"Biz bu mahkemeyi Rusya ve Afrika ülkeleri için kurduk. İsrail için değil..." Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Khan'a yöneltildi bu ifade. Başsavcı geçtiğimiz mayıs ayında duyurdu aldığı bu tehdidi. Kısaca olayı hatırlayalım. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında yakalama kararı talep etmişti. Gazze Şeridi'ndeki savaş suçlarına yönelikti bu karar. Tabii hemen bazı ülkeler yine devreye girdi. Hemen Başsavcı Khan'a yönelik tehditler başladı. UCM Başsavcısı, kameralar karşısına geçerek "Bazı ülkelerin liderlerinden 'Biz bu mahkemeyi Rusya'nın haydut liderlerine ve Afrika ülkelerine karşı kurduk' tehditleri aldım" dedi.
KENDİ ÇIKARLARINA HİZMET EDİLMELİ
UCM Başsavcısı'nın 'bazı ülkelerin liderleri' ifadesiyle kimi kastettiğini herkes anlamıştı: Batılı isimler. Hani şu kameralar karşısında iki laflarından birisi 'insan hakları, ifade özgürlüğü' olan isimler. Yani 'uluslararası' dedikleri bir mahkeme aslında o kadar da uluslararası olamaz. Kendileri dokunulmaz olmalı. Nasıl olur da onlardan birisi hakkında yakalama talep edilebilirdi. Batı bu kadar aymaz aslında. Peki bu her istediklerini yapma gücünü nereden buluyorlar? Nasıl oluyor da hâlâ tüm uluslararası kurumları kendi çıkarlarına göre yönlendirebiliyorlar? Bu soruların cevaplarına geçmeden önce ABD ve Avrupa ülkelerinde son zamanlarda yaşanan bazı ikiyüzlülükleri hatırlayalım:
ONLARDA DÜZENLEME, BİZDE YASAK
Batılı devletler sosyal ağlara karşı istedikleri yasağı devreye sokuyorlar. Buna 'düzenleme ya da tedbir' diyorlar. Aynı uygulamaları aynı gerekçelerle Türkiye devreye soktuğunda ise hemen 'yasakçı zihniyet' karalamasını yapıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Komisyonu, belirledikleri kurallara uymazsa sosyal medya platformu X'i kapatabileceklerini duyurdu.
X'in sahibi Elon Musk, AB Komisyonu'nun kendilerine "gizli sansür anlaşması" teklif ettiğini öne sürdü. Batılı devletler için kameralar kapalıyken her şeyi yapmak serbest olduğu için bu açıklamanın da üzerine kimse gitmedi.
İngiltere'de geçen haftalarda aşırı sağcılar sokaktaydı. 11-12-13 yaşlarındaki çocuklar dahil olmak üzere 1000'e yakın kişi gözaltına alındı. Birçoğuna terörizm suçlaması yöneltiliyor. Ama ne hikmetse hiçbir AB kurumu çıkıp da "Endişeliyiz. İfade özgürlük" gibi laflar etmiyor.
Fransız hükümeti 6 gün önce bir karar aldı. Kolonileri Yeni Kaledonya'da mayıs ayından beri bağımsızlık yanlıları sokaklarda. Fransız güçleri gösterileri güç kullanarak bastırıyor. Ada'da mayıs ayından bu yana gece saatlerinde uygulanan sokağa çıkma yasağını da 26 Ağustos'a kadar uzattılar. Bir tane Batılı basın kuruluşu çıkıp da ne Paris yönetiminin uyguladığı baskıları yazdı ne de göstericilerin ne istediğini aktardı. Dahası kimse çıkıp da "2024 yılında nasıl oluyor da Fransa'nın hâlâ kolonileri var" demiyor.
İfade özgürlüğü, demokrasi, bağımsızlık, insan hakları... ABD ve Avrupa yıllardır bu ifadelerle dünyayı yönetiyor. Aynı kavramlar kendi çıkarları söz konusu olunca anında değersizleşebiliyor.
İSRAİL'E SİLAH SERBEST, FİLİSTİN'E SLOGAN YASAK
"Nehirden denize özgür Filistin..." 7 Ekim 2023'ten beri yani İsrail'in Gazze Şeridi'nde soykırıma başladığı günden bu yana ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ve daha birçok ülke bu marşı yasakladı. Sokakta bile söylenmesine izin vermiyorlar. Almanya'da 22 yaşındaki bir kadına bu sloganı söyledi diye mahkeme para cezası verdi. Ancak aynı ülkeler İsrail'e her türlü katliam silahını sağlamaktan geri durmuyor. Ama ne var biliyor musunuz? Filistinlilerin haklı direnişi, Gazze'ye uygulanan bu soykırım dünya genelindeki milyonlarca vicdanı harekete geçirdi. Artık dünyanın dört bir yanında İsrail 'alçak' olarak anılırken, Filistinliler ayakta karşılanıyor. Belki de Batı'nın kirli düzenini Gazze'den yükselen bir bebeğin çığlığı yıkacak...
