Gazze'de şehit edilen Müslümanların sayısı 33 bini geçti. Yaralı sayısı ise 80 binden fazla. Dünya 7 Ekim'den bu yana tam bir akıl tutulması yaşarken gözü dönmüş siyonist rejim ise bu sistematik katliamını ara vermeden sürdürüyor.
Gazze'deki kıyımın ilk gününden bu yana yaptığı tespit ve değerlendirmeleriyle dikkat çeken isimlerden Çevirmen, Aktivist Ayçin Kantoglu konuğumuz oldu. Ünlü edebiyatçı ile boykot, tepki, sessizlik, Gazzelilerin dünyaya öğrettikleri ve bu kan deryasının çıkışında dünyayı nelerin beklediğini konuştuk.
GAZZE DAVASININ ABLASI...
- Kamuoyu sizi dünya çapındaki çevirilerinizle tanıyor. Fakat bir şey oldu ve 7 Ekim'de başlayan bu soykırım ile gönüllerde bambaşka bir yer edindiniz. Sizi kariyerinizin getirdiği konumdan alıp Gazze ve Kudüs davasının ablası haline getiren şey neydi?
- 7 Ekim hayatımızda ciddi bir yer tuttu tabi. O günden itibaren bu konuda ne yapabilirizin mücadelesini veriyoruz her birimiz kendi kabiliyetlerimiz nispetinde. Bu çalışmalar sırasında Aralık ayında İDE'de bir panele katıldım. Burada yaptığım konuşmaydı, bilinirliğime bahsettiğiniz ivmeyi kazandıran. Bu hadiseler başladığında orada oluşan asabiyeyi yönetmeye, onu belirli bir yola sevk etmeye yönelik çabalardı.
KENDİ ÇOCUĞUMU SEVERKEN SUÇLULUK HİSSEDİYORUM
"7 Ekim'le başlayan süreç beni günlük rutinimden koparttı. 'Bir şey yapabilir miyim, bu sesi yükseltebilir miyiz?' derdinde olma zorunluluğu hissettim. Bu arayışı benim hayatımın tam ortasına bıraktı Gazze. İşte bu kapsamda 23 şehirde yaklaşık 300 – 350 bin kişiyle omuz omuza olduk. Gazze'yi gündemde tutmaya çalıştık. Eve girdiğim zaman uyku uyuyamıyordum. Hâlâ uykularım düzensiz ve kendi çocuğumu severken, onun yüzüne bakarken ciddi bir suçluluk hissiyatım var."
BİR ANNE OLARAK YÜREĞİM YANDI, YANIYOR
- "7 Ekim'de Gazzeli bir çocuğun gözlerine yerleştim" sözleriniz de sizinle bütünleşen bir cümle oldu...
- Ahmet Turan Esin Beyefendi'nin Filistin ve İsrail üzerine
lanet çemberi isimli iki makalesi beni çok etkilemişti. Bir çocuğun gözünden meseleye bakmak gerektiğini ifade ediyordu. Gazze çocuklardan ve kadınlardan kurulan bir şehir. Neredeyse 2 milyon 500 bin insanın yüzde 60'ı kadın. Bunun yüzde 60'u 18 yaş yaş ve onun da ciddi bir bölümü 14 yaş altı çocuklar. Çocukların dünyanın en gelişmiş silahlarıyla bir güç tarafından katledilişine seyirci oluyorsunuz. Bu bir anne olarak benim yüreğimi yaktı.
DÜNYA BİR DEĞİŞİME GİDECEK
- Umutlanmalı mıyız? Siz tabloyu nasıl görüyorsunuz?
- Bence bir değişime gidecek dünya. Önemli bir kırılma bu ve önü de alınamıyor. Bunun topyekûn bir kazanıma dönüşmesi için samimi olup safları da sık tutmamız gerekiyor. Bunu sağlarsak sivil insiyatifin, siyonizm karşısında bir alan açması mümkündür.
TÜRKİYE'DEKİ TEPKİSİZLİĞE ÜZÜLÜYORUM
- Sanki bu acıyı hisseden bir kitle var ama bunu belki de hiç umursamayan bir büyük kitle daha var gibi...
