Okay Temiz'in, Okay Temiz-Live in Montreux Jazz Festival 1982, Don Cherry Trio-Live in Paris 1971 ve Okay Temiz-Drummer Of Two Worlds plakları Avustralya'dan Japonya'ya, Amerika'dan Yeni Zelanda'ya, 500'ün üzerinde müzik dükkanında satışa çıktı. Caz Plak sahibi Haluk Damar ile yurtdışında Japonca, Fransızca, İngilizce ve Türkçe hazırlanan plaklar, farklı ve eğlenceli kapak tasarımıyla dikkat çekiyor. Röportaja aracıyla gelen, bizzat kendisi park ettikten sonra geciktiği için özür dileyen bir Galata beyefendisi karşısında utanıyoruz. Usta, 86 yıllık damıtılmış bir ayaklı kütüphane olduğu için buluşma bir röportajdan ziyade sohbete dönüyor. Nasipleniyoruz...
"Galata'daki ritim atölyesi 17 seneden beri var. 1971 senesinde Galata Kulesi'nin en üst katın bir altında ilk defa Caz Kulüp'te idim. Yabancılarla çaldım; Afrikalılarla, İsveçlilerle... Bir ilkti bu. Aslında ileride Tophane Amirliği var, dökümhaneydi. Tophane Sanat Enstitüsü'ne gittim ben. Ortaokuldan sonraydı. 1955 senesinde konservatuardan kovulunca 1956-1957'de buraya geldim. 1957'de buraya girdim, Tophane Sanat Enstitüsü'ne. Orayı bitirdik, askerlik hakkını aldık. Dolayısıyla burayla bir yakınlığım var. Tarihi de bir yer. Üstümüz eskiden galeriydi, şimdi ise restoran. Daha üstümüzde kontrbas ve gitar yapan yerler vardı. Yani bu bina restoran olmasının dışında bir sanat yeri. Dolayısıyla burada kaldık. İlk zamanlar çok iyiydi burası. Galata güzeldi o zamanlar. Kültür yeridir, hala da devam ediyor. Ama gelen halkın alakası yok. Galata selfie mekanı oldu artık. Bakma ama yine iyidir Galata... (Kıyamıyor semtine 86'lık büyük usta)
KAFANI BURAYA VEREMEZSEN ÇALAMAZSIN
- Okay Temiz Ritim Atölyesi'nde neler oluyor?
- Buraya iki kız bir erkek psikolog geldi.
Baktım çalamıyorlar çünkü konsantreleri yok.
Sen bunu yapamıyorsan adamın, kadının
problemini nasıl dinleyeceksin? Alışmışlar
okuldan bir sisteme, onu uyguluyorlar. Nasıl
duyuyorsa sana birkaç şey söylüyor, sonra
parasını alıp gidiyor. Eğitim sistemimizde
eskiden müziğin hakkı verilirdi. Bizim dönemimizde
Rusya'da okumuş bir piyano hocası
vardı ki, beni yılbaşı gecesi çalarken yakalayan
oydu. Bizden bir ritim istedi hem eller
hem ayaklar çalışıyor. 30 kişilik sınıfta iki üç
kişi yapabildik. Böyle bir kadındı. O zaman
ritim çalışması vardı. Şimdi yok.
BEN GİDİYORUM, BURASI MÜZE GİBİ YAŞASIN
- Buraya gelenler müzikle huzur buluyor mu?
- Sevgi, ilgi, kültür bunların hepsi birlikte
geliyor. Zaman da gerekiyor. Buraya kursiyerler
geliyor. Gelenler iş adamı, doktor,
beyin cerrahı, polis. Ben burada son derece
basit ve hakikati öğretiyorum. Ama İsveç'te
böyle değil. Onlar daha öğrenmiş oluyorlar.
Dinleme şekilleri, konsantre olma şekilleriyle
daha kanalize oluyorlar. Buradakiler buraya
kafasında problemlerle geliyorlar. Yani sosyal
yaşamındaki problemlerle geliyorlar. Buraya
gelip iki saat çalışıyor. Çıkarken mesut çıkıyor.
Kimisi odaklanamıyor, bir şey söylüyorsun
ama kafası burada değil. Benim de iki
üç yılım kaldı ama vasiyetimdir burası müze
gibi yaşasın. İcat ettiğim aletleri ve dünyanın
her yerinden topladığım müzik aletleri gençlere
müze olarak bırakmak istiyorum.
HÜSNÜ ŞENLENDİRİCİ'NİN BABASINI KEŞFEDEN BENİM
Sizi geçen yıl Don Cherry için verdiğiniz konserde izlemiştim...
- Don Cherry'nin Türk parçalarını
çaldık orada. Bu tür şeyleri Türk
müzisyenleri çalmamış. 40-50 sene
evvel İsveç'te biz bunları çaldık.
