İstiklalimizin ve istikbalimizin şairi Mehmet Akif Ersoy, kaleme aldığı her mısra ile milletimize ruh aşıladı. Şiirleri sadece edebi bir metin olmaktan öte tarihimizin dönüm noktalarını da geleceğe taşıdı. Çanakkale Destanı, Süleymaniye Kürsüsünde, Ordunun Duası, Bülbül, Necid Çöllerinde başta olmak üzere bütün şiirlerini topladığı Safahat adlı eseri hafızalarda silinmez bir yer etti. Milli mücadelenin sembol ismi Akif, ömrünü, Asım'ın Nesli olarak idealize ettiği gençliği oluşturmaya adadı. Yanlış anlaşılmaların önüne geçmek adına, gönüllü olarak gittiği sürgün hayatına rağmen asla milletine küsmedi. Hasretini çektiği ve hasta olarak döndüğü vatanına kavuşan Akif, son yolculuğuna milletin omuzlarında çıktı.
Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu cenazesi, büyük bir insan seli eşliğinde taşındı. Akif ile dostluğu olan isimlerin anıları, milli şairimizin engin bir ruha sahip olduğuna ve yüreğinde eşsiz bir vatan sevgisi taşıdığına şahitlik ediyor. 20 Aralık 1873'te doğan, 27 Aralık 1937'de hayata gözlerini yuman Mehmet Akif Ersoy'u daha yakından tanımak için, dostlarının hatırlarını gelin hep beraber okuyalım... Milli mücadele döneminde kaleme aldığı İstiklal Marşı ile bir milletin mücadelesini destanlaştıran Mehmet Akif Ersoy, doğumunun 150. yılı münasebetiyle minnetle anılıyor. Kaleme aldığı şiirleri ve şahsiyetiyle eşsiz bir profil çizen Akif, hayatının tamamını milletinin selameti için adadı. Vatanın zora düştüğü her dönemde milletin yanında mücadeleye girişen Akif, eserleriyle de geleceğe ışık tuttu. Kurtuluş savaşında da düşmanın topraklarımızdan sökülüp atılması için gayret gösterdi. Akif'i yakından tanıyan dostlarının hatırları, büyük şair ve aksiyon adamının, kişiliğinin yüceliğini göstermesi açısından yol gösterici bir nitelik taşıyor.
Öğrenciyken verdiği sözü unutmadı
Mithat Cemal Kuntay, Akif'in sözüne sadık bir insan olduğunu, çarpıcı bir anısıyla anlatır.
"Baytar mektebindeyken, sınıf arkadaşı Hasan Efendiyle Akif, o kadar dosttu ki birbirlerine söz veriyorlardı. İleride çoluk çocuk sahibi olurlarsa ölenin çocuklarına kalan bakacaktı. Bunu bana anlattığı sıralarda Akif genç, Hasan Efendi, yaşlı olmakla beraber dinçti. Baytar mektebindeki bu fazilet mukavelesinin tatbikine çok vakit vardı. Aradan yıllar geçti. Bir cuma Akif'in evinde sekiz çocuk buldum. Akif'in beş çocuğuna katılan bu üç çocuğun komşudan gelmiş ufak misafirler olduğunu zannettim. Akif'e sordum: Kim bu yavrular? Akif, 'Hasan Efendi öldü' dedi. Bu çocuklar, kim evvel ölürse hayatta olanın bakacağı çocuklardı, rahmetli Hasan Efendinin çocukları. Fakat Akif bu çocuklardan daha güzeldi. Mektepte verdiği sözü hâlâ unutmayan bir çocuk."
'O ödülü almayacağıma seni temin ederim'
Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu da Akif'in, İstiklal Marşı'nı yazdığı sürece dair çarpıcı bir anektod anlatır.
"Birden neşeli bir sesle bana hitap ettiğini duydum. 'Dinle bakalım delikanlı' dedi. 'Buyur üstadım' diye cevap verdim.
'Sana bir şey okuyacağım. Bakalım nasıl bulacaksın?'
Estağfurullah üstad dememe vakit bırakmadan gayet hafif bir sesle okumaya başladı. Ve ekledi, 'Beğenirler mi dersin?'
- Hakimiyeti Milliye'nin bunu neşredecek nüshası kapışılır kanaatindeyim. Tamamladınız mı?
-Henüz değil... Fakat yarın öğle üzerine kadar bitirmeye mecburum.
-Neden bu acele üstadım?
-İstiklâl Marşı Komisyonu'na vereceğim. Hakimiyet'e değil. En son müddet yarın.
- Beş yüz lirayı kazanacağımıza yemin edebilirim. Gözlerini odanın bir köşesine daldırarak heyecandan boğulan bir sesle:
- Beş yüz lira mı? dedi. Onu almayacağıma seni temin ederim.
Fakat bugünkü isyanı en iyi ben ifadelendirmek istiyorum. Bunun için bilemezsin içimde ne büyük bir istek var."
Büyük şairin son anları
Fehmi Reyhan da Akif'in son anlarını şu şekilde anlatır: "Altı ay evvel İstanbul rıhtımına yanaşan vapurun merdivenlerinden süzülen bir gölgeyi birdenbire tanıyamamış, dikkatle yüzüne bakınca, büyük bir faciayla karşılaştım. Görüntü Akif'e aitti. Üstad hakikaten erimişti. Ama memleket havasının onu düzelteceğine inanıyordu. Ölümünden üç gün evvel, yakın bir akrabayı ziyarete getireceğimi söyleyince: 'Hayır getirme. Ben kendimi toplar toplamaz, kendisini görmeye gideceğim' dedi. Bu ümidini sonuna kadar muhafaza etti. İlaç almalarının dışındaki zamanlarda da bunları yaptı. Ancak, sıhhati de gün geçtikçe bozuluyordu. Durumunun ağırlaşması üzerine köşke değil Beyoğlu'ndaki bir apartmana misafir edildi. 26 Aralık'ta durumu düzelir gibi oldu. Misafirlerden sonra kızı ve eşiyle görüşmüş. Saat 20:10'da durumu ağırlaşmış. Yaşadığı krizlerden biri gelmiş. Kur'an okumaya başladı ve son nefesini verdi. Akif erimiş, erimiş ve iyi bir kul olmaya çalıştığı Rabbine kavuşmuştu."