- Tespitinize katılmamak elde değil. Avrupa'nın Amerika'nın başka ülkelerin gerçekleştirdikleri protesto olarak yapılan eylemlere gelenlerin sayısına baktığım zaman ve bunu Türkiye ile kıyasladığım zaman üzülüyorum.
Birlikte yaşadığımız ama sanki Gazze ile ilgili hiçbir gündem yokmuş, mesele bizim değilmiş gibi davranan bir kitle de var.
BİRÇOK OLAYDA HEMEN ÖN ALAN SANATÇILAR NEREDE?
"Bunun içine akademisyenleri, sanatçıları vs. de kattığınız zaman başka birçok olayda çok hassas olan, hemen tepki veren, bunun peşinde mücadele eden insanların Gazze konusunda sessiz kalışları üzüntü verici. Şuna benzetiyorum. Bir plajdayız. Gözümüzün önünde çocuklar boğuluyor ne yaparsınız? En makul tepki annesi, babası, dili, dini, ırkı önemsemeksizin üst-baş demeden denize girip kurtarmaya çalışırız öyle değil mi? Şimdi işte çocuklarımız azgın bir siyonist denizde boğulurken bir kısmımız hiç onu görmeden gün batımını izliyor. Benim aklım almıyor o yüzden bunu konuşmamız lazım diyorum."
İSRAİL'E DUR BİLE DİYEMEDİLER
- Hocam sivil toplum elinde iki silah var. Birinden bahsettik "tepki" , diğeri de "boykot". Boykot başlığına geçecek olursak siz buna ne anlam yüklüyorsunuz? Ve şu an size göre ne aşamadayız?
- Evet, böyle inişli çıkışlı bir seyir var. Türkiye'de bu konuda ilk 7 Ekim'den sonra işte o sosyal medyadaki o faaliyetlerle beraber hemen bir can havliyle boykot dendi çünkü gerçekten boykot bir can simidi gibi bu tür hadiselerde. En kolay yapabildiğiniz en etkili şey. Çünkü ordumuz yok sevk edelim, füzeniz yok balkondan Tel Aviv'e gönderelim. Peki, ne yapılabilir? Bir kişi nasıl bir katkı sunabilir nasıl bir değişiklik yapabilir elbette ilk akla gelenlerden biri protestolara katılmakla beraber bir boykota yönelmek.
BOYKOTA HER ŞEYDEN ÖNCE BİZİM İHTİYACIMIZ VAR
- Neyi boykot edeceğiz hocam?
- Başta en bayrak olan markalar. Bazıları bunu "ahmakça" diye tarif etmeye falan kalktı. Bunu küçümsemeye kalkan siyasetçiler oldu. Boykot mekanlarına gidip fotoğraflar paylaştılar. Boykot sadece Türkiye'de yapılan bir işmiş gibi algı oluşturma çalıştılar. Halbuki dünyanın her yerinde benzeri bir hareketlilik olmuştu ve hala devam ediyor.
Ben boykotu devam ettiriyorum. Ettirilmesini de tavsiye ediyorum "Bir boykotla, kahve içmeyerek, şu meşrubatı, bu gazla içeceği tüketmeyerek mi Filistin kurtaracaksın veya İsrail'i batıracaksın" diyenler oluyor. Onlara da kulak asmıyorum. Çünkü bu boykota her şeyden önce benim ihtiyacım var. Ben alın terimle çalışıp kazandığım kazancımı nafakamı helal belirli bir kısmının bunlar tarafından gasp edilmesine karşı çıkıyorum.
TÜRKİYE'NİN BU KONUDAKİ ÖNEMİ ÇOK BÜYÜK
"Küresel anlamda oluşan dayanışmada Türkiye olarak Türk vatandaşları olarak ve bilhassa Türk gençleri olarak mutlaka yer almak gerekir. Ön almak gerekir. Bunu yapabilecek donanım ve hassasiyet bana sorarsanız bizim insanımızda mevcut. Ama yönümüzü o tarafa çevirmek, ilham almayı becermek gerekiyor. Büyük bir dayanışma görüyorum, bir küresel intifada yaşanıyor boykotun bir parçası olması gereken genç arkadaşlarımın istikrarlı olarak şuurlu olarak anti siyonist bir varoluş felsefesi ile yaşamalarını önemli buluyorum."
