Bugün İslam aleminin en özel günlerinden biri olan Kurban Bayramı. Maddi gücü yeterli olanların kurban keseceği, kesemeyenlerin ise secdeler eşliğinde Hakk'a teslimiyet şuuruyla bağlanacağı Kurban Bayramı, büyük bir coşkuyla idrak ediliyor. Paylaşmanın en güzel örneklerinin sergileneceği, cömertliğin ve eli bolluğun, kişinin hem dünyası hem de ahireti için kurtuluşa vesile olacağı bu kutlu günde, sadece İslam dünyası değil başta mazlum coğrafyalardaki insanlar olmak üzere bütün bir insanlık, paylaşma erdeminin yüceliğiyle tanışacak. Kurban Bayramı'nın, özelde müminler, genelde ise bütün bir insanlık için ne anlam ifade ettiğini ilahiyatçı Prof. Dr. Ekrem Demirli ile konuştuk.
İBADETLERİN KURUCU UNSURU
"Kurban, ibadetlerin kurucu unsuru kabul edilebilir. Bir mümin herhangi bir ibadette neye niyet ediyorsa kurban keserken (zibh) ona niyet ediyordur; kurbanın maksadı ne ise öteki ibadetlerin maksadı da odur. Kurban insanın ölmüş nefsidir; orada ölen bir hayvan değil, insanın kendisidir, kesilen bir hayvan değil, insanın arzuları, korkuları, hırslarıdır. Binaenaleyh haccın ifade ettiği derin anlamın bir sonucudur kurban. Hac ilk insan, ilk peygamber Adem'in inşa ettiği Kabe'ye dönmek demektir. Hz. İbrahim ile birlikte insanlık Adem'e yeniden döndü; tevhit ikame edildi, insanın insana üstünlüğü fikri yıkılarak bütün insanlar eşitlendi. Hz. Peygamber ise haccı nihai formunda ve evrensel ölçeğinde bir ibadet olarak bize talim etti."
İNSANIN RUHUNU ÖZGÜRLEŞTİRMESİ
"Kurban, insanın benliğini aşması, hayvani güdülerine karşı aklını ve ruhunu özgürleştirme iradesi ise o zaman yoksulların da bu özgürleşme sürecinde bir dahlinin olması gerekir. Başka bir anlatımla kurban 'zibh' yani kesme ile ikmal edilen bir ibadettir. Geride kalan ürünler, yani etler ise başka bir meseledir. Kurbanın esas ve birincil kısmında yoksulların da bir özne veya şahit olarak bulunması gerekir ki, kurban onların da bayramı olabilsin."
İNSANIN ŞAHİTLİĞİ TAZELENİR
"Hz. İbrahim bütün insanlar için oğlunu kurban sınavından geçirildi. Hz. Peygamber bütün insanlar için deveyi 'nefs' yerine kurban etmiş oldu. Biz de ona şahitlik ettik, kurban keserken veya bir kurban kesilirken tekrar o şahitliğe dahil olur, onu anar ve bilinçle tazeleniriz. Müslüman toplumda kurbana bu bilinçle iştirak edildiğinde, yoksullar ve zenginler aynı ibadetin 'özneleri' veya şahitleri olarak Hakk'a yaklaşmış olurlar. Çünkü kurban sadece takva ile kurbiyete vesile olabilecek bir ibadettir."
ALLAH'A ULAŞAN TAKVADIR
"Kurbanı ikiye ayırırsak, birinci kısım etler ve kanlar ile maddi kısmı iken ikinci kısmı ise Allah'a giden takva kısmıdır. Hiç kuşkusuz takva genel bir kavram olarak bütün ibadetlerin ruhunu belirler. İbadet ve ahlakı Allah'a bağlayan şuur ve niyet kısmı 'takva' olarak kabul edilebilir. Bu itibarla takva sıradan fiillerimizi ibadet haline getirerek bizi Allah'a taşır; bu yönüyle Allah'a giden şey, etler veya kanlar değil, takva bineği (burak) üzerinden insanın kendisidir. O zaman kurbanın mahiyetini bu kavramda aramak lazım: Takva! Fakat biz bu takvayı 'kesme' eyleminde idrak ediyoruz, kurbanın ayırıcı niteliği budur: Helal kılınmış bir hayvanın boğazlanması."
