Dile kolay 100 yıl olmak üzere, "Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz" diyeli Mustafa Kemal Paşa'nın... İki hafta sonra büyük törenlerle, göğsümüzü gere gere bayraklarımızı asarak bu mutluluğu yaşayacağız. Yeni kuşaklar ne kadar farkındadır acaba bu Cumhuriyetin ne badireler atlatılarak kurulduğundan. Orhan Veli, "Neler yapmadık şu vatan için! / Kimimiz öldük; / Kimimiz nutuk söyledik" diyor ya, biz de nutuk atmayıp sanatını icra ederek Cumhuriyet'in kuruluşunu yeni kuşaklara aktarmayı görev bilen bir isimle, Sevtap Çapan'la buluşarak bir süre önce başladıkları "Ben Serisi Kurtuluş" serisini konuştuk. Bu seride "Ben Kara Fatma", " Ben Kazım Karabekir" ve " Ben Hasan Tahsin" gibi isimlerin mücadelelerini Tiyatro PAS olarak sahneye taşıma hikayelerini Sevtap Çapan'dan dinledik.
Daha önce çok sayıda televizyon dizisinde oynayan ama uzun yıllardır tiyatroda sahne alan Çapan, kariyerine Darülbedayi'de başlıyor: "Ben kurum tiyatrosunda gözümü açtım bu mesleğe, profesyonelliğe adım attım. Hatta mezun olmadan son sınıftayken oyunculuk hayatıma başrolle başladım. Savaş ve Barış oyunuyla. Bugün oyunlara bakıyorum, başka tiyatroların oyunlarına gidiyorum. Festivaller geliyor, oralara gidiyorum. Shakespeare, Çehov, bizim yerli oyunlardan çok klasikleşmiş olanlar. Temcit pilavı gibi evirip çevirip hep aynı oyunlar. Şu anda tiyatroların repertuarına bakın, kurum ve özel tiyatrolar, hepsine; sürekli aynı oyunlar gösteriliyor. Sanat hayatımda 30'uncu yılıma giriyorum ve ben bundan çok sıkıldım. 2017 yılında kendi tiyatromuzu kurduk. Arzu ettim ki, az oynanan ya da hiç oynanmamış oyunlar olsun. Ben artık yabancı hayranlığından çok rahatsızlık duymaya başladım. Sinema filmlerindeki işlerimiz ise daha Türk halkına, ülkemizin insanının derdine yönelik olabiliyor. Dolayısıyla dedim ki 'Az oynanmış oyun ya da sıfırdan yazılmış oyun, yerli yazar olsun.' Tiyatro PAS olarak böylece yola çıktık."
Biz yeni oyununu dinlemeye geldik ama Sevtap Çapan dertli, pek de haksız sayılmaz: "Biz yabancı ülkelerin kahramanlarıyla sürekli büyüyoruz. Onların kahramanlıkları bizim derdimiz oluyor. Sanki bizim kahramanlarımızmış gibi algılamaya başladık. Süpermen, Örümcek Adam bizim sanki. Bizim kahramanlarımızın hikayelerini anlatmalıyız dedik, özellikle yeni kuşaklara. Özellikle İstiklal Savaşı'ndan Cumhuriyet'in ilanına kadar büyük kahramanlık destanlarımız var. Bu anlatmaya soyunduk. Tabii ki merkeze kadını aldık. Çünkü kadınlarımızın çok önemli görevler üstlendi. Genelde yapılmıyor, adları bile bilinmiyor. Kurtuluş Savaşımızın kahramanlarını ele alalım. Beş oyun seçelim. Kara Fatma, Kazım Karabekir, Hasan Tahsin, Fevzi Çakmak, Gördesli Makbule gibi... Kara Fatma olarak anılan Fatma Seher Erden'i oynamayı çok istemiştim. Son beş yıl içinde Fatma Seher Erdin'i çoğu kişi kitabına konu etti, oyunlar yapılmaya başlandı. Hatta bir dizide de karakter olarak Kara Fatma yer aldı. Dolayısıyla iyi bir tercih yapmışım." Kahraman kadın, yönetmen de kadın. Bu bilinçli bir tercih mi peki? Sevtap Çapan bu konuda hassas: "Çünkü bir erkek gözüyle de yaklaşım farklı olabilirdi. Bu oyunda kadın duygusu olsun istedik. Bu da bizi de sevgili yönetmenimiz Özgür Kaymak'ı da çok heyecanlandırdı."
