tür olayların durup dururken çıktığını düşünmüyorum. Bu Türk toplumunun içinden geçtiği süreçle de alaklı. Artık geleneksel yöntemler geçerli değil. Yeni yöntemleri de bunun yerine koyamadığımız için şiddet kullanılıyor.