Yaşamı, olayları ve insanları kontrol etmeye çalışmak, suyu avucunuzda tutmaya çalışmak gibidir. Ne kadar sıkarsanız, o kadar hızlı kayar gider. Bu benzetme aslında yaşamın kendisini anlatır. Ne kadar çok kontrol etmeye çalışırsak, o kadar çok direniriz. Ve bu direnç, içimizde gerginlik yaratır, enerjimizi tüketir. Zamanla bu çaba bizi yorar ve sonunda fark ederiz ki, bu kadar çaba harcamamıza rağmen kontrol bizde değildir. Oysa özgürlük, dış dünyayı kontrol etmeye çalışmayı bırakıp, iç dünyamıza yöneldiğimizde başlar.
KORKULARIMIZIN YANSIMASI
Kontrol etme çabası, çoğu zaman korkularımızdan beslenir. Geleceği kestirememek, olayların nasıl sonuçlanacağını bilmemek bizi kaygılandırır. Bilinmezlik, zihnimizde çeşitli senaryolar yaratarak endişeyi körükler. Fakat burada bir rahatlama noktası var: Yaşamın belirsizlikle dolu olması, onun en doğal halidir. Bizler ne olayları, ne insanları, ne de dış dünyayı kontrol edebiliriz. Tek kontrol edebileceğimiz şey, onlara verdiğimiz anlam ve tepkimizdir.
Kontrol etmeye çalışmak yerine, akışta kalmayı öğrenmek gerekir. Bu, olaylar karşısında teslim olmak, pes etmek demek değildir. Aksine, hayatın getirdiklerini bilgelikle kabul etmek ve her duruma uyum sağlamak demektir. Tıpkı bir ağaç gibi... Rüzgar estiğinde direnmeyi değil, rüzgarla dans etmeyi öğrenmeliyiz. Rüzgar, hayatın zorluklarıdır. Eğer biz her rüzgara karşı koymaya çalışırsak, yıpranırız. Ama o rüzgarla dans etmeyi öğrendiğimizde, hayatın sunduğu deneyimlerle daha güçlü bir bağ kurarız.
TEPKİLERİNİZİ ŞEKİLLENDİRİN
Gerçek güç, olayları kontrol etmekte değil, olaylara verdiğimiz tepkiyi şekillendirme becerisindedir. Olaylar bizi ne kadar sarsarsa sarsın, asıl önemli olan o olaylara nasıl baktığımız ve nasıl tepki verdiğimizdir. Kontrol etmek, dış dünyada olayları istediğimiz gibi yönlendirme çabasıdır. Ancak bu çaba genellikle başarısızlıkla sonuçlanır, çünkü yaşamın kendisi kaotiktir ve olaylar her zaman bizim planladığımız gibi gitmez. Bu kaosu değiştiremeyiz, ama içsel huzurumuzu korumayı öğrenebiliriz.
Bırakabilmeyi öğrenmek... İşte burada büyük bir huzur saklıdır. Bırakmak, olayların kendiliğinden çözülmesine izin vermek demektir. Hayatın doğal akışına güvenmektir. Yaşamda bazı şeylerin bizden bağımsız olarak şekillendiğini kabul etmek, büyük bir rahatlama getirir. Bizim kontrol edebileceğimiz tek şey, olaylara nasıl tepki verdiğimizdir. Olaylar karşısında çaresiz hissettiğimizde, bu kontrolü elimizde tuttuğumuzu unuturuz. Oysa güç her zaman bizde, zihnimizin içinde. Yaşadıklarımız, bizim onlara verdiğimiz anlamlarla şekillenir.
Bir fırtına çıktığında onu durduramazsınız, ama yağmurda dans edebilirsiniz. Tıpkı yaşamın getirdiği zorluklar gibi... Bu zorluklar karşısında kontrolü ele almaya çalışmak yerine, onlara nasıl tepki vereceğimizi seçmek bizim elimizde. Ve bu seçim, bizi güçlendiren, bizi sakinleştiren seçimdir. İçinde bulunduğunuz zorlu bir durumla karşılaştığınızda, ne kadar zorlayıcı olursa olsun, durup kendinize şu soruyu sormak bile yeterlidir: Bu duruma nasıl bakmak istiyorum? Tepkim ne olacak?
SEÇİMLERDEN DOĞAN GÜÇ
Gerçek özgürlük ve huzur, kontrol edemediğimiz olaylara verdiğimiz anlamı değiştirdiğimizde gelir. Hayatta neyle karşılaşırsak karşılaşalım, kontrol edemediğimiz şeyler hakkında endişelenmek yerine, tepki verme gücümüzü keşfetmek bize gerçek özgürlüğü getirir. Çünkü her zaman elimizde olan bir şey vardır: Nasıl tepki vereceğimiz. Bu farkındalık, hayata bakışımızı ve yaşama dair algımızı kökünden değiştirir.
OLAYLARA YÜKLEDİĞİMİZ ANLAM
Düşünsenize, ne kadar rahatlatıcı olurdu her şeyin bizim istediğimiz gibi gitmemesinin aslında doğal olduğunu kabul etmek. Olayların, kişilerin veya durumların üzerimizdeki etkisini azaltmak, bizim elimizde. Eğer kendi içsel huzurumuzu sağlam tutabilirsek, dış dünyadaki değişimlerden daha az etkileniriz. Ve bu da bize hayatla, onun kaosu ve belirsizlikleriyle barış içinde yaşama becerisi kazandırır.
Geçen yazılarımda DAT Sistemi olarak bunu size anlatmıştım, Durum-Anlam-Tepki. Verdiğimiz tepkileri, durumlara verdiğimiz anlamlar belirler.
Unutmayın, dışarıda ne olursa olsun, asıl fırtına içimizde kopar. O fırtınayı sakinleştiren ise, bizim olaylara yüklediğimiz anlamdır.