OSCAR, EUROVİZYON, OLİMPİYATLAR... YASAKLAR, GÖZ BOYAMALAR, ALDATMACALAR
Batı'nın dünyaya karşı elindeki en büyük güçlerden biri kültürel etki oluyor. Moda, sanat, sinema, spor... Hepsi tekellerinde. Çünkü burada da kuralları kendileri belirliyorlar. Örneğin Eurovizyon'da kimin yarışacağına ne söyleyeceğine hatta ne giyeceğine kendileri karar veriyor. Ya da Oscar için de aynı şey geçerli. Son Paris Olimpiyatlarında da benzerini yapmadılar mı? Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya'yı tüm organizasyonlarda yasakladılar. Ancak Gazze Şeridi'nde soykırım yapan İsrail her platformda temsil ediliyor. Üstelik Oscar ya da Eurovizyon'da Filistin'i temsil edecek endişesi ile kefiye bile takılmasına izin verilmedi. Dahası katledilen bir Filistinli bebeği anmak 'siyaset olur' gerekçesiyle yasak. Ama ölen bir İsrailli anıldığında dakikalarca ayakta alkışlanıyor. Tüm bu eğlence dolu organizasyonları geçelim. 9 Ağustos'ta Japonya'da atom bombası kurbanları anma törenlerine İsrail davet edilmedi diye Nagazaki'ye ABD ve Avrupalı birçok ülke de katılmadı.
EVRENSEL DEDİĞİMİZ HER ŞEY BATI MERKEZLİ ÇIKIYOR
Gelelim Batılı devletlerin istedikleri ülkede istedikleri her şeyi yapma güçlerini nereden bulduklarına. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; Evrensel dediğimiz her şey aslında Batı merkezli oluyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda yabancı meslektaşlarımızla evrensel gazetecilik etik ilkeleri üzerine bir tartışmaya girmiştik. Bangladeşli bir arkadaşımız çıkıp "Evrensel etik ilkeler, tabii ki olmalı. Ama diğer sektörlerde olduğu gibi gazetecilik alanını da Batılı uzmanlar yazmamalı. Çünkü o zaman evrensel ilkeler olmuyor. Batı merkezli gazetecilik etik ilkeleri demek daha doğru olur" demişti. Ben de aynı fikirdeyim. Aksi takdirde haberimizin başındaki vaka gibi oluyor. 'Uluslararası' dedikleri Ceza Mahkemesi, Batı'nın çıkarlarını gözetmek için kurulan bir araç olmaktan öteye gidemiyor.
DÜZENİ KENDİLERİ KURDU
Tıpkı Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi diğer birçok kurumun ortaya çıkmasının arkasında Batı var.
Birleşmiş Milletler (BM) de buna bir örnek. İsrail'in Gazze soykırımını durduramayan BM, 5 ülkenin boyunduruğu altında. En çok da ABD ve Avrupalı ülkeler ne derse o kabul ediliyor.
Avrupa'nın elinde BM'nin yanı sıra Avrupa Birliği gibi bir sistem var. Ama aynı şekilde başta bir birlik oluşumuna çok da müsaade etmiyorlar.
Mevcut düzeni kendileri kurdu yani. Normlar, kurallar, yasalar, prosedürler... Hepsi tekellerinde.
Kurdukları sistemin devamı için ellerinde birçok dinamik tutuyorlar. Ülkeleri tehdit ediyorlar. Yaptırım kartları var. İstedikleri teknoloji vermiyorlar. Hangi doğal kaynağı isterlerse öncelikli olarak sömürmeye devam ediyorlar.
Soğuk Savaş sonrası başlayan tek süper güç olarak ABD'nin liderliği sürüyor.
Küresel ekonomik sistem tamamen kontrolleri altında.
KAVRAMLARIN ALTINI DOLDURUYORLAR
Kültürel güç ellerinde.
Bu kültürel hegomanya sayesinde "En iyi biziz" ya da "Biz çok moderniz" imajlarını hep diri tutuyorlar.
Kavramların altlarını kendileri dolduruyorlar.
'Başarılı-başarısız' ya da 'mutlu-mutsuz.' Oturdukları yerden herhangi bir ülkenin vatandaşlarını yine kendi belirledikleri standartlara göre 'mutlu ya da mutsuz' ilan edebiliyorlar.
Ya da 'ifade özgürlüğü' gibi kavramların sınırlarını kendileri çiziyor. Veya kime 'terörist' denileceğini onlar belirliyor. Üstelik onların 'terörist' dediğine sizin başka bir ifade kullanmanıza izin vermiyorlar.
Kötü adama karşı iyi hep onlar oluyor. Bir dönem siyahiler, sonra Ruslar ardından da Müslümanları kötü ilan ettiler. Bundan sonra da muhtemelen Çinlileri kötü olarak lanse edecekler.
TÜRKİYE GİBİ ALTERNATİF GÜÇLER DOĞUYOR
Batı'nın imajı son yıllarda büyük hasar gördü diyebiliriz. ABD'nin zaten Irak ve Afganistan işgalleri ile durumu iyi değildi. İsrail'in Gazze'deki vahşetine verdikleri koşulsuz destek nedeniyle de Batı'ya bakış açısı oldukça değişmeye başladı. Batılı devletler aslında artık kendi kurdukları sistemi yıkmaya başladı demek de yanlış olmayacaktır. Bunlara ek olarak Afrika ülkelerinin etkisi giderek artıyor. Her ne kadar Ukrayna savaşı ile köşeye sıkışmış olsa da Rusya da BRICS gibi modellerle alternatif oluyor. Özellikle ABD'ye karşı ortaya çıkan güç ise Çin oluyor. Türkiye de yeni dünya düzeninde oldukça etkili bir alternatif güç olarak kabul görüyor. Son olarak küresel çapta hızla değişen nüfus yapısına da kısaca değinmekte fayda var. Avrupa'nın nüfusu yaşlanıyor ve çoğalmıyor. Dolayısıyla yakın gelecekte göçmenlere daha fazla ihtiyaç duyacaklar.