Dile kolay... Yarım asırdır insanı, insanın toplum içindeki yerini, türlü insanlık hallerini şiirden süzülmüş bir çizgiyle kağıda aktarıyor Hasan Aycın. Usta çizer, bu yılki Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri'nde karikatür dalında ödül aldı. Bu vesileyle, aynı zamanda yazarlığı da olan Aycın'la hayattan, çizgiden, dünyanın hallerinden konuştuk...
- Büyüdüğünüz aile sizi ve sanatınızı nasıl etkiledi?
- Çocukluğumda geçirdiğim bir rahatsızlık sonucu ilkokul ikinci sınıfta yürüdüm. Sekiz yaşındaydım, köyün meydanından eve yürümüştüm. Başlangıçta herkes evden dışa yürürken bende tersi olmuştu. İlk adımlarıma kendi tanıklığımın coşkusuyla ve hayretle, babam, annem ve teyzemin dışında insanların yürüdüğüme şaşırmayışları bir yana yürümenin ne denli eşsiz bir nimet olduğunu anlayamadıklarını fark etmiştim. İnsanlar kanaatkârdı. Ölçü, her şeyin kifayet miktarı olmasıydı. Dünya ve ahiret algısı farklıydı. Dünya bugün, ahiret yarındı; aralarında bir akşamlık fark varmış gibi, o kadar yakındılar. "Bugün dünya, yarın ahiret" sözü sık telaffuz edilirdi. Arada darlanmalar olsa da yoksulluktan söz edilmezdi.
- Çizgi, çizerlik maceranız nasıl başladı? Nasıl ilerledi?
- Peşinen söyleyeyim, başarılı bir öğrenciliğim olmadı; kör topal, diyeyim. Ama derslerin dışında iyiydim sanki. Yazı ve çizgi denemelerim olmuştu. Sınıfın duvar gazetesine bantlar çizdiğimi, okulun gazetesine fıkralar yazdığımı söyleyebilirim. Bir roman çalışmam da olmuştu. Ayrıca, Kur'an'da İsrailoğulları ve Hz Musa ile ilgili ayetleri tasnif edip daktiloya çekmiş ve ciltletmiştim. Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ne devam ettim, Merinos fabrikasında grafikerlik yapıyordum bir yandan. Yenidevir gazetesine çizgi göndermeye orada başladım.
- Usta şair İsmet Özel'in yönlendirmesinin çizgi hayatınızda büyük önemi olduğunu söylüyorsunuz röportajlarınızda. Neydi o?
- Yenidevir'in ikinci sayfasında çiziyordum, İsmet Özel de aynı sayfada köşe yazıyordu. Ben Bursa'dan gönderiyordum. Kendisiyle ilk kez Üsküdar'da karşılaştık, yetmiş sekizin nisanıydı hatırladığım. Biraz da o günkü çizgimden hareketle imgesel çizerken simgesel çizmeye başladığımdan bahsedip tatlı sert uyardı. Anladığım kadarıyla beş-on çizgi gönderiyorsun, sonra da aman boşluk olmasın deyip kendini zorluyorsun; boş ver, gazeteyi patron düşünsün, sen kendi çizgini çiz, dedi. Düşünüyorum da uyarmasaydı ne olurdu? Öyle devam etseydim, her halde bir yerde tıkanır, bugünlere gelemezdim. Bunu hep önemsedim.
- Karikatürlerinizde toplumsal sorunları kara mizah diyebileceğimiz 'yazısız' bir tarzla ele alıyorsunuz. Kendi mizah ve çizim felsefenizi nasıl özetlersiniz?
- "Diyebileceğimiz" dediğimizde, bundan diyemeyeceğimiz anlamı da çıkar. Çalışmalarıma karikatürden çok "çizgi" denildi, karikatüristten ziyade çizer olarak bilindim. Bunlar benim dışımdaydı tabii. Toplumsal, bireysel gibi ayrımlardan öte insan odaklı bakmaya çalıştım sorunlara. Tevarüs ettiğim değerler ve birikimim açısından bakmalıydım, öyle de oldu. Bu da tabiatıyla çizgilerime yansıdı.
- Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü'nü aldınız. Bu ödül yarım asra yakın sanat hayatınızda sizin için ne ifade ediyor?
- Yarışmalara katılmadım, ödüllere mesafeli oldum. Sebep, ilkeli ve tutarlı olmaktan yana oluşumdur. İlkelerimizle çelişmeyecek yarışmalar neden olmasın. Ödüller de öyle. Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülü itibar, prestij, takdir ödülüdür. Takdir edilmek güzeldir, taltif gönül hoşluğudur. Hayırlı olmasını, hayırlara vesile olmasını diledim, diliyorum.
"SİYAH-BEYAZ NETTİR, KESİN VE KATİDİR!"
- Çizimlerinizde hep siyah-beyaz tarzı benimsediniz. Bunun özel bir nedeni var mı?
- Siyah-beyaz nettir, kesin ve katidir. Aydınlığı beyazın dışında hiçbir tonla net ifade edemezsiniz. Keza karanlığı da siyahın dışında hiçbir tonla net ifade edemezsiniz. Nur hakikatin özüdür, rengi beyazdır. Siyah, perdedir, beyazın dışındaki tüm tonları içkindir ve onun hakikati sırdır. Ona saydam bir perde çekerseniz sırrı aşikâr olur, yani cam koyarsanız ayna olur. Ayna, insanın kendi suretinin hakikatine kendi elindeki penceredir. Derler ki hakikatinin sırrına eren, kör için yüzünü süslemez, sağır için sözünü zayi etmez. Ya ne eder? Bu soru burada dursun!