BENLİĞİMİZİ KURBAN EDERİZ
"Peki bir koç veya kurban hayvan kimin yerini doldurabilir ki? Hiç kuşkusuz hiçbir insanın yerini doldurmaz ancak ilahi sünnet bunu böyle iktiza etmiştir: bir koça karşılık biz! Demek ki kesilen kendimiziz. Bu nedenle sufi muhakkikler 'Allah'ın karşısında canı feda etmek' tabirini sıkça kullanırlar. Peki biz niçin kendimizi kurban edelim, bu sorunun cevabını da bulmamız lazım: Bunun en açık cevabı mülkün ve varlığın Allah'a ait olmasıdır. Biz kelime-i tevhidi dile getirirken aynı zamanda mülkün ve iktidarın mutlak sahibi olarak Allah'a teslim olmuş oluyoruz. Zamanla bu sözü unutuyor ve yeryüzünün hakimleri ve malikleri haline gelerek saltanatlar kuruyoruz. İşte verilen sözü tekrar hatırlamak üzere Allah canımızı kurban ettiriyor: biz de vekilimizi kurban ederek, taşıdığımız canın bir emanet olduğunu tekrar hatırlıyoruz."
İSLAM'IN BİR PARÇASI
"Hz. İbrahim kurban ibadetini de bir sünnet olarak Müslüman topluma bırakmış, Hz. Peygamber ve İslam bu sünneti onayladığı için İslam'ın bir parçası olmuştur. Bu 'Kurban Hz. İbrahim'in uygulaması' demek değildir. Hz. Peygamber kendisinden önceki bir uygulamayı onayladığında o artık Hz. Peygamber onaylamasıdır. Biz bugün 'Kurban Hz. İbrahim'in sünnetidir' demiyoruz. Kurban Hz. Peygamber'in sünnetidir. Çünkü Hz. Peygamber kendinden önceki doğruları, iyileri onayladığında artık onlar onlara ait olmaktan çıkarlar hepsi Hz. Peygamber'e ait olurlar. İbnü'l Arabi boğazladığımız hayvanın bize vekil veya bizim için bir fidye, yani bedel olduğuna dikkatimizi çeker."
HER TÜRLÜ PAYEDEN VAZGEÇERİZ
"Hacda biz doğduğumuz ana dönüyoruz, ya da öldüğümüz ana gidiyoruz. Arada fark yok. Hac ibadetini anlamadan, kurbanı da anlayamayız. İnsanın insana hayat boyu bakışı, doğduğu ya da öldüğü andaki gibi eşit olmalı. Hac bütün bu kıyafetlerden soyundurarak bizi insan olarak eşitliyor. Kurbanda ise bize verilen payelerden vazgeçiyoruz, sadece insan olarak değerli olduğumuzu idrak edebilmek için."
BEN KİMİM? SORUSUNA ODAKLANMALI
"Kurban, Arapça 'Kurbiyet'ten gelir. Yakınlıktan. Allah'la yakınlaşma çabasıdır. Yani eski kültürlerde kurbanla ilgili 'Ver kurtul', hak dinlerde ise 'Ver yaklaş' anlayışı var. İnsan kurban ibadetiyle kendini fonksiyonlar ve aidiyetler üzerinden tanımlamayı, onlara olan bağımlılığını da keser. Hac ve kurban ibadetleri 'Gerçekte ben kimim?' sorusu üzerine odaklanır. Dünyada giyindiğim ve çıkarmak zorunda kalacağım bütün geçici kimlikler dışında bir fert, bir birey olarak ben kimim! İşte hac döneminde ve Kurban Bayramı sürecinde bu konuyu tefekkür etmemiz gerekir. Hacca gitmesek bile bu dönem bu tefekkür için bir imkandır. Esas mesele, kurban kesildikten sonra ne olacağı değil, o bıçağı kendi arzularına çekebilmektir. Bizim için de kurban dünyevi olan bağımlılıklarımızı kesme ve özgürleşme eylemidir. Kesilen ise tabiat dengesi içinde, dinen helal kılınmış hayvanlardır."