Dünyaca ünlü gazete The Guardian gazetesi, Gazze'nin bombalanmaya başlanmasının hemen ardından, Filistinli Ziad'ın kendilerine yolladığı günlükleri yayımlıyor. 13 Ekim bu yana gazete okuyucuları Ziad'ın satırlarıyla korkunç gerçekleri okuyarak yaşıyor. Trajedi Ziad ve ailesinin hatta kedilerinin evlerini terk etmek zorunda kalmalarıyla başlıyor. Sonrasını zaten biliyorsunuz. Her gün bomba, yıkım, sürgün, açlık, sefalet, işkence...
İlk gün Ziad, "Apartman mülkiyeti sözleşmesini arıyorum deli gibi. Onu bulmam lazım. Eğer binamız bombalanırsa bu dairenin bana ait olduğuna dair delile ihtiyacım var" diye not düşmüş. Hayır mal canın yongası değil. O ev, vatan aslında. 1948 senesinde İsrail devleti kuruldu kurulalı, yerleşimci denilen sivil işgalcilerle adım adım bugünlere gelindi. Ziad'ın derdi de, yurdu yağmalanırken en azından hukuki bir dayanağının olması. Halbuki karşıdaki düşmanın, hukuk gibi derdi yok, o fosfor bombasıyla insanlık tarihine kara bir sayfa ekliyor.
Ziad yazdıkça, "Bugün de ölmemiş, yaşadıkları dramı dünyaya duyuruyor" diye seviniyorum. Ama hangi dünya? A'raf Suresi'nde tarif edilen dünya olabilir mi? "Kalpleri var anlamazlar, gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler."
Küçük azgın, vicdansız bir kitle hariç İstanbul'dan New York'a kadar tüm dünya halkları, bu katliamın durması için sokaklarda. Biz de Said'in bir gün bu satırları okuyacağı umudunu koruyoruz. Şimdi söz Ziad'ta:
ANNE FRANK, ZİAD'I OKUSA...
Anne Frank, Almanya'da doğmuş bir Yahudiydi. Hitler zulmünün dünyayı kasıp kavurduğu dönemde ailesiyle Hollanda'ya göçtü. Hitler, Hollanda'yı da alınca Anne Frank ve ailesi evdeki kütüphanenin arkasında gizli bir odaya saklandı. Anne burada yaşadıklarını günlüğüne yazdı. Tüm aile yakalanıca 15 yaşında toplama kampında öldü. Kitap olan Anne Frank'ın Hatıra Defteri, dünyanın en çok okunan kitaplarından. Günlüğünde, iki katlı evde sekiz kişi iki yıl yaşadıklarını, güneşi bırakın ay ışığına bile hasret kalmalarını dile getiriyordu. Anne Frank bugün yaşasaydı, onunla aynı kaderi yaşayan Gazzeli çocuklar için neler hissederdi acaba...
8 Ekim Pazar
KEDİLERİMİZİ TAŞIMAYI PLANLAMALIYIZ
Gazzeliler en çok bombardımanın gerçekleştiği gece saatlerinden korkuyor. Kaçmamız gerekirse diye gerekli eşyalarımızı topladık. Kedilerimizi koymak için iki çantamız var. 'Balıklar ne olacak?' Kız kardeşim ve ben balıkları kurtarmak için düşünmeye başladık. Onlar ailemizin üyesi ve bizimle birlikte çok şey atlattılar. 36 saattir uyumayan yorgun beyinlerimiz kapaklı plastik bir kavanoz kullanmaya karar verdi. Bir planımız var sonuçta.
13 Ekim Cuma
ELEKTRİK, SU, İNTERNET YOK AMA...
Gözyaşı ve korku dolu, uykusuz bir gece. Gece yarısından sonra herkesin güneye gitmesinin istendiğini duyduk. Elektrik ya da internet yok. Kız kardeşim ve ben, bizi misafir eden çiftle oturuyoruz. Gitmeli miyiz yoksa kalmalı mıyız? Seçeneklerimizi masaya yatırıp değerlendiriyoruz. 'Ben evimi terk etmeyeceğim. Ait olmadığım bir yerde ölmektense burada ölmeyi tercih ederim.' Tartışma saatler sürüyor. Hepimiz bir karar veriyoruz: Gitmiyoruz!
24 Kasım Cuma
ARADIĞINIZ KİŞİYE ULAŞILAMIYOR
"Aradığınız cep telefonu numarasına şu anda ulaşılamıyor" mesajını kaydeden kişiyi merak ediyorum. Şirketin sesi olmaktan mutlu muydu? Milyonlarca Gazzelinin onun sesini 50. kez duyunca ağladığını biliyor muydu! Bazıları sevdiklerine ulaşamadıkları için çaresizlik içinde cep telefonlarını bir kenara atıyor. Keşke, "Aradığınız kişiye ulaşamadığınız için üzgünüm. Endişelisin, biliyorum. Umarım yakın zamanda onlara ulaşabilirsiniz" deseydi.
31 Aralık Pazar
OYUNCAKLARIMI İSTİYORUM
Çarşıda rastladığım iki çocuğunu ilkine soruyorum: "En sevdiğin yemek ne?" Gözleri parlıyor: "Döner, uzun zamandır yemedim." Sonra küçük kardeşine "Gelecekte ne olmak istiyorsun?" diyorum, "Okulda olmak istiyorum" yanıtını veriyor. Babası gelecek sene birinci sınıfa gideceğini söyleyince "Ama okullar yıkıldı. Evimde bir sürü çizim kitabımız ve boyama kalemlerimiz vardı. Burada hiçbir şeyimiz yok. Ben oyuncaklarımla oynamak istiyorum" diyor.