Türk müziğinden haberdar oldular.
İlgi gösterdiler. İki tane çok büyük
zurnacı götürdüm. Bir tanesi Binali
Selman, radyo sanatçısı vefat etti, çok
iyi bir zurnacıydı. Bir tanesi de Ziya
Aytekin'di. Bu iki kişi Doğu müziğini
gümbür gümbür çalan müzisyenlerdi.
Sonra Saffet Gündeğer'i çıkarttım,
Bandırmalı bir klarnetçi. Gündeğer,
Müzeyyen Senar'ın vokal hocasıdır.
Müzeyyen Senar, Zeki Müren
enstrüman çalamaz ki, onlara bunu
müzisyenler öğretiyor. Zikir albümünde
neyzen Aka Gündüz ile çalıştım.
İlk defa bir caz albümüne neyi girişi
oldu. Tuna Ötenel kan dolaşımında
rahatsızlığı olan ama çok önemli bir
müzisyen. Sonra Salih Baysal diye
bir kemancıyı götürdük ve dünya
dördüncüsü seçildi. Hüsnü Şenlendirici'nin
babasını bulan benim. Bunlar
hep düğünlerde çalıyorlar. Babası
Ergün'ün temelini ben attım. Çok iyi
çalıyor ama kimse farkında değil.
NE GENÇLERDE NE AİLELERİNDE SABIR YOK!
Gençlerde hiç sabır yok. Ailelerin para kazanma beklentisi var. Yani onlarda da sabır yok. Gençlerin çok idealist olması lazım. Caz dünyadaki en zor müziktir. Hem melodiyi düzgün çalman gerekiyor hem de onun doğaçlamasını yapman gerekiyor. O doğaçlama formlara bağlı. Müzik formlarına bağlı. Bu klasikte yok, notayla çalıyorsun. Folklorde yok, doğaçlamayı kafana göre yapıyorsun, hiçbir kural olmadan. Caz müziğe geldiğin zaman kurallar var. Neyse bugün ülkemizde yetişen iyi caz müzisyenleri bir elin parmağımı geçmez. Bu caz müzisyenleri verdikleri emeğe, pop müzik çalarak yazık ediyorlar. Birkaç tanesi hariç hepsi gidip popçuların arkasında çalıp oradan 4-5 misli fazla para kazanırlar.
RAPÇİ VE ROCKÇILARIN YERİ AYRI
Annem ud çalardı. Kendisi musiki muallim mezunudur. Babam da subay. Konservatuvarda biz aykırı müzik çaldık. Kaliteli dans müzikleri falan vardı o zamanlar. Şimdiki poplar falan rezalet. Söz de mühim değil, söze bakmıyorlar. Rapçiler ve rockçılar var, onlar biraz daha politik oluyor. Onları biraz ayırıyorum. Benim kabullenebileceğim bir tarz var. 70'lerde iki yıl rock çaldık. İsveç'te rock müziğinin en büyük orkestrası, Domuz Eti Yanığı kulübü kuruldu. Öyle bir grupla ben iki sene beraber çalıştım.
RUHİ ERDOĞAN MUAZZAM BİR TROMPETÇİ
Türk müziğini İsveç'e getirdim ve oradan Türk Cazı çıktı. İsveç'te zeybekleri çaldılar, oyun havalarını çaldılar. Fransa'da çaldık, Almanya'da çaldık. Zikir plağım var, arşivlenmiş bir plak o. O müzikleri bugünkü aletlerle, enstrümanlarla birleştiremezsin. Mesela İsveç'te neyzenlerin çaldığını çalan harika Türk bir trompetçi var. İsveç'te doğmuş Türk bir çocuk. Türiye'ye iki üç defa geldi. Adı Ruhi Erdoğan. Çok muazzam bir trompetçi. Mesnevi müziğini alıp cazla birleştiren biri.
ORDAN BURDAN KISA KISA
- Ritim atölyenize kimler gelmeli?
- Herkes gelmeli.
- Bir tencereden de ses çıkartıyorsunuz, Afrika'da bulduğunuz herhangi bir şeyden de...
- Her şeyden duyulur ama bir amacın olması lazım.
- Bilgisayarda yok mu bu sesler, yapay zeka çıkartamaz mı?
- Yapay zeka beş para etmez, çok kızıyorum ona. Hiç lüzumu yok ya. Ama teknoloji ve sağlık için lazım tabii ki.
- Tuluyhan Uğurlu ortak bir çalışma yaptınız mı hiç?
- O acayip bir arkadaş. Tanışmamız lazım. Renkleri çalarsın, Çin yazılarını çalarsın, köşeleri çalarsın. O da bu kafada. Çalınmayacak bir şey yok yani.
- Kaç ülke gezmişsinizdir hocam?
- Bilemiyorum ama Japonya ama Çin'e gidemedik ama dokuz kere Hindistan'a gittim.