Kamuoyunun haber alma özgürlüğü için canını hiçe sayan gazeteci meslektaşlarımız şimdi de dünyanın gözü önünde büyük bir vahşete imza atan İsrail'in estirdiği zulüm fırtınasını duyurmak için ateş hattının tam ortasında büyük bir 'Gazetecilik' destanı yazıyor. Turkuvaz Medya Grubu'nun kanalları, bölgede anbean canlı yayınlar gerçekleştiriyor. Şimdi biz susuyoruz ve haberin kahramanları yaşadıklarını sizler için anlatıyor.
A Haber muhabiri Emine Kavasoğlu:
TANIK OLMAK ÇOK ZOR
"Sahada olmanın elbette zorlukları var. Ancak bir kilometre ötemizde Gazze halkının yaşadıklarının yanında bunu konuşmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Zira bir ayı aşkın süredir susuz, mamasız bakımsız kalan bebeklerin olduğunu bildikçe halimize şükretmek en doğrusu. İnsanların bir ekmek için dört saat kuyrukta beklediklerini duyunca, kirli suyun bile kişi başına düşen miktarın 1 litreden az olduğunu bilince halimize şükrediyoruz. En azından dakikada bir yaşanan bombardımanda 'ne zaman ölürüz' diye beklemiyoruz. Ya da yanı başımızdan ateşlenen o bombaların üzerimize yağmayacağını biliyoruz. Psikolojik olarak Gazze'den gelen o görüntülere tanık olmak çok zor. Ama bir yandan da yaşanan o zulmün aktarılması gerekiyor. Ne kadar çok insana yaşananları aktarabilirsek bizim için psikolojik olarak iyi oluyor. Klişe olacak ama herkesin kaçtığı bir yere sizin koşarak gitmeniz gerekiyor. Gerçek tanıklar olarak. Hayatını kaybeden meslektaşlarımız aslında bu işi gerçek anlamda yapanlardı. Bombardıman altında haber verenler, acıyı yaşayanlar, duyduklarını değil, görmek zorunda bırakıldıkları katliamları anlatanlar. Hayatını kaybedenler için çok ama çok üzgünüm."
ATV muhabiri Özlem Aktay:
KADINLAR, BEBEKLER ÖLÜYOR
"Açıkçası şahit olduğum katliam bana kendimi unutturdu. Yaşadığımız zorluk, anlamsız kaldı, o büyük acının ve çaresizliğin yanında. Düşünebiliyor musunuz her 10 dakikada bir çocuğun katledildiği yerdesiniz. Çok uzağınızda değil. Sadece birkaç kilometre ötenizde kadınlar, bebekler, çocuklar ölüyor. Siz sadece canlı yayında İsrail'in ölüm tanklarını, yağan bombaları gösterip, Gazze'deki çaresizliği anlatıyorsunuz. İnsanları miraca götüren yol barıştan, sevgiden ve kardeşlikten geçer. Burada bunların hepsi katledildi. Psikolojik olarak iyi değiliz. Binlerce çocuk katledildi. Oyun oynarken, yemek yerken, uyurken. Mezarların bile bombalandığı bir yerin adı Gazze. Ve ne acı ki, Gazze artık bir çocuk mezarlığı. Buna yürek dayanmıyor. Bu katliam, zamanı esir aldı. Durduğumuz, yayın yaptığımız, her yer dar geliyor. Gördüklerimizden sonra tek gerçek şu ki, bir yere sığamıyorsunuz. Her şey anlamını yitiriyor. Dünya bu soykırımı onların görüntüleriyle izledi, öğrendi. Ne acı ki onlarca cenaze kalktı çelik yelekle! Bu bir meslekten öte, bir vatan toprağı davasıydı onlar için. Artık onlar yok ama dünyanın sessiz kaldığı o insanlık utancını, tarih onların görüntüleriyle yazacak. Allah hepsine rahmet etsin."
A Haber kameramanı Niyazi Kurt:
EN ZORU ŞAHİT OLMAK
"Ateş hattında yapılan gazeteciliğin en zorlu yanı sanırım şahit olmak. Her insanın şahit olmak istediği şeyler güzel anlardır. Ateş hattında ise korku, gözyaşı, yıkılan şehirler, yitip giden hayatlara şahitlik etmek zor. Çaresizliği, acıyı görmek ve bunları en doğru şekilde aktarmaya çalışmak zor. Daha önce savaş bölgesinde bulundum fakat burası farklı bir coğrafya. Yakından tanık olmak, tarihe tanıklık etmek hayatımda farklı bir sayfa tabi ki. Her an dinç ve güçlü olmaya çalışıyorum. Savaşı yaşayanlar kadar tanıklık eden bizlerinde psikolojisi zaman zaman zorlanıyor. Her zorluğa rağmen ekran başındaki izleyicilere en doğru ve hızlı bir şekilde bilgileri ulaştırmaya çalışıyoruz. Meslektaşlarımızın yaşamını yitirmesi farklı bir etki yaratıyor. Biz de olabilirdik diye düşünüyoruz. Dünyaya gerçekleri taşımaya çalışan insanları bilgilendirmek için hayatını kaybeden tüm gazeteci meslektaşlarım için çok üzgünüm. Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum."
ATV kameramanı Arif Soner Kalkan:
SERT TEPKILERE MARUZ KALDIK
"Yaklaşık bir aydır bulunduğumuz Tel Aviv, Gazze sınır hattında Türk olmamız nedeni ile İsrail askerleri tarafından pek olumlu olarak karşılanmayıp, zaman zaman tepkisel tavırlarına şahit olduk. Özellikle de Müslüman Türk Basın mensubu olduğumuz için Mescid-i Aksa'ya alınmadık. Sert tepkilere maruz kaldık."