Öğrenci kelimesi yerine hep talebe hoşuma gitmiştir. Öğrenen değil talep eden, bilgiye susamış, onun peşinden giden... Müzisyen Merve Kocabeyler de hayatı boyunca talebe olmayı seçenlerden. Öyle ki bu yolculuk ona dünyaca ünlü Grammy Ödülleri'nin kapısını açtı. Hayır bu ödülü kazanmadı ama bir üst basamağa yükselmek için bir yola çıktı. Bu ödülleri veren seçici kurula davet edildi. Dört yıllık bir süreç sonrası Merve Kocabeyler, Grammy Ödülleri veren dünyaca Recording Akademi'nin seçici kurulun üyesi olacak. Hikayesini dinlemek için bizi evinde ağırlayan Merve Kocabeyler'e çok teşekkür ederiz.
- Nasıl başladı müzik sevdanız desem, nerede başlamak istersiniz?
- En baştan. Müzikle iç içe bir ailede büyüdüm. Babam İsmet Kocabeyler udi ve bestekârdı, annem ise müzikle yakından ilgilendiği için hayatımın her anında müzik vardı. Babamın kütüphanesindeki Strauss plaklarını keşfederek klasik müzik ile tanıştım. Yedi yaşında piyano çalmaya başladım. Konservatuvarın yetenek sınavlarını kazandıktan sonra enstrüman seçimi yapılıyor. Orada hocalar, fiziksel yapınıza bakarak hangi enstrümana uygun olduğunuzu söylüyor. Yedi yaşından beri piyano çaldığım için, on bir yaşında girdiğim konservatuvar sınavında piyano bölümüne girmek istediğimi söyledim. "Çok yaşlısın" dediler. Çok geç tabii, piyanistler genellikle 6 yaş civarında konservatuvara başlıyor. Ardından arp hocası parmaklarıma bakarak "Bu kız arp için yaratılmış" dedi. O sayede daha önce sadece çizgi filmlerde gördüğüm bu büyüleyici enstrümanla tanışmış oldum ve ilk görüşte aşık oldum.
- Ama hep beyin cerrahı olmak istiyormuşsunuz...
- Evet aslında hayalim beyin cerrahı olmaktı. Ameliyat videoları izleyen bir tiptim ortaokulda. Yarı zamanlı olarak dört yıl devam ettim konservatuvara. Kenan Evren Anadolu Lisesi'ni kazandıktan sonra okul ve konservatuvar bir arada çok zor geldi. Gece yarılarına kadar konservatuvarda çalışıyordum, çünkü evde arpım yoktu. Gece okul kapanırken beni çıkartıyorlardı. Anadolu Lisesi'nde yorgunluktan derslerde sıranın üstünde uyumaya başlamıştım. Artık bir karar vermem gerekti, çünkü bu gidişle ikisi de yeterince iyi gitmeyecekti. Müzik daha ağır bastı.
GRAMMY ÖDÜLLERİ AKADEMISİ'NE SEÇİLMEK HEYECAN VERİCİ
- İtalya'da da eğitim gördünüz...
- Bir Milano macerası oldu. La Scala Operası için açılan zorlu sınavı kazanıp staj yapma fırsatı yakaladım. Orkestrayla turnelere katıldım, çok şey öğrendim. Özellikle opera arp repertuvarı ile ilgili. Placido Domingo gibi bir efsaneyle çalışma fırsatım oldu. Türk olduğumu öğrenince bana "Dünyanın en güzel kadınları Türk kadınlarıdır" demişti, epeyce gülmüştük.
- Peki Grammy Ödüllerini Akademisi'ne seçilmeniz, açıkçası bu süreci çok merak ediyorum?
- Grammy Ödülleri'ni düzenleyen kurum Recording Akademi, müzik endüstrisinde önemli bir yere sahip. Bu kurumun Grammy U adlı programına kabul edildim ve New York ekibine katılma fırsatı buldum. Artık New York'taki etkinliklere davet edileceğim. Kabul süreci oldukça titiz; performansınız, özgeçmişiniz ve müzik dünyasının geleceğine dair vizyonunuzu içeren bir mektup sunmanız gerekiyor.
