Uçak inişe geçerken eski şehri saran surlar ve kıvrıla kıvrıla akan Dicle Nehri tüm ihtişamıyla nefes kesiyor. Cam kenarındaki yaşlı kadının gözleri buğulanıyor, uzun süredir görmediği memleketine kavuşmanın hüznüyle bir türkü mırıldanıyor: Diyarbekir Mala Mine. (Diyarbakır benim evim)
Çok dinli, çok dilli, çok kültürlü kadim kent Diyarbakır, 12 bin yıla uzanan tarihiyle neredeyse Anadolu ve Mezopotamya'da hüküm sürmüş her uygarlıkla temas etmiştir. 33 medeniyete yurt olmuştur. Surları ise kuşbakışı kalkan balığına benzeyen 5.5 kilometrelik uzunluğu, 82 burcu ve şehrin dört bir yanına açılan kapılarıyla benzersizdir.
İstanbul'da nasıl ki tüm yollar denize çıkarsa, Diyarbakır'da da surlara çıkar. İki milyona varan nüfusuyla, şehir ne kadar büyürse büyüsün halkın yüzü Sur'a dönüktür.
Tek Kapı, Çift Kapı, Mardin Kapı, Urfa Kapı, Yeni Kapı, Dağ Kapı'ya gidilip, sur içine varılır. Buluşmalar, tarifler, hikayeler, söylenceler de Sur'la bağlantılıdır. Ya kapıların ya da içindeki tarihi yapıların, sokakların, çarşıların adı dillendirilir...
Dağ Kapı Meydanı, Keldani Kilisesi, Ulu Camii, Paşa Hamamı, Hasan Paşa Hanı, Hz. Süleyman Camii, Keçi Burcu, Kurşunlu Camii, Surp Giragos Kilisesi, Şeyh Muhtar Camii, Mesudiye Medresesi, Dört Ayaklı Minare, Meryem Ana Kilisesi, Sülüklü Han, Kervansaray, Cemil Paşa Konağı, Arkeoloji Müzesi, Gavur Mahallesi, Balıkçılarbaşı, Ben Ü Sen Burcu, Yanık Çarşı, Aşefçiler Çarşısı diye başlar, uzar gider...
TAŞTAN ÖTE BIR MEDENIYET
Surlar, yöreye özgü, gri, bazalt taşlardan yapılma bir duvar değildir... Sur, taştan öte bir şeydir... Medeniyettir, tarihtir, tevazudur, gelenektir, duygudur, sevinçtir, hüzündür, hafızadır, dindir, dildir, halaydır, türküdür, ağıttır, anıdır, efsanedir, yemektir, çocuktur, ana-babadır, kirvedir, ezandır, camidir, kilisedir, papazdır, Kürtür, Türktür, Ermenidir, Süryanidir, Keldanidir, Zazadır, Araptır, Yahudidir... Burası, yazar Şeyhmus Diken'in kitabından başlığımıza ödünç aldığımız Sırlarını Surlarına Fısıldayan Şehir: Diyarbakır'dır... Sur, Ahmed Arif'in, Süleyman Nazif'in, Ziya Gökalp'in, Cahit Sıtkı Tarancı'nın yazıları, dizeleridir.
SUR HAYATIN KENDİSİ, HATTA FAZLASI
Ermeni yazar Mıgırdiç Margosyan'ın Gavur Mahallesi'dir. Yüzyılların bilgeliğini taşıyan anneler, teyzeler, bacılar, dayılar, amcalar, nineler, dedelerdir. Labirent gibi uzayıp giden daracık küçelerinin (sokakları) birdenbire geniş avlulu evlere açılan yaşam alanlarıdır. Altın hasır bilezik işleyen ustalardır. Burnu hızmalı, ayağı halhallı kadınlardır. Surlar'ın en ücra köşelerinde gizlice demlenip, mahallenin namusunu gözeten kırıklardır (külhanbeyi). İnsanoğlunun tarıma ilk geçtiği çağlardan beri ekilip biçilen dünya mirası Hevsel Bahçeleri'nin bekçileridir. Mustafa Kemal Atatürk'ün Şark Bülbülü adını verdiği Celal Güzelses'in besteleri, türküleridir. Sur hayatın kendisidir ve daha fazlasıdır...