KADIN ERKEK YOK, İSTİKLAL VAR
Peki Çapan'ı bu kadar heyecanlandıran Fatma Seher Erden nasıl biri, bize biraz anlatabilir mi?:
"Hayatında yaşanan şeyler çok ağırdı; esir düşme olayları, esir düştüğünde başına gelenler, savaş alanında çocuklarını kaybetmesi, eşini kaybetmesi. Çok derin acıları var. Çok sevdiği insanı kaybetmiş. Kocasının ölümüyle, 'Onun görevini ben alacağım' diye Mustafa Kemal Paşa'nın yanına gitmiş. Paşa davetteyken dışarıda beklemiş, karşısına dikilmiş. Kısacık 1.55 metrelik boyuna rağmen koca yüreği, gözü karalığı, cesareti muazzam. Ama hiçbir eğitimi yok. Çok zor okuyor, okuması bozuk. Ona rağmen bir stratejik dehası var. Lakabı 'Ana', tanısın tanımasın herkese analık yapıyor. Savaşlardan yorulmuş halkı milli mücadeleye ikna etmek için gönüllü toplamak amacıyla köylere gidiyor. Kadın olduğu için halkın ona tepkisi hoş değil. O da diyor ki 'Artık kadın-erkek yok. Artık istiklal var. Hadi gelin.' Öyle peşine takılıyor insanlar. Tabi bütün bu yaşanmışlıklardan benim sıyrılmam gerekiyordu. Onun acısını oyuncu olarak taşımamam gerekiyordu. Bu acılar bizi biraz üzdü, Özgür ile birlikte. Sonra bundan çok güzel bir şekilde sıyrılıp profesyonelliğimizi kullanarak metne öyle yaklaştık. Yani çok duygusal bir dönemdi. Kara Fatma'dan yola çıkarsak ben bu projeyi 'özümüze dönüş' diye anlatıyorum. Geçmişimizi bilmezsek geleceğe nasıl yön vereceğiz? Ülke olarak bizi biz yapan şeyler tarihte gizli, kültürümüzde gizli."
OYUNA DEĞİL, ÜNLÜ İSİMLERİ SAHNEDE GÖRMEYE GİDİYORLAR!
Gözünü Darülbedayi'de açmış birini bulup son dönemde tiyatroya artan ilgiyi konuşmamak olmaz. İzleyici kitlesini, ilgiyi nasıl yorumluyor acaba Sevtap Çapan: "Kökten gelen belli bir tiyatro seyircisi var ama onun haricinde yeni oluşamıyor. Yeni oluşanlar popüler kültürün getirdiği o handikapa düşüyor. Televizyon baya uzun zamandır var ülkemizde ama insanlar artık her şeyi telefondan seyrediyor. Dolayısıyla bu popülarite, fenomenlik neye göre? Ölçü yok, değer kalmadı. İnsanların değerlendirme kapasitesi zayıf. Sadece ekranda gördüğü o yakışıklı erkeği, o güzel kızı tiyatro sahnesinde bir oyun oynadığı zaman seyretmeye giden bir kitle var. Oyuna gitmiyor. Tek derdi onunla bir kare fotoğraf çektirebilmek çünkü tahta dediğimiz o sahnede o güzel kız gerçekten konuşamıyor, gerçekten oynayamıyor, elini nereye koyacağını bilmiyor. Seyreden kişi bunu görmesine rağmen 'Oyunu beğendin mi?' diye sorulunca, 'Ya o her haliyle güzel. Onu canlı canlı gördüm' cevabına şahit oldum. Bu çok üzücü!"
HERKES DÖNDÜ, MEHMET NEREDE?
Sevtap Çapan'ın babası Kıbrıs gazisi. Babasının savaştan elini kaybederek gelmesi, onun engellilere bakışını olumlu etkilemiş. O günleri anlatırken duygulanıyor: "4-5 yaşlarındaydım. Babam, Kıbrıs'taki savaş döneminde görevli bir astsubay. Bilekten sağ elini kaybetti. Anneme söylenmemiş bunu. Hani 'Herkes döndü, Mehmet nerde?' deniyor. Sonra öğrenmiş annem. Tedavi için yurt dışına gönderiliyor. Yapay el yapımı için uzun süre hastanede yatmış. Annem kardeşime hamileydi. üzmek istemediler sanırım. Ben sağ eli olmadan gelmiş olmasını ne kadar yadırgadım ya da yadırgamadım, hatırlamıyorum. Bazen misafirliğe gelen ya çocuklar babamın elinin olmadığını gördüğünde korkarlardı, ağlarlardı ve ben o çocuklara çok sinirlenirdim. Bu durum bende başka bir hassasiyet ortaya çıkardı. Engeli olan bir insanı eksik görme durumum olmuyor. Çünkü o, onunla yaşamayı öğrendi, kendini eksik görmüyor."
AİLE TERBİYESİ ALMIŞ BİR GENÇLİK GELİYOR
Olumsuz konuşmak Sevtap Çapan'a yakışmıyor. O sırada hemen yüzü aydınlanıyor ve başlıyor bize gençleri övmeye: "Bütün gençliği gömmemek gerekiyor. Bir gençlik de geliyor ki, 23'lü yaşlarda onlar kararlarını verebilen, mesleklerini seçebilen, hedef belirleyebiliyor. Aile terbiyesini verebilen aileler mevcut. Onların çocukları bunlar. Bir büyük geldiğinde bacak bacak üstüne attıysa bacağını indirebilen, ayağa kalkabilen ya da yer verebilen gençler de var. Bunlar belki çoğu insan için ilkel şu anda ama genel geçer kurallar vardır hayatta. Her birimiz genel geçer kurallara uysak cahilliğimizi bile örtebiliriz."