MUTFAKLARIMIZ DA BİR SAVAŞ ALANI
"Zihinsel bakımdan gönül aynamızı örtecek bir abluka söz konusu. Yani iki şey ifsad edilmiş gibi dünyada; Bunlardan bir tanesi ekin yani yiyip içtiklerimiz, diğeri de maalesef nesil. Bu iki alanı geri kazanmak zorundayız.
Bunun için de madem dünyada Gazze dışında her yer işgal altında o zaman biz de diyoruz ki dünya dışında her yer bir savaş meydanı. Buna evlerimiz ve mutfaklarımız da dahildir.
Bilhassa Gazze ile beraber hanımların önüne muazzam bir alan açıldı. O alan gerçekten işte bunların artık kanlı ellerine kursağımızdan çekmelerini sağlayacak bir boykot hamlesidir. Mutfağımız bunları çıkaracağımız bir eylem alanı ve burada hanımlara çok ciddi görev düşüyor.
Eğer yerli deterjanlar onlarınki kadar güzel temizlemiyorsa bırakın temizlemesin. Eğer kıyafetleriniz bembeyaz, Gazzeli çocuklar da bu yüzden ölü ise o temizlik temizlik değildir. Senin o temizliğe verdiğin paranın belirli bir kısmı bir başka yerde başka insanların canını yakıyorsa ne anlamı var?
Her şeyin böyle bembeyaz süt beyaz, inci beyazı olması gerekliliği bizi bu içine yuvarlandığımız, esir tutulduğumuz hapishaneye mahkum etti. Herhalde bu çağın da en büyük vebası bu."
BİR ULUS BİR ULUSU DAHA ÖNCE BÖYLESİNE İSTİSMAR ETMEDİ
"Bizler savaşlar gördük. Krizler kaoslar gördük. Ancak bir ulusun başka bir ulusu bu şekilde istismar ettiğine daha önce hiç tanık olmadık. Ben bu boyutta bir istismara hiç rastlamadım gerçekten. İnsan duyduğu zaman ne yapacağını, nasıl bir tepki vermesi gerektiğini şaşırıyor. Savaş olur insanlar birbirini öldürür. Hani biri diğerinin toprağına falan sahip çıkar. Burada vaziyet bambaşka bir şekilde tezahür ediyor. Filistinlilerin sadece toprağı değil, evi değil, tarlası, zeytinli değil aynı zamanda ırzları, namusları, vücutları, derileri, organları her şeyi... Görülmüş duyulmuş bir şey değil.
7 Ekim tarihinde İsrail'deki hapishanelerde 500 civarında 14 yaş altı Filistinli çocuk mahkumun olduğu söyleniyor. Şu an sayısı bilemediğimiz esirler o hapishanelerde. Bir görüntü çıktı şehitlerin naaşlarını İsrail askerleri aldılar, organlarını ve içlerinden almışlar dikip geri getirdiler. Bunlar akıl alacak işler değil."
BATI'DA HALKLAR UYANIYOR
"Sivil inisiyatif ve kamuoyu baskısı oluşturma anlamında Batı'daki hareketlilikten çok uzaktayız. Gazze'de katledilen işte bir avuç mücahit, sivil insanlar ve günahsız yavrular söz konusu. Onların mübarek kanının insanlar üzerinde elbette bir etkisi var. Bunun acı ve üzüntüsü kalplere vuruyor ve insanlarda bir feryat halinde o tezahürü görüyorsunuz.
Bir de ikinci bir pencereden bakıyorum ben bu konuya: Dünyada büyük kalabalıkların içinde rahatça yönetilmesine imkan veren o parıltılı sistemi de alaşağı ediyor Gazze. Yani insan haklarının varlığına inanıyorsunuz. Hukukun evrenselliğinden bahsediyorsunuz. İşte çocuk hakları, kadın hakları, bir savaş durumunda esir hakları şimdi bunların hiçbirinin geçerli olmadığını gösteriyor bu katliam.
Bunun feveranıyla da insanlar bence Batıda sokağa dökülüyorlar. Çünkü iman ettikleri sistem gerçekte geçerli bir faaliyet icra edemiyor yani kurum olarak dışları var ama Ahmet Turan'ın sözüyle içleri yok. Biz zaten bunu biliyorduk. Ancak Avrupa insanı için bu ilk kez bu denli çıplaklıkta ortaya çıkmış oldu."