KÜLTÜR VE SANAT RÜZGARI ESTİ
Kültür Bakanlığı'nın 11 ilde düzenlediği Kültür Yolu Festivalleri'nin Diyarbakır durağında, 9 gün boyunca 40'tan fazla noktada 500'ün üzerinde etkinlik sanatseverlerle buluştu. Halkın büyük ilgi gösterdiği 2. Sur Kültür Yolu Festivali'nde, Dengbej divanları kuruldu, Süryani kadim ilahileri söylenirken, Ermeni Bestekarlar ve İnançların Dili Konseri gerçekleştirildi. Eyvan gecelerinde çiğköfteler yoğruldu, meşk edildi. Edebiyatseverler, Hüsn-i Hat ve Diyarbakır Divan Şiirinin Tekamülü söyleşilerinde buluştu. Diyarbakırlı Prof. Nihat Hatipoğlu, Dosta Doğru sohbetleriyle hemşerileriyle hasret giderdi. Cumhuriyetin 100. yılına özel, ilk kez Atatürk dönemine ait fotoğrafların yapay zeka teknolojisiyle bir araya getirilerek yeniden hayat bulduğu dijital sergi büyük ilgi gördü. Ünlü fotoğraf sanatçısı Steve McCurry'nin 51 eşsiz fotoğrafı, restore edilen Keçi Burcu'nun içinde sergilendi. Terasında ise gökyüzü gözlem şenliği, gökyüzü gece gözlemleri, planetaryum gösterileri ve astronomi sunumları yapıldı. Dağkapı Burcu'ndaki Sanatın İzinde Şehir sergisinde de, farklı sanatçıların eserleriyle Diyarbakır'ın sanatsal zenginlikleri tanıtıldı. Çocuklar da unutulmadı. Birçok noktada tiyatro oyunları, eğlenceli ve eğitici atölye çalışmaları ile sahne gösterileri gerçekleşti. Keşfedilmesi dünyada büyük yankı yaratan ve kazısı hala süren Roma ileri karakolu Zerzevan Kalesi gezildi. Gastronomi etkinlikleri de görülmeye değerdi. Kaburga dolmasından sumaklı dolmaya, meftüneden duvaklı pilava yerel aşçılar sunum yaptı. Ömür Akkor gibi ünlü aşçılar da onlara eşlik etti. Tadım yapıldı, ciğerler, burma kadayıflar iştahla yendi. Kent binlerce turist ağırladı, otellerde boş yer kalmadı, esnaf sevindi.
KOKULARIN İZİNDE...
Festivaldeki iki etkinlik ve bir ayin fark yarattı. Kökleri çok eskilere dayanan Keldaniler'in ibadethanesi, uzun bir restorasyon sonunda açıldı. Yurt dışından gelen Mar Petyun Keldani Kilisesi'nin cemaati, neredeyse yüzyıl sonra atana patrikle ayin yaptı. Kilisenin bahçesi ya da avlusu denen alanda ise Jokey Kulübü'nün sergisi vardı. Farka Yaratan Kadınlar Fotoğraf Sergisi'nde, egemen olduğu ve başarılarıyla ön plana çıkan kadınlar vardı. Jokeylikten itfaiyeciliğe, madencilikten oto tamirciliğine, boyacılıktan tekstil üretimine çalışan kadınların hikayelerini öğrenip, gurur duyduk. Keldani ve Ermeni kiliselerinin yanıbaşındaki tarihi Paşa Hamamı'nda ise koku çeşitlerinin peşine düştük. Antik Çağdan Günümüze Koku Kültürü Sunumu'nda tarihi koku şişeleri sergilendi. MÖ 1200 yıllarında Akadlar döneminde ilk kadın kimyager ve parfümör Tapputi'nin parfüm yapımı teknolojik tabletin örneğinin de sergilendiği tarihi yapıda, Mezopotamya, Urartu, Sümer ve Osmanlı dönemindeki kokular orijinal formüllerine göre üretilmiştir. Dileyenler tarihi parfümlerin kodunu önerdi. Baharatlı Urartu kokusu çok beğenilenler arasındaydı