Sanat hayatımla ilgili planlarımı, bugüne kadar beni motive eden unsurları ve kariyerimdeki önemli adımları nasıl seçtiğimi paylaşmam istendi.
Bu nedenle, sadece müzikal yetkinliğimi değil, aynı zamanda vizyonumu da değerlendirdiklerini biliyorum.
- Kariyerinizde yeni bir sayfa açılıyor gibi...
- New York'taki etkinliklerde müzik endüstrisindeki güncel konular üzerine tartışmalar yapılacak, katılımcılara yeni projeleri üzerinde uygulamak üzere bilgi ve stratejiler sunulacak. Müzik endüstrisinin dinamikleri klasik müzik okullarında öğretilmiyor maalesef. Ben de artık buna odaklanmak istediğim bir dönemdeyim. Daha fazla yarışmaya falan katılmak istemiyorum, yeter artık. (Gülüyor) Müzik endüstrisinin uzmanlarıyla bir araya gelerek endüstrinin karmaşık yapısını ve işleyişini öğreneceğim heyecanlı bir yolculuk bu. Dört yıl süren bir eğitim sürecinin sonunda Grammy Ödülleri'nde oy verme hakkı kazanacağım. Bu yaklaşımı çok doğru buluyorum; çünkü sadece yetenek yeterli değil, endüstriyi anlamadan Grammy'de oy vermek yetersiz kalır. Profesyonellerle iş birliği yapacağım bu sürecin bana ilham vereceğine ve daha geniş bir perspektif kazandıracağına inanıyorum.
TÜRKİYE'DE KENDİ ALANINDA BİR İLKİ BAŞARDI
- Mozarteum Üniversitesi'ne kabul edllmek kolay olmasa gerek?
- Başlangıcım tırnaklarımla kazıyarak oldu ama ondan sonra her şey çok güzel gelişti diyeyim kısaca. Dünyanın en prestijli müzik okullarından biri olan Salzburg Mozarteum Üniversitesi'nde Alman hocam Helga Storck bana her şeyi sil baştan öğretti. Kendisi efsanevi arpist Marcel Grandjany'nin öğrencisiydi ve her dersi zihnimde yeni ufuklar açıyordu. Arp dersinden çıktığımda söylediklerini unutmamak için sayfalarca notlar aldığımı hatırlıyorum. İlk iki yıl böyle geçti. Daha sonra yarışmalara katılabileceğimi düşündüm, çünkü içimde hep solo çalma tutkusu vardı. Hocam da destekledi. 2010 yılında Macaristan'daki Szeged Uluslararası Arp Yarışması'nda birinci oldum. Bu, benim için çok büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Yarıştığım kategoride seviye gerçekten yüksekti. İkinci ve üçüncü olan arpistler de bugün çok iyi yerlerde. Jüri başkanı efsanevi Fransız arpist Elisabeth Fontan-Binoche heyecanla boynuma sarılırken, ödülü veren Camac arp firmasının yöneticisi Jakez François sahnede "Bu Türkiye'ye arp alanında giden ilk büyük ödül" diyerek beni ağlatmıştı. Bir Türk'ün birinci olmasına sinirlenen bazı yarışmacılar, "Türkiye'de arp mı!" diyerek salonu terk etti. O anı unutamam; 10 saatlik bir tren yolculuğuyla gitmiştim, orada tek başımaydım, ailem yoktu, çok duygulanmıştım.
- Sonrası daha mı kolay oldu?
- Tam olarak öyle değil. İtalya, Sırbistan ve Monako'dan peş peşe ödüller geldi. Master için Amsterdam Konservatuvarı'nı kazandım. Ama her yıl burs bulma stresi yaşıyordum, çünkü burs alamazsam Türkiye'ye dönmem gerekecekti. Sanatta "en iyi" kavramı olamaz, dolayısıyla yarışmaları amaç olarak değil, bana yardımcı olan araçlar olarak gördüm.
