Geçen günlerde Carmen operasını tekrar izleme fırsatı buldum. Georges Bizet'nin bu değerli eseri, müziğin ve anlatının mükemmel uyumunun ötesinde, insan doğasına dair derin gözlemler sunuyor. Özellikle, aşka ve duygusal bağlara olan yaklaşımlarımız konusunda dikkat çekici bir iç görü sağlıyor. Ve bu deneyim bana, zamanlar değişse de asırlar geçse de aşk ve ilişkilerdeki temel dinamiklerin nasıl da değişmez olduğunu bir kez daha hatırlattı. İnsanlar genellikle kendilerine aşırı ilgi gösterenleri değil, belirli bir mesafe koyan, hatta zaman zaman ilgisiz davranan kişilere daha çok çekilirler.
Carmen'in hikayesi, bu karmaşık insan doğasının canlı bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Opera, Carmen'in, Jose adında bir askeri kendine aşık etmesiyle başlar. Carmen, özgür ruhlu, bağımsız ve kendinden emin bir kadındır. Jose ise, Carmen'in bu çekiciliğine kapılarak, hayatını alt üst eden bir aşkın içine sürüklenir.
Burada dikkat çeken nokta, Carmen'in José'ye karşı sergilediği ilgisizlik ve zaman zaman onu reddetmesidir. Carmen, Jose'ye karşı her zaman bir mesafe koyar ve bu, Jose'nin ona olan tutkusunu daha da alevlendirir.
ULAŞAMADIĞIMIZ BİZE ÇEKİCİ GELİR
Bu durum, insan psikolojisinde sıkça rastlanan bir olguyu işaret eder: Erişilmez olanı arzulama. Bir şeye sahip olamamak ya da birinin ilgisini tam anlamıyla kazanamamak, o şeyi veya kişiyi daha değerli, daha çekici hale getirir. Carmen operası, bu psikolojik dinamiği ustalıkla işler. Carmen'in özgürlüğüne olan düşkünlüğü ve bağlanmaktan kaçınması, Jose'nin ona olan ilgisini katbekat artırır. Bu durum, Jose'nin hayatını tamamen Carmen'e adamasına ve sonunda trajediyle sonuçlanacak kararlar almasına neden olur. İnsan psikolojisi ve duygusal ilişkilerin karmaşık labirentinde, "ulaşamadığımız bize neden daha çekici gelir?" sorusu, özellikle aşk ve romantik ilişkiler bağlamında sürekli olarak karşımıza çıkar. Bu fenomen, birçok farklı faktörün birleşimiyle açıklanabilir ve insan doğasının temel
Peki ulaşamadığımız bize neden çekici gelir, işte bunu açıklayan üç neden:
YASAK MEYVE ETKİSİ
İnsanlar ulaşamadıkları kişileri daha çekici bulurlar. Bu, sadece fiziksel olarak ulaşamamakla ilgili değildir; bazen bir kişinin yanında olursunuz ama o kadar çok duvarı vardır ki, ona ulaşamazsınız. Ve insan, o sırada bir tür hipnoza girer ve karşısındaki insanın duvarlarını aşmak için elinden geleni yapar; tek hedefi o kişi olur. Bilinçaltımız, ulaşamadığımız kişilere ve nesnelere her zaman daha fazla ilgi duymuştur. Elması bu kadar değerli kılan, onun kıt ve bulunmaz olmasıdır; bir şeye ulaşamadığımızı hissettiğimizde, o şeyler bilinçaltımıza daha çekici gelir. Sınırlı sayıda üretilen bazı ürünler de bu yüzden insanlara daha çekici gelir. Bu nedenle, şunu bilmelisiniz ki, karşınızdaki kişi bulunmaz hint kumaşı değildir. Sizin ona ulaşamamanız veya onun size duvarlar koyması, sizinle ilgilenmemesi, sizin gözünüzde onu daha değerli kılıyor. Bunu fark etmeli ve gerçeği görebilmelisiniz.
DEĞERSİZLİK HİSSİ
İnsanlar bazen ulaşılamayan insanları takıntı haline getirirler, çünkü ancak o kişinin sevgisini kazanırsa mutlu olacaklarına dair bir yanlış inanç geliştirirler. Bu kişiler, narsist insanlara çekilirler veya narsist insanlar bu kişileri hemen tespit eder ve bulur. Ardından, kişi sevgilisinin sevgisini kazanabilmek için var gücüyle çabalar; fakat sevgilisi tarafından her reddedilişinde, ona olan tutkusu katlanarak büyür. Artık tek amacı, sevdiğinin takdirini kazanmak, ondan övgü almak olur. Ancak sevdiği güzel şeyler söylediğinde ve sevgisine karşılık verdiğinde değerli olacağına inanır. Böylelikle, zamanını boşa harcar; aylar ve belki yıllar geçer. Ama bilmez ki karşısındaki ona hiç değer vermeyecektir; hatta bilir ki, ona değer verirse bu oyun bitecektir.
TAMAMLANMA İSTEĞİ
Psikolog Abraham Maslow, insan ihtiyaçlarını bir piramit şeklinde düzenlerken, en tepeye kendimizi gerçekleştirme ihtiyacını koymuştur. Bu, kendi potansiyelimizi en üst düzeyde kullanma ve hayallerimizi gerçekleştirme arzusunu ifade eder. Maslow'a göre, zorlu hedeflerin peşinden gitmek ve onları başarmak, bu ihtiyacı tatmin eden en güçlü yollardan biridir. Zorluklarla yüzleşmek ve onları aşmak, bize kendimizi daha değerli ve tamamlanmış hissettirir. Bu arzunun kökleri, sadece profesyonel başarılarla sınırlı değildir; kişisel ilişkilerimizde de çoğunlukla kendini gösterir. Çoğu zaman, bu yüzden ulaşılması zor olan kişilere doğru daha güçlü bir çekim hissederiz. Bu, onların dikkatini ve sevgisini kazanma sürecinin, bizi zorladığı ve bu sayede kendimizi daha da geliştirmemize olanak tanıdığı için olabilir. Bu zorlu süreç, bir nevi kendimizi test etme ve kendi sınırlarımızı zorlama fırsatı olarak karşımıza çıkar. Sonuçta, bu kişinin sevgisini ve ilgisini kazandığımızda, bu başarı bize derin bir tatmin ve kendimizi gerçekleştirme duygusu sağlar. Maslow'un teorisi, insanların neden zorlukların üstesinden gelmeye bu kadar hevesli olduğunu ve neden zor elde edilen şeylere bu kadar değer verdikleri üzerine bir iç görü sunar.
Sonuç olarak hepimizin bilinçaltında ulaşılmayana olan bir arzu var ve bu hep var olacak. Bu duygu, bazen yanlış kişilere yönelmemize ve yıllarımızı kaybetmemize yol açabilir; aynı zamanda sahte duygusal tatminlerin peşinden koşmamıza da sebep olabilir. Bunların farkında olmalı ve bir şeye sadece ulaşılmaz olduğu için değer atfetmemeliyiz. Kendi değerimizin farkında olmalıyız. Bazen herkese fedakarlıklar yapıyor, emekler harcıyor, değer veriyoruz ama bir kişiyi unutuyoruz. Kimi mi? Kendimizi. Kendi değerinizin farkında olmanız umuduyla, başka bir yazıda görüşmek üzere.