FAZIL SAY'DAN ARP GETİREN PAYLAŞIM
- Kariyerinizin dönüm noktasını sorsam?
- Kariyerimde iki kırılma noktası var. Birisi yurt dışına adım atmak, bu bana bambaşka bir bakış açısı kazandırdı ve beni özgürleştirdi. Özellikle klasik müziği anlamak ve arpın inceliklerini öğrenmekle ilgili... Diğeri Fazıl Say'ın beni desteklemesi oldu. Üstelik hiç tanışmıyorken. O güne kadar arpım yoktu, birinciliklerim vardı. Ama nedense hiç haber değeri taşımıyordu. Üzücü bir durum bu. Fazıl Say, "Üç tane dünya birinciliği var ama hâlâ arpı yok. Arp almak için konser düzenliyor" diye paylaşınca çok haber yapıldı. Daha önce kazandığım ödüller birdenbire haber değeri taşıdı. Fazıl Say'ın bu çağrısı sonrası yardım toplandı. Arp sahibi olmamın okulumun biteceği yıla denk gelmesi benim için bir mucizeydi. Çünkü okulun bitmesi demek artık çalışacak bir arpın olmaması demekti. O yüzden bu önemli bir armağan oldu bana. Bir arp sahibi olmaya çalışırken Fazıl Say gibi bir ağabeyim, dostum, ustam oldu. İyi ki arpım yokmuş diyorum yani. Yoksa böyle özel bir hikâyenin içinde olamazdım.
ÜSTÜN YETENEKLERİN VAR AMA KENDİNİ GELİŞTİRMELİSİN
- Yurt dışına gitmeye karar verme süreciniz nasıl gelişti?
- Tam zamanlı olarak konservatuvara girdikten sonra sınıf atlayarak lise birden lise üçe geçtim, çünkü enstrümanda seviyem ilerideydi.
Sonra oradaki eğitimin yetersizliğini fark ettim. Bu işi derinlemesine öğrenme umutlarıyla tam zamanlı eğitime geçmeme rağmen, istediğim verimi alamıyordum. Özellikle enstrüman dersinin yetersizliği beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. 16 yaşında bir uyanış yaşadım diyebilirim.
Arp eğitimi için yurt dışına gitmem gerektiğini fark ettim. Okul ve hoca araştırmalarımı tek başıma yaptım.
E-postalar yazarak hocalarla tanışma randevuları aldım. Tabii 16 yaşında bir öğrenci olarak bir e-posta hazırlamam günler sürüyordu. O zamanlar internet bu kadar gelişmemişti. İngilizcem bazı alanlarda yetersiz kalabiliyordu. Bir yandan burs arayışına girdim. Böyle anlatıyorum ama tüm bu süreç tam iki yıl sürdü. Bursu bulunca Almanya ve Avusturya'da üç okula başvurdum. Hocalar, "Evet çok yeteneklisin, büyük bir potansiyel var ama hiçbir şey bilmiyorsun! Ciddi bir bilgi eksikliğin var, buraya geldikten sonra seni çok zor bir süreç bekliyor. Buna hazır mısın?" diye sordular bana. Hiç düşünmeden "Hazırım", diyerek yola koyuldum.
- Bu arada aileniz neler düşünüyordu acaba?
- Ailem tabii ki çok erken olduğunu söyleyip, üniversiteyi bitirdikten sonra master için gitmemi önerdi. Ama o zaman her şey için çok geç olurdu, bu teşhisime çok güveniyordum. Kavga kıyamet onları ikna ettim ve gittim. Bu söylediğim sanatın birçok dalı için geçerli. Doğru tekniği erken yaşta öğrenmek gerekiyor. Yaş ilerledikten sonra düzeltmek mümkün değil. Teknik bilgi yetersizliği sakatlanmalara yol açarak birçok kariyerin daha başlamadan bitmesine sebep oluyor.